| Konu: | İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ABDULLAH LEVENT TÜZEL'İN, SAĞLIK HİZMETLERİ ALANINDA ARTAN SORUNLAR VE ÇALIŞANLARIN HUZURSUZLUKLARINA İLİŞKİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMASI DOLAYISIYLA |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 65 |
| Tarih: | 14.02.2012 |
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, yüce Meclisimizin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce gündem dışı konuşmada sağlığı söz konusu eden değerli milletvekiline teşekkür ediyorum çünkü insanımıza AK PARTİ hükûmetleri olarak sağlıklı kalmak ya da hastalanan vatandaşlarımız için hizmet etmek konusunda neler yaptığımızı, neler başardığımızı Meclis kürsüsünden bir kere daha izah etme fırsatını bana verdi. Kendisine gerçekten teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, şükürler olsun ki dokuz seneyi aşkın iktidarımızda, halkımız, birçok alanda olduğu gibi sağlık konusunda da çilelerden kurtulduğu bir dönemi yaşıyor. Kuşkusuz, her hizmet alanında olduğu gibi bir hizmet sektörü olan sağlık alanında da hâlâ eksiklerimiz var, yapacak işlerimiz var, yapısal dönüşümümüzü gerçekleştirmek için atmamız gereken yeni adımlar var ancak vatandaşımız, gerek koruyucu hizmetlere gerek tedavi edici hizmetlere gerek acil ihtiyaç duyduğu zaman acil hizmetlere geçmişle kıyaslanamayacak kadar, şükürler olsun, daha kolay ulaşıyor.
Biraz önceki değerli konuşmacı Tam Gün Yasası'ndan bahsetti, genel sağlık sigortasından bahsetti. Özellikle bu konu üzerinde durarak konuşmama başlamak istiyorum. Türkiye, AK PARTİ İktidarından önce, ambulanslara hasta koymak için hasta yakınlarından para istenen, evrakı olmadığı için ya da parası olmadığı için vatandaşların hastanelerde rehin tutulduğu, çocuk cenazelerinin hastanelerde rehin tutulduğu bir ülkeydi. Bunu vatandaşımız, halkımız çok iyi biliyor. Türkiye, bir işçiye ya da işçi emeklisine "Sen sadece işçinin hastanesine gidebilirsin, SSK hastanesine gidebilirsin, yanı başındaki sağlık olacağına bile gidemezsin, devlet hastanesine adımını atamazsın, özel hastanenin önünden bile geçme." dendiği dönemleri yaşadı. Türkiye, hastaneye bir şekilde giden, fırsat bulan vatandaşa "Muayenehaneye gel de hizmeti ancak bu şekilde alabilirsin." dendiği günleri yaşadı, hem de çok yoğun bir biçimde yaşadı. Tabii o dönemlerde hepimiz sistemin mağduruyduk, bir taraftan halkımız bu sistemin mağduruydu değerli milletvekilleri, öte yandan biz sağlık çalışanları sistemin mağduruyduk. Şöyle tahayyül edelim, geçmişe dönüp bir hatırlayalım: Bir bebek cenazesi morgda bekletiliyor; onun annesi-babası üniversite hastanesinde sizin yanınıza gelmiş -siz üniversite hastanesinde bir hekimsiniz, bir öğretim üyesisiniz- size diyor ki: "Hocam, ne olursunuz, bebeğimi verin de götüreyim." Sizin de elinizden herhangi bir şey gelmiyor, siz de sistemin mağdurusunuz; hekim olarak, hoca olarak, asistan olarak elinizden herhangi bir şey gelmez ki. Ya da ambulansa bir hasta koyacaksınız, size verilen talimat: "Bu ambulansın önce mazot parasını alacaksın, sonra hastayı o ambulansa koyacaksın." Siz o ambulansın şoförüsünüz ya da o ambulansta hizmet veren doktorsunuz, o ambulansta hizmet veren acil tıp teknisyenisiniz; vatandaşla birlikte çektiğiniz çileyi ve vicdan azabını düşünün.
Şimdi, Yasası'yla üniversitelerin boşaldığından Sayın Milletvekili bahsetti, hastaların doktorlarından, öğrencilerin de hocalarından uzaklaştığını iddia etti. Değerli milletvekilleri, acaba gerçekler bu mudur? Tam Gün Yasası'ndan önce Türkiye'de hemen her uzman hekimin bir şekilde vatandaşla bir para ilişkisi oluşuyordu, sistem bunu gerektiriyordu. Üniversitelerimizde durum şöyleydi: "Özel muayene" ve "özel ameliyat" adı altında bir işlem vardı; gittiniz, normalde sizi asistanlar karşılar; bir şekilde hocayla görüşmeniz gerekiyorsa, öyle bir ihtiyacınız varsa ya hastanede özel muayene parası vereceksiniz, özel ameliyat parası vereceksiniz ya da bir muayenehaneye gideceksiniz, durum bundan ibaretti. Şimdi, Sayın Milletvekili acaba bu sistemin ortadan kaldırılmasından neden müteessir oluyor, neden rahatsız oluyor? Bunun vatandaşın lehine olduğunda bir şüphe var mı?
Değerli milletvekilleri, Tam Gün Yasası'ndan sonra üniversitelerimizde yaklaşık olarak 12 bin uzman hekimden yalnızca bin kadarı aynı anda hem üniversitede çalışmak hem de dışarıda çalışmak talebini üniversitelerine bildirmişlerdir. Dikkatinizi çekiyorum: "Boşalan üniversite" diye ifade edilen, bin öğretim üyesiyle ilgilidir. Dahası, Türkiye'de 120 bin hekim var. Bu 120 bin hekimin yaklaşık olarak 90 bini kamuda çalışmaktadır. Bu 90 bin hekimden de aşağı yukarı 45 bini uzman hekimdir. 90 bin hekimden Tam Gün Yasası'ndan sonra bir şekilde muayenehaneyle, dışarıyla ilişkisi kalan yalnızca bin kişidir. Bundan neden rahatsız oluyoruz? 90 bin kişiden bin kişinin derdi neden bu milletvekilimizi bu kadar rahatsız ediyor? Biz biliyoruz ki vatandaşımız hizmete daha kolay ulaşıyor, vatandaşımız bir muayenehaneye taşınmadan -yoksulumuz, garibanımız, işçimiz, emeklimiz, esnafımız, köylümüz- hastaneden faydalanma imkânını buluyor. Bundan neden rahatsız olunur gerçekten anlamak mümkün değil değerli milletvekilleri.
Şimdi, bir öğretim üyesinin muayenehanesinin olduğu günleri düşünelim. Öğleye kadar çalışır bu değerli öğretim üyemiz, bundan sonra muayenehanesine giderdi -sistem böyle çalışıyordu- ya da öğleden sonra saat öğle vaktine gelince, üniversitelerimizde "özel muayene, özel ameliyat, özel işlem" diye bir usul vardı, öğretim üyeleri o tarafa geçerdi, cebinde parası olan gider vezneye para yatırır ve bu şekilde hizmet alırdı. Şimdi, bir öğretim üyesi muayenehaneye gittiği zaman eğitim nerede kalıyor, öğrenci nerede kalıyor, hasta nerede kalıyor? Yani muayenehanesine giden bir hekimin, üniversitede çalışırken muayenehanesine öğleüzeri giden bir hekimin öğrencileriyle ne kadar irtibatı olabilir? Ya da öğleden sonra özel muayeneye başlayan bir hekimin öğrencileriyle ne kadar irtibatı olabilir? Dolayısıyla burada vatandaşımıza verilen hizmet, sağlıkta dönüşümle verdiğimiz hizmet Tam Gün Yasası'yla bir kere daha tescillenmiştir.
Değerli milletvekilleri, Sayın Milletvekilimiz genel sağlık sigortasından da bahsetti. Bakınız, gerçekleri iyi görmek lazım. Bugün, 4 kişilik bir aileyi düşünelim, bu 4 kişilik ailenin geliri yaklaşık olarak 1.200 lirayı buluyorsa, 1.200 liranın altındaysa bu aile hiç prim ödemeden sağlık hizmetlerinden yararlanabilir. Zaten biliyorsunuz on sekiz yaşın altında olan herkes gelirine bakılmaksızın sağlık hizmetlerinden yararlanıyor. Peki, 4 kişilik bir ailenin geliri 1.200 liranın üstündeyse, 3.600 liraya kadarsa, 1.200'le 3.600'ün arasındaysa o zaman kişi başına 30 lira civarında, 35 lira civarında bir prim ödemesi gerekiyor.
Şimdi, bir sosyal devlet olarak yoksulu, garibanı kollayan, gözeten bir sistem kurmuş durumdayız. Bir şekilde sigortası olmayan bir aile, herhangi bir akardan ya da başka bir yerden geliri varsa, tabiatıyla, bu gelirinden küçük bir prim ödeyerek bu hizmetten yararlanıyor ama yoksullar için, AK PARTİ hükûmetleri, bir sosyal devlet olma gereğini öteden beri yerine getirmiştir, bundan sonra da yerine getirmeye devam edecektir. Bu ülkede yoksul ve gariban bir kişi, çok açık ifade ediyorum, AK PARTİ hükûmetlerinde dokuz yıldır Sağlık Bakanlığı yapan bir siyasetçi olarak ifade ediyorum, bu ülkenin yoksul ve garibanı bundan böyle hiçbir hastanenin önünde boynunu eğmeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Velev ki önüne gittiği hastane bir özel hastane olsun, değişmez. Eğer acil bir durumu varsa, yoğun bakım ihtiyacı varsa, isterse bir özel hastane olsun, isterse Sosyal Güvenlik Kurumuyla anlaşması olmayan bir özel hastane olsun, vatandaşlar bu hizmeti o özel hastaneden ceplerinden 5 kuruş ödemeden bile alabilmektedir.
Bu usule uymayan, Hükûmetimizin ortaya koyduğu bu kurala uymayan herhangi bir özel işletme, özel hastane olursa bunun için de gerekli yaptırımları uyguluyoruz.
Bizim vatandaşlarımızdan istirhamımız şudur: Kendileri için getirilen haklardan bütün vatandaşlarımız, halkımız yeterince yararlanmalıdır. Bu, koruyucu hizmetler açısından da böyledir, tedavi edici hizmetler açısından da böyledir, bireyin kendi sağlığını koruması açısından da böyledir.
AK PARTİ hükûmetleri olarak bundan böyle de vatandaşımızın sağlığını korumak, onu hiçbir zaman bir sağlık kuruluşu önünde, kapısında sahipsiz bırakmamak için gayretlerimize devam edeceğiz ve Allah'ın izniyle, bunlardan daha iyisine de halkımız layıktır, daha iyisine de halkımızı kavuşturacağız.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akdağ.