| Konu: | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 105 |
| Tarih: | 03.07.2025 |
CHP GRUBU ADINA EDNAN ARSLAN (İzmir) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan,
Sayın Başkan, değerli hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Maalesef, bir haftadır, seçim bölgem olan İzmir'de büyük yangınlarla mücadele ediyoruz. Bugün de aldığımız kötü haberlerle 2 yurttaşımızın yaşamını yitirdiğini öğrendik. Ben, yaşamını yitiren orman işçisine ve vatandaşımıza Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı ve sabır diliyorum.
Tüm uyarılara rağmen, bu orman yangınları aslında önlenebilecekken önlenememesini kabul edemiyoruz. Uzmanlar, bir buçuk iki ay önce, iletim hatlarının altlarının temizlenmesi gerektiği, bu iletim hatlarının birbirleriyle ark yapması sonucunda hava sıcaklıklarının da yüksek olması, nem oranının da düşük olması nedeniyle yangınların çıkabileceği konusunda ülkemizi uyarmasına rağmen, maalesef, tedbir alması gerekenler, şirketler bu tedbirleri alamadılar ve İzmir, bugün, büyük yangınlarla mücadele ediyor.
Seferihisar'ımıza geçmiş olsun, Menderes'imize geçmiş olsun, Bornova'mıza geçmiş olsun; Ödemiş'imiz yanıyor hâlâ, umut ediyorum en kısa sürede söndürülür, geçmiş olsun; Çeşme'mize geçmiş olsun; kısacası İzmir'imize geçmiş olsun.
Sayın Valimizin de söylediği şekliyle elektrik kaynaklı çıkan bu yangınların sorumlularının bir an önce tespit edilerek artık bu raporlarda faili meçhul birer vaka olmaktan çıkarılması gerekiyor. Bu yangınların bir daha yaşanmamasını temenni ediyorum.
Konumuza gelecek olursak, bugün gene bir sipariş yasayla karşı karşıyayız. Bir torba yasa, bir Adalet ve Kalkınma Partisi klasiği torba yasa. Bu torba yasanın içinde her şey var; maden var, enerji var, orman var, mera var; var oğlu var. Yani burada 3213 sayılı Maden Kanunu, 2872 sayılı Çevre Kanunu, 5403 sayılı Toprak Koruma Kanunu, 4342 sayılı Mera Kanunu, 6831 sayılı Orman Kanunu, 4708 sayılı Yapı Denetim Kanunu, 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kanunu, 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı Hakkında Kanun olmak üzere birçok kanunu ilgilendiren bir sipariş torba teklif var.
Peki, burada ne siparişi var? Burada kömür siparişi var. Kimin kömür siparişi var? Birkaç varsılın özelleştirmeden satın aldıkları termik santrallerin kömürünün sipariş var. Peki, bu siparişi nasıl karşılayacağız? Bu siparişi o bölgede yaşayan, zeytin ağacından başka hiçbir geliri olmayan, zeytininden başka hiçbir gelir kaynağı olmayan, yüzlerce yıldır orada yaşayan köylüyü, zeytin ağacını yerinden yurdundan ederek, göç ettirerek karşılayacağız. Hem zeytin ağaçlarını yerinden yurdundan sürgüne göndereceğiz hem de orada var olan 50 civarındaki köyü tamamıyla oradan göç ettireceğiz. Niye? Sipariş var. Siparişin karşılanması gerekiyor.
Bu yasa teklifi birçok yasal düzenlemeyi değiştirmeyi hedeflemekte, temel düzenlemeleri hedef almakta, idareye ise sınırsız yetki tanıyarak çevre koruma mekanizmalarını, maalesef, işlevsiz hâle getirmektedir. Görünürde yatırım süreçlerinin hızlandırılması amaçlansa da teklifin içeriği çevre mevzuatının devre dışı bırakılmasını, kamu yararının özel sektör çıkarlarına feda edilmesini ve doğal varlıkların sistematik şekilde yok edilmesini mümkün kılmaktadır.
Bu teklif yasalaşırsa ne olacak? Bu teklif yasalaşırsa ÇED süreçleri sıradanlaşacak, süreç olmaktan çıkacak yani ÇED diye bir süreç kalmayacak. Zaten devriiktidarınızda bu ÇED'le çok uğraştınız, zaten süreçleri kısaltabildiğiniz kadar kısalttınız ama şimdi artık ona da ihtiyaç duymuyorsunuz, onu da tamamen kaldırmak istiyorsunuz. Bir kurul kuracaksınız, süper yetkili bir kurulu olacak, bu Kurul nihai kararlara imza atacak; bunların çevreye zararı var mı, yok mu belki de incelemeden birtakım kararlar alacak. Acele kamulaştırmalarla belki birilerine rantlar sağlanacak. Meralar, ormanlar kullanım amacı dışında kullanılacak. Belediyelerin yetkileri tırpanlanacak, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına paralel yetkiler tanıyacaksınız. Lisanslı bazı kaçak santralleri yasal hâle getireceksiniz yani imar affı vereceksiniz. ÇED süreçlerinde "zımni onay" denen, idare hukukunda olmayan yeni bir şey icat edeceğiz. Bazı madenler için uygulanan izin, kira, irtifak indirimlerinin on beş yıl daha uzatılmasıyla İklim Kanunu'yla çelişen birtakım işler yapacağız. Süper izinlerle mülkiyet haklarına müdahale edeceğiz. Maddeye eklenen bazı şeylerle asgari üretim şartı ihlalini sadece idari para cezasıyla geçiştireceğiz; önceden 2 kez ihlal yapanın ruhsatı iptal ediliyordu, ondan da vazgeçmiş olacağız.
Neresinden tutsanız tel tel dökülen bir yasa teklifi var ve bu yasa teklifi, maalesef, hukukçu arkadaşlarımızın da hem Komisyon sürecinde ifade ettikleri hem de burada sıkça ifade edecekleri gibi de Anayasa'yla da bolca çelişmektedir. Mesela, Anayasa’nın 2'nci maddesindeki hukuk devleti ve kanunların genelliği ilkelerine açık bir şekilde aykırıdır. Yasama yetkisinin devredilmezliği yani Anayasa’nın 7'nci maddesine tamamen terstir. Anayasal eşitlik ilkesine yani Anayasa’nın 10'uncu maddesindeki hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı ilkesine açıkça aykırıdır. Zeytinliklerin acele kamulaştırmayla madencilik ve enerji faaliyetlerine açılmasıyla mülkiyet hakkını düzenleyen Anayasa’nın 35'inci maddesi ihlal edilmektedir. Bakanlık onay planlarının sadece internet sitesinden yayınlanacak olması sürecin şeffaf yürütülmesini engellemekte, onaylanacak planlar hakkında halkın katılım ve bilgilendirme haklarını yani hak arama hürriyetlerini kısıtlamaya yöneliktir; Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36'ncı maddesine aykırıdır. Anayasa'nın 44 ve tarım alanlarının ve hayvancılığın korumasıyla ilgili 45'inci maddelerine açıkça aykırıdır. Sağlıklı çevrede yaşama hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 56'ncı maddesine aykırıdır. Tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasıyla ilgili Anayasa’nın 63'üncü maddesine aykırıdı, kültür ve tabiat varlıkları koşulsuz olarak enerji ve madencilik faaliyetlerine açılmaktadır. Anayasa’nın 123'üncü maddesindeki idarenin yasallığı ilkesine de aykırıdır. Burada hükümden düşmüş, terk edilmiş veya taksir edilmiş alanlar için ihale şartını kaldıran değişiklik, MAPEG'in ihaledeki takdir yetkisinin hangi ölçütlere dayandığı kanunda açıkça belirtilmemiştir. Yerel yönetimlerin korunduğu Anayasa’nın 127'nci maddesinde imar planı ve ruhsat yetkilerinin -merkezî- bakanlığa devredilmesiyle yerel yönetimlerin yetkileri bir kez daha kısıtlanmak istenmektedir. Anayasa’nın 169'uncu maddesiyle ormanların korunması ve geliştirilmesi maalesef ve maalesef enerji ve madencilik faaliyetlerine açılarak ihlal edilmektedir.
Ayrıca, bu teklif, özel kanun niteliğindeki 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun, 4342 sayılı Mera Kanunu, 6831 sayılı Orman Kanunu ve benzer birçok kanuna da aykırılık teşkil etmektedir; aynı zamanda, taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalara da birçok yönden maalesef aykırılık ve tezatlıklar içermektedir.
Yasa teklifinin içeriğiyle ilgili bölümlere geldiğimiz zaman... Mesela, ÇED süreçleriyle ilgili "ÇED Gerekli Değildir" ifadesinin yasa metninden çıkarılması gerekçede şu şekilde tanımlanıyor yani çok da ilginç bir şekilde aslında: "Kafa karışıklığı yaratıyor."muş. Günaydın! Yani yirmi üç yıldır bu ÇED'le ilgili, bu süreçlerle ilgili bu yasalar işledi, yirmi üç yılın sonunda "Ya, bu 'ÇED Gerekli Değildir.' kafa karıştırıyor yoksa biz kanunun ruhuna dokunmuyoruz, herhangi bir değişiklik yapmıyoruz, ÇED süreci devam ediyor. O yüzden, burada sadece bir ifade değişikliği var." diye anlatılmaya çalışılıyor. Aslında yapılan tam da bu değil, yapılan tam da ÇED sürecini işlevsiz hâle getirmektir, kanunun etrafından dolanmaktır. Bakın, aynı anda, ÇED süreciyle birlikte aynı anda ihale, teşvik, yapı kullanım ruhsatlarına da başvurulabilecek ve bu, ÇED süreciyle ilgili bürokratlar üzerinde bir baskı oluşturur, süreçlerin aynı anda yürümesi bürokrat üzerinde bir baskı oluşturur. Biz, bunu Komisyonda uzun uzun anlattık, dedik ki: Ya, en azından bu ÇED süreçleriyle ilgili idareye bir süre tanımlayalım, o sürenin dolmasından sonra bu başvurular olsun yani dört başı mamur bir iş olsun, bir süre tanımlaması yapalım. ÇED süreçleri öyle tanımlanabilecek süreçler değil çünkü ÇED süreci insanı, doğayı, yaşamı tüm olumsuzluklara karşı koruyabilecek sürecin adıdır. Bu üç ay da olabilir, bir yıl da olabilir, iki yıl da olabilir ama sağlıklı yürüdüğünde, bilimsel raporlarla vücut bulduğu zaman bir daha geri dönülemez birtakım tahribatlardan kendimizi, ülkemizi, doğamızı, havamızı, suyumuzu korumuş oluruz. Ama maalesef ne yapılıyor bu değişiklikle? 20 milyon hektarlık ruhsatlı maden sahasının kontrolsüz şekilde kullanımının önünü açıyorsunuz. Halkın katılımını ve kamuoyunun denetimini böyle, bu şekilde yok sayıyoruz. İnceleme süreçlerinin kısaltılması ve verilen süper izinler çevre güvenliğine risk oluşturur. Projelerin çevresel etkilerinin yeterince değerlendirilememesi doğa korumacı yaklaşımın zayıflamasına neden olur.
Şimdi, bu yeni düzenlemeyle MAPEG'e bir yetki vermişiz, MAPEG bu ÇED süreçlerini de takip edecek, ilgili kurumlara soracak, diyecek ki: "Bu konuyla ilgili görüşünüz nedir, üç ay içinde cevap verin." Kurum üç ay içinde cevap vermezse bir ay ek süre verilecek, ondan sonra eğer cevap verilmezse bu zımni onay olarak sayılacak; bu, doğru değildir. Yani siz, bürokratı baskı altına alıyorsunuz. Kamunun bu konuda eğer yeterli elemanı yoksa, yeterli vakti yoksa ya da daha geniş bir değerlendirme yapmaya ihtiyaç duyarsa ya da mücbir sebepten kaynaklı olarak süre uzatımlarına ihtiyaç duyan bir görevli varsa siz ona "Kardeşim, sen dört ay içinde kararını ver, vermezsen ben bunu onay kabul ederim." diyorsunuz. Peki, bürokrat -ben Türkiye Cumhuriyeti'nde öyle bir bürokrat olduğunu düşünmüyorum ama- ya art niyetliyse, susarak karar verecekse ne yapacağız? Devlette bürokrat imzasıyla konuşur, imzasıyla; olumlu ya da olumsuz belgeye attığı imzayla vardır bürokrat. Siz bürokrata ne diyorsunuz? "Kardeşim, zaten biz bu 'ÇED Gerekli Değildir' işini kaldırdık, halkın katılımını kaldırdık, süreçleri de MAPEG'le beraber yürüteceğiz, bu yatırımcının önünü açmak için o işe onu memur kıldık. O sana soracak, sen boş ver, sen yat kulağının üstüne hiçbir hukuki sorumluluğun da olmaz. Bu işi de biz böyle aşıp gidelim."
Peki, gerekçe ne? Yabancı yatırımcıyı çekme. Ya, siz yabancı yatırımcıyı çekeceğim diye benim havamı, suyumu, toprağımı peşkeş çekemezsiniz; biz buna itiraz ederiz! (CHP sıralarından alkışlar) İnsanlar ondan burada, insanlar o yüzden kapılarda bekliyor, o yüzden ağaçlarına sarılıyor.
Burada bir kroki var. Belki o yere hiç gitmemişler. Şu an da sayı olarak da bakıyorum, 113 kişi de burada yok. O teklife imza attınız, bari gelin, burada durun, savunun ya, imza attığınız teklifi savunun. (CHP sıralarından alkışlar) Ama burada da yoksunuz, teklifi de savunmuyorsunuz, gelmiyorsunuz, o bölgeye de hiç gitmediniz ama o insanların yaşam hakkı olan zeytinliklerin talan edilmesi uğruna bu yasaya imza attınız ve eğer süreç böyle giderse de Komisyonda olduğu gibi el kaldırarak, hiç gitmediğiniz, kahrını çekmediğiniz, o insanların umudu olan, geleceği olan, ekmeği olan o zeytinliklerin oradan bir sermaye grubu için sökülmesine, yok edilmesine, doğanın talan edilmesine "evet" diyeceksiniz. Buna "Allah'tan kork!"tan başka hiçbir şey denmez. Ben de size diyorum ki: Allah'tan korkun! (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, burada, tabii, zeytinliklerle ilgili çok önemli bir kanun; kaç sefer Meclise gelmiş, çekilmiş, Danıştay bu konuda kararlar vermiş, yönetmeliklerin yürütmeyi durdurmasıyla ilgili birtakım kararlar vermiş. Hepimizi bağlıyor değil mi? Biz de bakıyoruz, diyoruz ki: Ya, burada bir sosyal anlamda bir tepki var, vatandaş tepkisi var. Danıştay bu konuda yönetmelik iptal ediyor. Kanun çok önemli, Komisyonunuz çok önemli. Yirmi altı-yirmi yedi saat boyunca aralıksız bu kanun teklifini görüşüyoruz, diyoruz ki: Ya, bu zeytinliklerle ilgili etki analizi nedir? Arkadaşlar, etki analizi bu, bu kadar, bu kadar ya, bu kadar. Bakın, şuradan şuraya kadar olan kısmı bürokratik yazışma, etki analizi kısmı yarım A4. Ya, böyle ciddiyetsizlik olmaz, böyle ciddiyetsizlik olmaz! Siz insanların yaşamıyla oynayacaksınız, geleceğiyle oynayacaksınız, siz doğayla oynayacaksınız, geri dönülemez birtakım tahribatların önünü açacaksınız ama bu kadar da ciddiyetsiz olacaksınız. Bu ciddiyetsizliği biz kabul etmiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Burada en azından bu etki analiz raporunu adamakıllı hazırlarsınız. Kaç ağaç taşınacak, nasıl taşınacak, taşınır mı taşınmaz mı? Ekonomik ömrü nedir buradaki madenin, burada ne kadar ton kömür vardır, bu kömür başka yolla çıkarılır mı? Eğer burada bu kömürü çıkarmazsak, bu termik santral çalışmazsa ülkenin enerjisinde nasıl bir sorun olur? Bunların hepsinin detaylı bir şekilde anlatılması lazım. Bakın, bu sizin etki analiz raporunuz, yarım A4; bu da 223 sayfalık kanun teklifi, 176 sayfası muhalefet şerhi; oturmuşuz, yazmışız, tarihe not bırakmışız burada. (CHP sıralarından alkışlar) Ya, alırsınız, okursunuz; bu muhalefet ne diyor, niye bunları söylüyor, insanlar ne istiyor diye alıp bunları okumanızı tavsiye ediyorum. Bakın, bir ansiklopedi yaptık ya, oturduk günlerce arkadaşlarımızla, bunda bile süre uzatımı yok ya. Zaten kanun geldi apar topar, kimsenin doğru düzgün bu konuda görüşü alınmadı, bu konudaki paydaşlarla görüşülmedi. Milletvekillerine yeterince inceleme fırsatı verilmediği gibi "Salı gününe kadar da getirin kardeşim bu şerhi." dediniz ama ona rağmen gece gündüz çalıştık, burada size okumanız için bir ansiklopedi hediye ediyoruz.
Tabii, burada Cumhurbaşkanı Yardımcılığı başkanlığında bir kurul kuruluyor. Ne yapacak bu Kurul? Bu Kurul, stratejik ve kritik madenlerle ilgili kararlar verecek. Ya, diyoruz ki: Şu kanuna bu stratejik ve kritik madenler nedir yazalım, bari tanımlayalım yani. Biz stratejik madenlerle, kritik madenlerle ilgili birtakım yasal düzenlemeler, tedbirler almayalım demiyoruz ki. Yahu, nedir bunlar? Ya, yarın birinin arazisindeki ya da bir bölgedeki bir şeyi stratejik ya da kritik maden ilan edip acele kamulaştırmayla orada mülkiyet hakkına tecavüz edersek kim buna engel olacak? Niye bu süper yetkiyi bu Kurula devrediyoruz biz? Buna gerek var mıdır? O yüzden, bir an önce bu kanuna kritik ve stratejik madenlerin yazılması gerekiyor.
Şimdi, madenlerin işletilmesiyle ilgili... Rehabilitasyon bedeli, ne oldu? Ruhsat bedeli kadar oldu. E, hadi gidin, Erzincan İliç'teki madeni rehabilitasyon bedeliyle rehabilite edin de göreyim ben. Hadi gidelim hep beraber, aldığınız ruhsat bedeli kadar bir parayla İliç'i eski hâline getirin. Bazı şeyleri eski hâline getiremezsiniz. O yüzden, eski hâline getiremediğimiz yerlerle, madenlerle ilgili baştan itibaren bu izinleri vermememiz gerekiyor. O yüzden yani rehabilitasyon bedeli... "Biz alalım bu bedeli, ondan sonra bu parayla o işi rehabilite ederiz." Var mı yaptığınız öyle bir rehabilite? Gösterin, neredeymiş bu yer, biz de bilelim, biz de bilelim, bilgilenelim; götürün, gezdirin, Komisyon olarak gidip inceleme yapalım, bakalım dedik, gene bir sessizlik. "Rehabilitasyon bedeli alacağız, onunla rehabilite edeceğiz." Uçaklarla Anadolu'nun üzerinde geziyoruz, delik deşik Anadolu ya; her taraf madenlerin bırakmış olduğu o rehabilite edilemeyen alanlarla dolu. Yapmayın, doğamıza bu kötülüğü yapmayalım.
Ondan sonra, ormanlar ve meraların kullanımıyla ilgili... Ya, her iş bitti, güneş santrallerinin, rüzgâr enerji santrallerinin orman ve meralarda kurulması... Ya, biz ne güneş enerji santraline karşıyız ne rüzgâr enerji santraline karşıyız. Bunları kurabileceğimiz birçok alan var Anadolu'da, birçok alan var ülkemizde. Daha geçen bu Komisyon marifetiyle sulama amaçlı şeyler hariç, barajların üzerinde yüzde 3 oranında güneş santrali kurulabilir, ne güzel bir şey, "off-shore"ları inşa edebiliriz, güzel; bunları yapalım. Ama siz gelip merayı, siz gelip ormanı işgal etmeye kalkarsanız bu olmaz.
Ya, bakın, orman yangınlarından bahsediyoruz, bazı yerlerde ormanlara giriş çıkış yasak ama benim madencilerim, pardon -tırnak içinde- sizin yandaş madencileriniz, yurt dışından gelen yabancı yatırımcılar benim ormanlarımda fink atacak, istediği gibi arama, tarama, araştırma faaliyetleri yapacak ve bunu da MAPEG marifetiyle yapacak ve MAPEG burada kolaylaştırıcı olacak; bunlara hazır paket ruhsat verecek ve bunlar da gelip benim ülkemde madencilik yapacak, ben de buradan katma değer elde edeceğim. Geçin bunları arkadaşlar!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
EDNAN ARSLAN (Devamla) - Şimdi, tabii, burada acele kamulaştırma ayrı bir sorun ve bunu sürekli hâle getiriyoruz biz, bu acele kamulaştırma meselesini. Bu acele kamulaştırma işine ben karşıyım. Kamulaştırma yapılabilir mi? Yapılabilir ama kamulaştırma süreçleri ile acele kamulaştırma süreçleri aynı şey değil. Acele kamulaştırma varsa mala çökme vardır, vatandaşın hakkını kolay kolay arayamaması vardır. (CHP sıralarından alkışlar) O yüzden acele kamulaştırma değil; acele kamulaştırmanın acil bir şekilde buradan da çıkarılması lazım. Bir de bunu ne yapıyoruz? Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına veriyoruz. Oh! Kediye ciğeri emanet et, o da gelsin ilgili bakanlıklardan görüş alsın -o da usulen- ondan sonra Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, maden şirketleri MAPEG'le beraber, bir de acele kamulaştırma, bir de buradan yürüsünler. Kamu yararı, üstün kamu yararı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EDNAN ARSLAN (Devamla) - Başkanım, müsaadenizle...
BAŞKAN - Yirmi dakika çok güçlü konuştunuz da vermiyoruz.
AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Selamlasın, selamlasın.
ŞEREF ARPACI (Denizli) - Başkanım, teşekkür etmek için bir dakika daha verin.
BAŞKAN - Verdim, bir dakika verdim.
AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Ama anlamadılar ki hâlâ, anlamadılar hâlâ.
BAŞKAN - Grup Başkan Vekillerine vermiyorum ya.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Sayın Başkanım, yirmi dakika konuşuyor ama iki dakika olabilir, takdir sizin ama.
ŞEREF ARPACI (Denizli) - Teşekkür etmek için açalım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
EDNAN ARSLAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, konuşacak o kadar çok şey var ki çünkü dediğim gibi, bu torba yasa benim şimdiye kadar gördüğüm en felaketlerinden biri. Kamu yararı, üstün kamu yararı; ya, kime göre, ne kamu yararı? Bana göre kamu yararı doğa, suyumuz, havamız; maden şirketine göre kömür. Şimdi, biz buna nasıl karar vereceğiz, nasıl karar vereceğiz? Yani "kamu yararı" tanımına nasıl bakacağız?
Şimdi, burada, genel gerekçede deniyor ki: "Ya, buradaki elektrik santralleri yüzde 2, yüzde 3 civarında elektriğimizi karşılıyor." Tamam. Yahu, Türkiye'nin kurulu gücü yaklaşık 120 bin megavat ve şimdiye kadar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en yüksek puan 57 bin megavatsaat olmuş, 57 bin yani yarı yarıya yani bizim yeterince kurulu gücümüz var. O yüzden, burada kamu yararı, hele hele üstün kamu yararıyla madencilerin işlerini kolaylaştıracak bu düzenlemeye acilen "hayır" dememiz gerekiyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP, İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)