| Konu: | İklim Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 104 |
| Tarih: | 02.07.2025 |
AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; bugünlerde Türk siyaseti tepe üzerine kurulmuş bir şehir gibi duruyor. Tüm tarihin gözü üzerimizde. O nedenle meseleleri ele alırken içinden geçtiğimiz atmosferi öncelikle iyi anlamamız, sorumluluklarımızın farkına varmamız gerekiyor. Tarihin dönüm noktası olan günlerden geçiyoruz. Küresel olarak hem ekonomi hem güvenlik hem de iklime dair bildiğimiz her şey yeni baştan yazılıyor. Bir yanda dijital devrim ve yapay zekâ insan emeğini azaltıp makine gücünü daha fazla hayatımıza entegre ediyor, bir yanda da iklim krizinin neden olduğu afetler ve yıkımlar doğal çevremizi bozarken tarımdan ekonomiye, sağlıktan ticarete iş yapma biçimimizi kökünden değiştiriyor. Türkiye'de yaşanan kuraklık, sel felaketleri, aşırı sıcaklar, orman yangınları, tarımsal üretimdeki düşüşler ve su krizleri bize şunu gösteriyor: İklim değişikliği gelecekte olacak bir tehdit değil, şu anda hâlihazırda yaşadığımız bir krizdir. Öncelikle, bu gerçeği kabul etmemiz, attığınız adımların da bu gerçeğe uygun olması gerekmektedir. Konuştuğumuz teklifin adı "İklim Kanunu" ama içeriğine baktığımızda görüyoruz ki aslında bu kanunun adı "emisyon ticaret sistemi kanunu" olmalıymış. Bir başka dikkat çekici nokta ise, bugün görüşmekte olduğumuz teklif 2053 yılına kadar net sıfır emisyon hedefi belirlemekten bahsediyor ancak teklifin içinde kömürden çıkış planı yok, sanayi dönüşüne dair somut adımlar yok, emisyon ticaretinden elde edilecek gelirlerin şeffaf kullanımı hakkında herhangi bir düzenleme yok, iklim değişikliğiyle mücadelede kırılgan grupların korunmasına yönelik bir sosyal politika yok, Çanakkale Çan'da olduğu gibi, Muğla Milas'ta olduğu gibi, Türkiye'de 50 bin kömür işçisinin akıbetinin ne olacağı yok. Peki, ne var? Avrupa Birliğine ihracat yapan büyük şirketler için bir karbon piyasası kurma planı var.
Sayın milletvekilleri, hatırlayacağınız gibi, geçtiğimiz yaz aşırı sıcaklar nedeniyle binlerce ton mahsul tarlada yandı ve yine şubat ve nisan ayında don sebebiyle binlerce ton mahsul yok oldu ama bu yasaya baktığımızda maalesef iklim krizinin sebep olacağı doğal afetlere karşı tarımı korumak için de herhangi bir eylem planı yok. Tüm bunlar iklim krizinin tarıma, üretime ve gıdaya doğrudan etkisini göstermektedir oysaki. Peki, bu yasada sanayinin dönüşümü var mı? Enerji sektöründe planlı bir dönüşüm var mı? Fosil yakıtlardan çıkış takvimi var mı? Tabii ki hiçbiri yok. O zaman "Bu nasıl bir iklim yasasıdır?" diye sormadan geçemiyoruz. Görülüyor ki bu kanun milleti değil, iktidarın desteklediği sermayeyi düşünerek hazırlanmıştır. "İklim" adı altında emisyon borsası kuruluyor, doğaya kıyan şirketlerin borsa kazancı sağlanıyor yani çevreyi kirleten karbon kredisi ödeyerek paçayı kurtarıyor ama doğa, tarım, her yer mahvoluyor. Oysaki bir devletin, bir milletin ormanı, gölü, vadisi, akarsuyu sadece o ülkenin coğrafyası değil o milletin ve o devletin bereketi ve hatırasıdır, geleceğidir. Bunlara ayrıca önem verilmeli ve çok özenle korunmalıdır diyor, Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)