| Konu: | İklim Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 104 |
| Tarih: | 02.07.2025 |
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; otuz üç yıl önce 33 canı Madımak'ta Hakk'a uğurladık. Hasret Gültekin onlardan biriydi ve "Bir insan ömrünü neye vermeli?" sorusu tüm canlılığıyla bugün hâlâ zihinlerimizde yankılanıyor. Hasret Gültekin'in ardılları o korkunç kıyametin ardından dahi bugün "barış" diyorsa belki de insan ömrünü barışa vermelidir demeliyiz. Hepsini saygıyla, rahmetle anıyorum.
Adı iklim yasası olan ama tövbe billah iklimle alakası olmayan bir yasa teklifini tartışıyoruz. Oturduk, saydık, kanunun teklifi içerisinde tam 100 kez ekosistemden, iklimden, ekolojiden, yeşil büyümeden, yeşil dönüşümden bahsediyorsunuz, tam 100 kez. Âdeta bir zihinsel geviş getirme hâlini uyguluyorsunuz. Belli ki "yeşil yeşil" diyerek yazan Komisyon da kendini ikna etmeye çalışıyor ama ne kendini ikna edebilmiş bu Komisyon ne bizleri ikna edebildi ne de muhalefeti ikna edebildi ki her defasında karar yeter sayıları da iktidar vekilleri de kulis ile Meclis arasında mekik dokuyarak aslında hiç kimsenin bu kanun teklifine rızasının olmadığını hep birlikte görüyoruz. Çünkü bizler âdeta kendini ikna etmeye çalışan bir zihinsel "perseveration" hâlinden kurtulabilmeniz için sizlere de bir öneride bulunmak istiyoruz. Eğer sürekli kendinizi ikna etme çabası içerisine giriyorsanız bunun yerine, bu yasayı sermayedarlarla hazırlamak yerine, halkla birlikte, sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte, ilgili meslek odalarıyla, ekoloji örgütleriyle, bilim insanlarıyla, yerel yönetimlerle konuşarak gerçekten hem kendinizi hem halkı hem muhalefeti hem de ekolojistleri ikna edebilecek ve halk için, ekoloji için, doğa için yasa tasarıları çıkarmanın adımını atabilirsiniz fakat bu yasaya baktığımızda doğayı, yaşamı değil doğayı metalaştırmayı, piyasalaştırmayı ve sermayenin kullanımına açmayı savunuyorsunuz. İktidar bizden buna onay vermemizi bekliyor ama çok net ifade edelim: Bu yasa doğayı değil sermayeyi koruyor; doğal alanı küçültmeye çalışırken kârı, rantı, talanı büyütmeye çalışıyor.
Daha önce bu kürsüden iktidarın yıkıma dayalı bir ekoloji politikası olduğunu ama ekolojik bir politikası olmadığını söylemiştim. O günden bu yana yıkım politikaları sadece artarak devam etti. Bugünkü yasa teklifi de iklim krizinin yapısal nedenlerini görmezden geliyor. Krizi doğuran üretim ve tüketim modellerini sorgulamak yerine onları sürdürülebilir kılmaya çalışıyor. "Emisyon ticaret sistemi" ve "karbon kredilendirme mekanizmaları" adı altında önerilen düzenlemeler şirketlere şu mesajı veriyor: "Paran varsa kirletmeye devam edebilirsin." Bu akıl şimdi havayı da metaya dönüştürüyor. Gerçekten piyasalaştırmadığınız bir hava kalmıştı, onu da yapıyorsunuz.
Temiz Hava Hakkı Platformunun 2024 yılı verilerine göre Türkiye nüfusunun yüzde 92'si kirli hava soluyor. Bu tabloya rağmen havayı kirleten koşulların ortadan kaldırılması ve kirletenlerin cezalandırılmasını değil, ödeme yaparak aklanmasını öneriyorsunuz. Üstelik bu sistem üç yıllık bir pilot uygulamayla da tamamlanacakmış. Avrupa'da bu pilot uygulamanın süresi on yıl. Türkiye'de hem sürenin kısa tutulması hem de yükümlülüklerini yerine getirmeyen şirketlerin yüzde 80'ine ceza indirimi yapılmasıyla bu teklifin hem sermaye dostu bir düzenleme olduğunu hem de ciddiyetten uzak bir şekilde hazırlandığını bir kez daha ortaya koyuyor. Yenilenebilir enerji yatırımları da bu yasa teklifinde piyasa eksenli olarak devam ediyor. İklim kriziyle mücadele ve ekolojik yaşamı inşa etmede önemli araçlar olmasına rağmen iktidarın uygulamalarıyla yenilenebilir enerji hakları da doğanın müşterek yaşam alanlarının yok edilmesi yolunu planlıyor. Bugün tarım arazilerine, ormanlara, meralara, GES'lere HES'ler kuruluyor. Bu durum doğa talanı olduğu kadar sosyal bir yıkımdır, bir kültürel kırımdır ve bir hafıza kırımıdır. Mardin'in Yeşilli ilçesine bağlı Zeytinli köyünde yaşananlar bunun somut örneğidir. Köylüler kepçelerin tarım arazilerine girmesiyle öğrendikleri, kurulmak istenen GES projesine karşı çıktılar ancak AKP'li Belediye Başkanı tarafından hedef gösterildiler, darbedildiler, kolluk şiddetiyle karşılaştılar. Yani yaşam alanını, müşterek olanı savunan halka sermayedar, belediye ve kolluk mutabakatıyla saldırıldı. An itibarıyla proje halkın açtığı dava neticesinde durduruldu ama Belediye Başkanı alenen "Siz ne yaparsanız yapın ben bu işi gerçekleştireceğim." diyerek halkı tehdit etmeye devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun tamamlayın.
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Devamla) - Çok teşekkür ederim.
Şimdi, bir de zeytinlerden bahsetmek istiyorum çünkü zeytin Müslüman halklarının kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’de de hurma ağacından sonra en çok bahsedilen ikinci ağaçtır ve zeytin üzerine yemin edilir, insanlığa sunulan bir nimet olduğundan bahsedilir fakat hem zeytinlik yasası hem de bugün Derik zeytininin yaşadığı sorunlar itibarıyla bir yok edilişin kıyısında olunduğunu söylemek istiyorum. Biliyorsunuz, Derik zeytini dünyaca ünlü bir zeytindir, aynı zamanda coğrafi işaret almıştır fakat eğer MARSU tarafından üretilen su problemi çözülmezse bu yıl Derik zeytini hasat edilemeyecek. Zeytin noktasında gerçekten ne halkın ne de bizlerin, hiç kimsenin oluru yok ve gerçekten inançlı insanların zeytine yapılan bu zulüm karşısında durmamaları bizleri oldukça üzüyor. Bizler ekolojik yaşamın piyasa sınırlarının içerisinde kurulamadığını söylüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Devamla) - Doğa, yaşam ve halk odaklı olmayan hiçbir düzenlemeye de olurumuzun olmadığını ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)