GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bir karikatürden yola çıkarak toplumun algısının farklı yönlere çekilmesine, Madımak'ın yıl dönümüne, İzmir'in bir önceki dönem Belediye Başkanına ve gözaltı operasyonlarına, Kobani davasına, orman yangınlarına ve kamu emekçilerinin toplu iş sözleşmesine ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:103
Tarih:01.07.2025

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, kutsala olan saygı, toplumun hassasiyetlerine olan yaklaşım çok çok önemlidir. Hem fikir özgürlüğü anlamında hem sanat özgürlüğü anlamında zaten bu hassasiyetler bu kavramlara anlam katar. Ama bir karikatürden yola çıkarak, toplumda algıyı farklı yönlere çekerek, âdeta toplumsal barışı dinamitleyen yaklaşımlara da karşı olduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum. Dün ortaya çıkan o saldırı görüntüleri bir karikatüre saldırı olarak nitelendirenlerin dönüp bakması gereken görüntülerdir. İnsanlara saldıranlara, insanları yakmaya kalkanlara -ki yarın Madımak olaylarının yıl dönümü, bizim hafızamızda bunlar canlılığını koruyor- ve ortalığı şiddete boğanlara karşı böyle bir sessizlik, duyarsızlık, hatta tırnak içinde, polisin hoşgörüsü ne kadar anlamlı, buyurun, tartışalım. Nereden mi tartışalım? Bugün, Ankara'da, Öğretmenler Sendikası hak mücadelesi vermek için basın açıklaması yapmaya çalışırken, polisin şiddetiyle, işkencesiyle 29 öğretmen gözaltına alındı. Şimdi, bu nasıl bir anlayıştır? Bu iki fotoğrafa birden baktığınızda aslında buradaki niyeti de anlıyorsunuz. Bir ülkenin bakanları böyle bir durumda her şeyden önce topluma itidal çağrısı yaparlar. Toplumsal barış önceliklidir, toplumsal barışı yıkmaya yönelik her hamleye karşı özellikle hukukun, hukuk devletinin nasıl yol alacağını en iyi yürütme bilmek zorundadır. Ama biz dün akşam sosyal medyadan öyle şeyler gördük ki bırakın itidal çağrısını, insanları galeyana getiren açıklamalara tanıklık ettik; bunu kabul etmiyoruz. Aslolan hukuk devleti olmalıdır, aslolan demokratik teamüller olmalıdır, aslolan tabii ki toplumsal barışı savunan bir yerden meselelere yaklaşmak olmalıdır. Yoksa bu tür vakalar hiç istemediğimiz sonuçlara neden olabilir. Yarın Madımak'ın, Sivas'ın yıl dönümü; insanlar orada diri diri yakıldı ve maalesef onların bile hesabını soramadık, o hakikatle de hâlâ yüzleşebilmiş değiliz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bugün, Türkiye'de sokaklarda yaşanan bu gelişmelere baktığımızda, Türkiye'nin en önemli eksikliklerinden biri bir türlü hukuk devleti olamaması. Yargıdaki gelişmeler âdeta her geçen gün hukuk devletinin önüne ya da hukuk devletinin inşasına karşı gelişmeleri yok etmeye çabalıyor.

İşte, yine, bu sabah kalktık, İzmir bir önceki dönem Belediye Başkanına yönelik ve onunla beraber 157 insana yönelik bir operasyon, gözaltı operasyonu. Şimdi, bu belediye başkanlarına yönelik, bu siyasilere yönelik gözaltı operasyonları neyi amaçlıyor? Bu insanlar neden bu şekilde gözaltına alınıyorlar? Neden bu şafak operasyonlarından biz kurtulamıyoruz? Neden Türkiye'de siyasetçiler sürekli tutuklu ve cezaevindeler? Evet, bir soruşturma açabilirsiniz, ortada bir suç varsa ifadeye çağırırsınız ve buna bağlı olarak belki de yargı süreci işler, nasıl bir gelişme sergiliyorsa sonuçları da ona göre ortaya çıkar. Hayır, öyle şafaklarda uyanıyoruz ki biz sanırsınız ki çok ciddi bir suç var ortada, çok çok özel bir durum var ortada, devlet operasyon yapıyor. Aslında böyle bir şeyin olmadığını da çok iyi biliyoruz. Nereden mi biliyoruz? İşte, Kobani kumpas davası. 32 bin sayfalık gerekçeli karar, çöptür çöp, torba bir gerekçeli karar. İçinde 1 tane delil olmayan 32 bin sayfalık gerekçeli karar olur mu ya? Bu denli vicdansızlık, acımasızlık olur mu? Arkadaşlarımız sekiz buçuk yıldır cezaevinde tutsak, 1 tane delil yok içinde, delil. Delil olarak sundukları "tweet"tir, "tweet"ten yargılandıkları konudan da beraat etmişlerdir. İşte, yargının rezaleti budur, siyasetin de sefaleti budur çünkü hâlâ bu gidişatı değiştirebilecek iradeyi burada ortaya koyamıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ormanlar yanıyor fakat sanki mevsimsel, hava sıcaklığına bağlı, nem oranına bağlı bir mesele gibi anlatılıyor bize. 266 tane yangının çıktığını Bakan bizzat söyledi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun tamamlayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Şimdi, ne tarihsel verilerin ne de coğrafyanın, genel olarak coğrafyanın istatistikleriyle uyumlu bir şey değil ki bu. Bu yangınlar demek ki iradi olarak çıkarılıyor, iddia ediyoruz, iradi olarak çıkarılıyor çünkü yangınların gerçekleştiği yerlerde -geçmişte de örnekleri var, yarın da buna tanıklık edeceğiz- bu yangınların çıktığı yerlerde sonrasında ağaçlar değil oteller yeşeriyor. Sonrasında madenler yeşeriyor, sonrasında çıkar amaçlı birçok şey yeşeriyor ama ağaç yeşermiyor bir daha orada, yeşeremez zaten; yaktınız, ne toprak kaldı ne canlı kaldı. Dolayısıyla bu orman yangınlarıyla ilgili burada defalarca araştırma önergesi verdik. Hatta geçen sene Mazıdağı ile Çınar arasında çıkan yangında 15 insan öldü, araştırma önergesi verdik, dedik ki bir daha böylesi olmasın; araştırma önergesi reddedildi, ormanlar yanmaya devam ediyor. Ya "vatan" dediğiniz şey zaten ormanıdır, doğasıdır iklimidir. Sonra "Biz vatanseveriz..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - E, o kadar vatanseverseniz bu orman yangınlarına niye engel olmuyorsunuz? Buna engel olmak mümkün, bu yangınların bir felakete dönüşmesini engelleyebiliriz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu emekçileri toplu iş sözleşmesi gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bu ülkede yoksulluk sınırını, açlık sınırını, bu ülkede emeğin nasıl sömürüldüğünü çok iyi biliyoruz. İşçilere ilk altı ay için teklif edilen yüzde 16. İşçiler itiraz ediyor, işçilere yeni teklif sunuluyor, yüzde 16 yerine yüzde 17. Ya, siz emekçilerle dalga mı geçiyorsunuz? Bu kadar gayriciddi bir toplu iş sözleşmesi yürütülebilir mi? Dolayısıyla emekçilerin mağduriyeti artık ortadadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son dakikayı veriyorum.

Buyurun.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Zaten bakın, kamuda çalışanlar, kamu emekçileri, kamu işçileri, bütün bunlarla, bütün emekçilerle ilgili yoksulluk bütün çıplaklığıyla ortada, asgari ücretin düzeyi ortada. Dolayısıyla ücretlerde acilen çok hızlı bir şekilde iyileştirme yapmak zorundayız çünkü asgari ücretin 22 bin lira olduğu bir yerde açlık sınırı 26 bin lira, yoksulluk sınırı 86 bin lira. İnsanca yaşam için ücret talebiyle sokaklara çıkan işçilerin karşısına polisleri dikmeyin, o işçileri dinleyin, emekçileri dinleyin; insanca yaşam için bir ücrete yönelik adımları bir an önce atın.

Teşekkür ederim.