| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 10.12.2011 |
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adalet Bakanlığı, ceza infaz kurumları, Türkiye Adalet Akademisi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bütçeleri hakkında görüşlerimi arz etmek üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle, adalete hizmeti şerefli bir hayat tarzı olarak benimsemiş olan?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, salonda uğultu var, lütfen?
FARUK BAL (Devamla) - ?yüksek mahkemelerimizin değerli başkanlarını, üyelerini, hâkimlerimizi, savcılarımızı, yazı işleri müdürlerimizi, kâtiplerimizi, infaz koruma memurlarımızı, mübaşirlerimizi saygıyla selamlıyorum. Zor şartlar altında görev yapan yargı çalışanlarına sağlık ve mutluluk diliyorum.
Değerli milletvekilleri, yargının sorunları madalyon gibidir ve iki yüzlüdür, bir yüzüne baktığımızda yargının ve yargı mensuplarının sorunu, diğer yüzüne baktığımızda ise adalet hizmeti bekleyen, adaletle yüzleşmek isteyen ve adalet arayan insanların sorunları olarak karşımıza çıkmaktadır. Meselenin cesametini ve vahametini sizlerle paylaşabilmem için bir kısım rakamları takdirlerinize sunmak istiyorum.
2009 yılı rakamlarına göre, tabii 2010 ve 2011 rakamlarına ulaşmamız mümkün değil çünkü Adalet Bakanlığının verileri ancak iki yıllık bir gecikmeyle yansıyabilmekte ve bundan dolayı da iki yıl geriden başlamak zorundayız. İşte, bu 2009 yılının rakamlarını 2011 yılına yüzdelik artış oranları itibarıyla taşıyarak ifade ettiğimizde ceza mahkemelerine, hukuk mahkemelerine, Yargıtaya, Yargıtay Başsavcılığına, Yargıtay hukuk ve ceza genel kurullarına, idare mahkemelerine, bölge idare mahkemelerine, Danıştaya ve icra dairelerine gelen iş sayısı yaklaşık olarak 10 milyona yaklaşmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bu 10 milyonun -yargıya, mahkemelere, icra dairelerine, savcılıklara intikal eden, 2011 rakamlarına taşınarak ölçüldüğünde, 10 milyona yakın iş bulunmaktadır- alacaklısı vardır, borçlusu vardır, davalısı vardır, davacısı vardır, müştekisi vardır, şüphelisi vardır, mağduru vardır, müdahili vardır, şahidi vardır, avukatı vardır ve bunlardan alacaklı olanlar ya da borçlu olanlar vardır. Bunları değerlendirdiğimiz zaman ve ortalama en asgari rakam olan 3'le çarptığımız zaman, 30 milyon insan yargıdan iyi hizmet, yargıdan iyi adalet ve yargıyla ilgili işlerinde verimli ve kaliteli hizmet beklemektedir. 30 milyon nüfusumuzun yarısıdır ve yargıyla ilgili görüştüğümüz bugünkü bütçe, demek ki nüfusumuzun yarısından fazlasını ilgilendiren bir cesamete ve yargı hizmetlerindeki zafiyet itibarıyla da o nispette bir vahamete sahiptir.
Değerli arkadaşlarım, yargıdan hizmet bekleyenlerin boyutunu bu şekilde izah ettikten sonra, madalyonun ikinci yüzünde bulunan yargının ve yargı mensuplarının sorunlarına değinmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, 10 milyona yakın dosya ya da adli işin büyük bir fedakârlıkla altından kalkmaya çalışan Yargıtay üyesinden Danıştay üyesine, hâkiminden savcısına, yazı işleri müdüründen, icra müdüründen, cezaevi müdüründen, seçim müdüründen, kâtibinden mübaşirine, infaz memuruna kadar herkes ama herkes hayat standardından şikâyetçidir.
Yargı mensupları yapmış oldukları işin mehabetiyle bulundukları hayat standardının birbirleriyle örtüşmediğinden şikâyet etmektedirler, açıkça maaşlarından şikâyet etmektedirler, bunların emeklileri emekli maaşlarının yetersizliğinden şikâyet etmektedirler. Yargı mensupları, pek çok diğer benzer kamu görevlilerinin almış olduğu, kendilerinin henüz ulaşamadığı nöbet ücretinden, fazla mesai ücretinden, yargı ödeneğinden, iş riski tazminatından, adalet hizmeti tazminatından, ek göstergeden, teknik destek hizmetinden, kreşten, servisten, yiyecek ve giyecek yardımından talepte bulunmaktadırlar, bunların kendilerine bir hizmet olarak sunulması gerektiğini ifade etmekte ve sunulamamasından dolayı da şikâyet etmektedirler.
Yargının ayrı bir sorunu, yargıda 4/B ve 4/C kapsamında çalışan personelin sorunları çözüm beklemektedir.
Yargının personel olarak yaşadığı bu sorunların yanı sıra, bir kısım iyileştirmeler yapılmasına rağmen -sadece bina açısından- araç gereç ve altyapı ve teknoloji hizmetlerinde çok büyük zafiyet bulunmaktadır. Övünülen UYAP yetersizdir, teknolojisi kifayetsizdir, yargıya teknolojik yardım yerine çoğu yerde yargının önünde ciddi bir engel olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bilirkişilik müessesesi tefessüh etmiştir. Bilirkişilik müessesesi yargının önüne geçmiştir. Bilirkişilik müessesesi artık kendi hakkını kendi alma gayreti içerisinde bulunan insanların yargı dışında sorunlarını çözüm aracı hâline getirilmiştir.
Hazine avukatlığı, hukuk müşavirliği, sorunlarının çözümünü beklemektedir.
Avukatlar, delil toplama yetkisini beklemekte ve yargının üç unsurunu teşkil eden iddia, karar ve savunma üçgeninde delil toplama yetkisinin kendisine verilmesini beklemektedir.
Adli hizmetler içerisinde tutukluluk süresi artık mahkûmiyete dönüşmüş bulunmaktadır. Çok uzun olan tutukluluk süresi aynı zamanda ceza ve infaz kurumlarında da ayrı bir sorunun temelini teşkil etmektedir.
Cezaevi kapasitelerinin çok üzerinde tutuklu ve hükümlü bulunmakta ve bunların hayat standardı cezaevinde bulunmalarını gerektiren suçlardan daha büyük cezaya çarptırılması gibi bir sonucu doğurmaktadır.
İcra ve iflas dairelerinde takip sayısı patlamıştır. Vatandaşın adalete ulaşımı engellenmiştir.
136 ilçede adalet binaları kapatılmış, pek çok ilçede ceza ve infaz kurumları kapatılmıştır. Bu kapsam içerisinde Konya'nın Çeltik, Tuzlukçu, Emirgazi, Akören, Güneysınır, Taşkent, Ahırlı, Derebucak ve Yalıhüyük ilçelerinde artık adliye binası bulunmamaktadır. Vatandaşlar adaleti başka ilçelere giderek aramak durumunda ve dolayısıyla zulüm ile ifade edilebilecek bir sorunla karşı karşıya bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, özetlemeye çalıştığım tüm bu sorunlar herkesin bildiği, herkesçe malumumuz olan sorunlardır. Bu sorunların tümünün muhatabı Adalet ve Kalkınma Partisidir. Çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi on yıldır bu ülkede tek başına iktidardır. Bu sorunların çözümü için önünde hiçbir engel bulunmamaktadır. Dolayısıyla demokratik parlamenter sistemde, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında bu sorunların diğer muhatabı doğrudan Sayın Adalet Bakanıdır.
Değerli arkadaşlarım, on yıl geçmesine rağmen adaletin bu sorunları bütün haşmetiyle karşımızda bulunmaktadır. Haşmet cesametindeki yargıyı ve yargıdan hizmet bekleyenleri memnun edecek hizmet kalitesi ve sorunlarını çözebilmek için Adalet Bakanlığına ayrılmış olan 5 milyar 277 milyon 312 bin liralık ödenek yeterli değildir.
Değerli arkadaşlarım, bu ödeneğin -devasa boyuta ulaşmış olan adli sorunlara çözüm bulabilmek için- artırılmasında fayda bulunmaktadır.
Diğer taraftan, ceza ve tevkif evleriyle ilgili takdir edilen, 2012 yılı bütçesinden ayrılan 772 milyon 457 bin liralık bütçe de yeterli değildir. Çünkü cezaevlerinde hâlen 53.913'ü tutuklu, 73 bin hükümlü olmak üzere; 120 bin küsur insan bulunmaktadır.
Dolayısıyla bu insanların birinci olarak insani şartlar içerisinde cezaevlerinde barındırılması, ikinci olarak da hükümlülerin ıslah edilerek, rehabilite edilerek topluma tekrar kazandırılabilmesi için, onların bu hizmetlerden yararlandırılabilmesi için bütçenin artırılmasında fayda olduğunu mülahaza etmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım, bu kapsamda iş yurtlarıyla ilgili bazı sorunlara temas etmek istiyorum. İş yurtları on yıllık AKP İktidarı boyunca müflis bir KİT hâline dönüştürülmüştür ya da iflas etme eğiliminde olan bir KİT hâline dönüştürülmüştür. Buradan çıkarılarak, iş yurtlarının, Adalet Bakanlığına kaynak aktaran bir kurum hâline dönüştürülebilmesi için haksız rekabet hükümlerini doğurabilecek birtakım teşebbüsleri duymaktayız. Yani iş yurtlarına, un fabrikası kurmak, ekmek fabrikası kurmak, yem fabrikası kurmak ya da temizlik işçiliği ile birtakım kamu kurumlarının hizmetine talip olmak gibi faaliyetlerin tasarlandığını ya da yapıldığını duymaktayız. Bütün bunlar, değerli arkadaşlarım, KİT özentisinin Adalet Bakanlığına yansımasının ürünüdür. Dolayısıyla iş yurtları, kader mahkûmu olan, cezaevine girmiş hükümlü olan insanlara meslek edindirerek, kurslar düzenleyerek bunları birer eğitilmiş insan olarak topluma iade amacını taşımaktadır. Onun yerine, piyasada, devlet gücünü arkasına alarak haksız bir rekabet neticesinde piyasaya müdahale yapma aracı değil, aynı zamanda da Adalet Bakanlığına bir kaynak yaratan, fon yaratan bir kurum hâlinde de değildir.
Değerli arkadaşlarım, kısaca ve hepimizin bildiği, yargıyla ilgili sorunları, hem yargının kendi içerisinde şikâyet mevzusu olan sorunlarını hem de yargıdan hizmet bekleyen vatandaşlarımızın sorunlarını sizlerle paylaşmaya çalıştım. Bu süre içerisinde de, on yıl içerisinde Adalet ve Kalkınma Partisinin tek başına iktidarında yargının bu sorunlarını çözemediğini ifade ettim.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi on yıl içerisinde bunlarda başarısız olurken başardığı hiç olmadı mı? Başardığı çok şey oldu. Bunlardan üç tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum:
AKP'nin başardığı birinci iş, yandaş sermaye yaratmaktır. AKP bunu kâmilen başarmıştır ve bir ekonomik ihtilal anlamına gelen sermaye transferini gerçekleştirmiştir.
İkinci olarak AKP, devleti partileştirmiştir. Devlet içerisinde partizan uygulamalarla temayüz etmiş ve bunda da kâmilen başarılı olmuştur.
Üçüncü olarak da AKP, basını siyasallaştırmıştır ve basının siyasallaştıramadığı cüzi bir kısmını da korkutmuştur. İşte, AKP, on yıllık iktidarı boyunca, siyasallaştırdığı ve yandaş hâle getirdiği sermayeye, siyasallaştırdığı devlet organlarına, siyasallaştırdığı basına ya da korkuttuğu basına bir şey arıyor. Aradığı nedir? Bunları koruyacak hukuk. Oysa parlamenter demokratik sistemde bu insanların arasında bir farklılık gözetilmez, herkes diline, dinine, felsefesine, soyuna, geçmişine ve bu arada siyasi düşüncesine bakılmaksızın eşittir. Bu, hukukun üstünlüğünün ve hukuk devletinin temel prensibidir. Adalet ve Kalkınma Partisi, işte bu on yıllık iktidarında hukukun üstünlüğü yerine üstünlere bir hukuk yaratmıştır. Şimdi, üstünlere hukuk yaratan bu on yıllık iktidarın gerisine de bir bakmak gerekmektedir. AKP İktidarından önce yargıda siyasallaşma sorunu yok muydu? Evet, vardı. AKP'den önce yargının ideolojik tavrı yok muydu? Evet, vardı. AKP'den önce yargının vesayet makamı gibi davrandığı hâller yok muydu? Evet, vardı. Hatta yargının da üzerinde vesayet makamı gibi davrananlar yok muydu, 28 Şubat örneğinde olduğu gibi? Evet, vardı. Bütün bunların çaresi yargıyı bağımsızlaştırmak, yargıyı tarafsızlaştırmak ve yargıyı peygamber postunda oturan herkesin günü geldiğinde, bir haksızlığa uğradığında, bir itham altında kaldığında güvenle sığınabileceği bir liman hâline getirmek gerekir iken Adalet ve Kalkınma Partisi on yıllık iktidarı sürecinde yapmış olduğu uygulamalarla kanı kanla yıkadı, yargıyı bağımsızlaştırmak, yargıyı tarafsızlaştırmak ve yargıyı herkesin günü geldiğinde sığınabileceği güvenli bir liman hâline getirmek yerine yargıyı kendi yandaşı kurumu hâline getirebilmek için çaba sarf etti.
Değerli arkadaşlarım, AKP'den önce yargıda güven sorunu yok muydu? Evet, vardı. "Vicdan ile cüzdanı arasına sıkıştırılan hâkim" sözü bir Yargıtay başkanına aittir. Diğer taraftan "Avukat tutma, hâkim tut." şeklindeki güvensizliğin şahikasına ulaşmış olan söz de halkımızın güven duyusunu ifade eden bir hissiyatını ortaya koymaktadır.
İşte bu iki dönem arasında ortaya çıkması gereken bağımsız ve tarafsız yargı, tahterevalli siyasetine kurban edilmiştir. Bazı siyasi tartışma mevzusu olan davalar, tahterevalli siyasetinde araç olarak kullanılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, "Ümraniye" diye bildiğimiz birilerinin "Ergenekon" olarak adını koyduğu davada bir taraf savcı, bir taraf avukatlığı üstlenmiş ve yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı işte böyle örselenmiştir.
Değerli arkadaşlarım, "Yargıyı 28 Şubatın ve daha öncekilerin vesayet makamından kurtaracağım." derken yeni bir vesayet makamı yaratılmıştır. Yargının üzerindeki vesayet makamının yerine de Adalet ve Kalkınma Partisinin siyasi baskısı ve yandaşlarını etkin mevkilere getiren, yandaşı olmayanları da korkutan yapısıyla yeniden tecelli etmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bunlara birkaç tane örnek vermek istiyorum:
2007 yılında Yargıtay üyelerinin ve dairelerinin sayısının azaltılmasına ilişkin bir kanun tasarısı verdi AKP, yani Yargıtayı küçültmek istedi. Yine 2007 yılında Danıştayı küçültmek istedi. Ancak 2010 yılına geldiğimizde, Danıştaya 80, Yargıtaya da 160 hâkim atamak suretiyle dünyanın en obez mahkemesi yaratıldı. Değerli arkadaşlarım, 387 üyeli bir mahkeme dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur ve bunun yargıyla da hiçbir alakası yoktur. Sadece yargının siyasallaştırılması için, yandaş yargıya eleman temini için başvurulmuş bir metottur.
Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesinde raportörlükten hülle yoluyla müsteşar muavinliğine, arkasından bir ay sonra Anayasa Mahkemesi üyeliğine ve altı ay sonra da başkan vekilliğine getirilen insanları gördük.
Kayseri il başkanının referandumda evet çalışması nedeniyle tebrik ettiği, siyasi rengini ortaya koyduğu bir şahsiyetin de HSYK üyeliğine getirilmiş olduğunu gördük. Balyoz davasında, Dink davasında, Deniz Feneri davasında ve süre yetmediği için isimlerini sıralayamayacağım pek çok kamunun ilgilendirdiği davada bir kısım hâkimlerin ve savcıların yerlerinden edilmesi, zülfüyâra dokunan karar veren hâkimlerin tenzilirütbeyle küçük değerdeki mahkemelere sürülmesi ama yandaşlık görevini yerine getiren insanların ise önemli mevkilere getirilmesi bunun en çarpıcı örnekleridir.
Değerli arkadaşlarım, Deniz Feneri skandalı dünya hukuk tarihine geçebilecek cesamette bir skandaldır. Özellikle seçilmiş belediye başkanlarına ve bilhassa Milliyetçi Hareket Partisi belediye başkanlarına, Adana'da, Erdemli'de, Konya Ereğli'de, Isparta'da, son olarak İlkadım Belediyesinde yapılan zulümler, yargının artık yandaş hâlden çıkarıldığını ve silah hâline getirildiğini ortaya koymaktadır.
Tabii ki bütün bunların bir hesabı olacaktır. Nasıl Sayın Başbakan, Çanakkale toplantısında ayağa kalkmayan Sayın Engin Alan'ın "Şimdi gittiği yeri görüyorsunuz." şeklinde tutuklanması sonucunu doğuran bir muameleye tabi olduğu gibi, siz de günü geldiğinde bir yargıdan geçeceksiniz. Siz de günü geldiğinde en azından Cenabıallah'ın mahkemei kübrâsında ama burada da Yüce Divandan geçeceksiniz. Yargıyı siyasallaştırmanın, yargı içerisinde böyle oynamanın hiçbir anlamanın olmadığını işte o zaman fark edeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, zaman yetmediği için kısaca ifade ediyorum ve milliyetçi hareketin gözünde?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bal.
FARUK BAL (Devamla) - Ek sürem yok mu Sayın Başkanım?
BAŞKAN - Buyurun. Aslında ek süre verecek bir şey yok ama bir dakika veriyorum.
FARUK BAL (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
?aynen Mecellede geçtiği gibi biz, hâkimin, hakim, fehim, müstakim, emin, mekin ve metin olduğu günleri görmek istiyoruz.
Diğer taraftan, sizin, geçen defa da okumuştum, şimdi yine sizlere okuyarak, hali pür melalinizi ifade edecek bir Osmanlı valisinin bir Osmanlı hâkimine yazmış olduğu şiiri de hatırlatmak istiyorum. O şiirde yargının siyasallaştırılmasının ve baskı altına alınmasının vahametini hep birlikte görmüştük, belki bugünlerde alınacak ders vardır.
Osmanlı valisi diyor ki Silivri'deki naibe, tesadüfen bugün de bir Silivri var ama o zamanki de Silivri: "Silivri Naibi, şeriat haini/İlamını okudum, kahkaha ile güldüm/Meali hezeyan, hükmü hilâfı Kur'an/Mührü müeyyidemi basarım/Gelir seni mahkeme kapısına asarım."
İşte, hâkimlerin korkutulmadığı, hâkimlerin dışlanmadığı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) - ?ötekileştirilmediği günleri hep birlikte yaşamak arzusuyla Adalet Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bal.