GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İklim Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:104
Tarih:02.07.2025

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunla ilgili zaten görüşlerimizi anlatmıştık. Bu kanuna torba yasa şeklinde geldiği için her zaman torba yasalara ret oyu veriyorduk, yine ret oyu vereceğimizi şimdiden deklare ediyorum. Başka bir konuya temas edeceğim, akademisyenlerin maaşları.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün bu kürsüye sadece birkaç sayısal veriyle çıkmadım, bugün buraya yoksulluğun sınırında yaşamaya mahkûm edilmiş, onurlu bir meslek grubunun, meslektaşlarımın sesi olmaya geldim yani akademisyenlerimizin. Elimde TÜRK-İŞ'in 2025 Nisan tarihli raporu var. Bu rapora göre 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı tam 78.292 TL. Aynı dönemde göreve yeni başlayan bir araştırma görevlisinin maaşı ne kadar biliyor musunuz? 60 bin lira. Yirmi beş yılını bu devlete, bu millete, bu bilime vermiş bir profesörün maaşı ise yaklaşık 90 bin TL. Bu ülkede bir bilim insanı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bu ülkede bir profesör, bir araştırma görevlisi yoksulluğun eşiğinde bir hayat sürüyor. Bu ülkede bir araştırma görevlisi maalesef yoksulluk sınırının çok çok altında maaş alıyor.

Sayın milletvekilleri, 2015 yılında bir profesör maaşı yoksulluk sınırının 1,41 katıydı, bugün bu oran 1,19'a düşmüş vaziyette. Araştırma görevlisi maaşı 2015'te yoksulluk sınırının yüzde 82'si düzeyindeydi, bugün bu oran yüzde 78'e geriledi. Bu sayılar kuru birer istatistik değil, bu sayılar akademinin adım adım çöküşünün, bilim insanlarının onurunun ve geleceğimizin düşüş grafiğidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bu tabloya bir başka açıdan daha bakalım. Yıllarını eğitime, bilimsel çalışmalara adamış bir profesör bugün ortalama 90 bin TL maaş alıyor dedim ve şimdi biraz daha geriye gidelim. 1990 yılında bir profesör maaşıyla 59,5 gram altın alınabiliyordu, 2010 yılında bu miktar 61,6 gram altına tekabül ediyordu, bugün yarısından da az yani yaklaşık 28 gram. Bu ne demektir biliyor musunuz? Bu, bu ülkede bilimle uğraşmanın artık ekonomik olarak cezalandırıldığı anlamına gelir. 2019'da bir profesör maaşının yedide 1'iyle İstanbul'da ortalama bir semtte kira ödenebiliyordu. Bugün ise profesör maaşının üçte 1'i ev kirasına gidiyor. Yani bilimin başındaki insan bir öğrencinin ev arkadaşı olmak zorunda yani bir öğretim üyesi bir akademik dergiye abone olmak ile çocuğunun ayakkabısını almak arasında tercih yapmak zorunda.

2014'te dönemin Başbakanı ve Genel Başkanımız Sayın Ahmet Davutoğlu akademi camiasındaki bu sorunu görmüş, kayda değer bir zam yapmış, akademiye âdeta can simidi olmuştu. Bilenler bilir, o gün o zam akademisyenler arasında "Davutoğlu zammı" diye nam salmıştı ve Genel Başkanımız şunları söylemişti: "Akademisyenlere aslında zam yapılmadı, maaşları muadilleriyle aynı seviyeye getirildi. Nereden nereye!" O gün akademisyenler devletin gözünde doktorla, hâkimle, mühendisle eşit kabul edilmişti ama bugün akademisyen yine unutulmuş, terk edilmiş ve yalnız bırakılmıştır. Muadili sayılanlar 150 bin TL maaş alırken bilim insanı yoksulluk sınırına mahkûm edilmiştir. Bu sadece ekonomik bir tercih değil bu, bilime duyulan saygının da çöküşüdür. Bugün bu ülkede araştırma görevlileri gece çeviri yaparak geçinmeye çalışıyorlar. Bazıları ek iş buluyor, bazıları ailesinin yanında kalıyor, bazısı bankalara borçlanıyor, bazıları ise maalesef bavulunu toplayıp yurt dışına gidiyorlar. Her yıl binlerce genç bilim insanı bu toprakları terk ediyor ve biz onları kaybederken yerlerini liyakatsiz atamalarla doldurmaya devam ediyoruz çünkü bu sistem sadakati ödüllendiriyor, liyakati ve ehliyeti değil. Bu nedenle üniversiteler düşünmüyor, bu nedenle bilim üretmiyorlar, bu nedenle öğrenciler sadece ezberliyor ve bu nedenle Türkiye bir akıl yoksulluğuna doğru mahkûm ediliyor maalesef.

Sayın milletvekilleri, buradan açıkça ilan ediyorum, bu sessizlik suça ortak olmaktır. Bu görmezden gelme, bu umursamazlık, bu erteleme Türkiye'yi çökertiyor. Bu gidişata "Dur!" demek zorundayız. Akademisyen maaşları derhâl yoksulluk sınırının üstüne çıkarılmalıdır, göreve yeni başlayan bir araştırma görevlisi hak ettiği maaşı almalıdır, profesör maaşı diğer kamu meslekleriyle eşit ve adil hâle getirilmelidir, büyükşehirlerde görev yapan akademisyenlere kira ve barınma desteği sağlanmalıdır; akademide liyakat esas alınmalı, siyasi baskılardan tamamen arındırılmalıdır, üniversiteler tekrar bilim yuvası, eleştiri ve düşünce merkezleri hâline getirilmelidir.

Son olarak bir soruyla tamamlıyorum. Bir millet kendi aklına, kendi bilim insanına değer vermezse geleceğini kim inşa edecek, yarınlarını kim aydınlatacak, evlatlarına kim yol gösterecek? Ben bu utanca ortak olmam ve olmak da istemiyorum. Ben bu sessizliği kırmak için buradayım ve bilimin sesi bu Mecliste yankılanana kadar da konuşmaya devam edeceğiz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, yeni bir kanun teklifi geliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

BAŞKAN - Buyurun, buyurun.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Bu kanun teklifinde generallerin terfi etmesiyle ilgili ve emeklilik yaşlarını yükseltecek şekilde bir düzenleme yapmak istiyorsunuz. Makul görüyoruz, olabilir çünkü 15 Temmuz hain darbe girişimi gerçekleşti ve generallerin bir kısmı da bu hain darbe girişimine iştirak ettikleri için tutuklandı ve bir boşluk oluşturdu bu. Peki, burada generallerin yaşını yükseltirken "academia"yı niye 67 yaşında emekliye sevk ediyorsunuz? Bu "academia"daki bazı insanlar 67 yaşında emekli olduktan sonra başka bazı üniversitelerde 72 yaşına kadar çalışıyorlar, özel üniversitelerde çalışıyorlar. Özel üniversitede çalışanların yaşı ve süresi uygun da niye devlet üniversitelerinde uygun olmasın? Gelin, bunu da düşünelim; hem maaşlarını düşünelim, özlük haklarını düşünelim hem üniversiteye alınan öğretim elemanlarıyla ilgili yeniden bir düzenleme yapalım; ÖYP'yi yeniden getirelim, öğretim elemanı yetiştirme sistemini yeniden getirelim, torpili kaldıralım; en zekiler, en yetenekliler, en liyakatliler üniversiteye hoca olsunlar ve aynı zamanda yaş sınırını da kaldırmış olalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Bu şekilde bilime de bir katkıda bulunalım diyorum.

İnşallah, bu kanunla ilgili olarak da geriye çekmenizi temenni ediyor, saygılar sunuyorum.

Allah'a emanet olun. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)