GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İklim Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:102
Tarih:26.06.2025

MHP GRUBU ADINA AHMET ERBAŞ (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; sözlerime Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün şu sözleriyle başlamak istiyorum: "Bu vatan çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya layıktır." Bu söz çevremizi, doğamızı koruma sorumluluğumuzun altını çizmektedir çünkü cennet ancak emekle, bilinçle ve vicdanla inşa edilir.

Bugün burada hepimizi doğrudan ilgilendiren, yalnızca bizim değil gelecek nesillerin de yaşamını şekillendirecek hayati bir konuyu ele almak için huzurlarınızdayım: İklim değişikliği. Bilimsel veriler açıkça gösteriyor ki dünyamız hızla ısınıyor. Küresel sıcaklıklar Sanayi Devrimi'nden bu yana ortalama 1,2 derece arttı. Eğer acil önlemler almaz isek sonuna kadar bu artış 2,7 dereceyi bulacak. Bunun sonucunda doğal afetlerin sayısı ve şiddeti artarken tarım, su kaynakları ve biyolojik çeşitlilik büyük tehdit altında kalacaktır.

Türkiye'deki karbon emisyonu 1990 yılından bu yana yaklaşık 4 kat artmıştır. Her yıl ülkemizde yaklaşık 300 bin hektar orman yok olmaktadır; bu, İstanbul'un 2 katı büyüklüğünde bir alanın yok olması demektir. Ülkemizin su kaynakları hızla tükeniyor. Yaklaşık beş yıl sonra, 2030 yılına kadar su fakiri bir ülke hâline gelmemiz öngörülüyor. Kuraklık ve çölleşme özellikle İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde tarım ve hayvancılığı tehdit ediyor. Dünyada her yıl 15 milyar ağaç kesiliyor. Ormanların yok olması sadece oksijen kaynağımızı azaltmakla bırakmıyor, aynı zamanda karbon emilimini de engelliyor. Türkiye olarak iklim değişikliğiyle mücadelede daha güçlü ve somut adımlar atmak zorundayız.

Sayın vekiller, iklim değişikliği yalnızca çevresel bir sorun değil ekonomik, sosyal ve siyasi sonuçları olan bir meseledir. Önlem almaz isek ilerleyen yıllarda milyonlarca insan yerinden olacak, gıda fiyatları yükselecek, içme suyu kıtlığı yaşanacak ve en önemlisi, insanlık ağır bir bedel ödeyecek. Bu krizin en derin katmanı insanın iç dünyasındaki erozyondur. Son elli yılda insanlar değişti, yaşam şekilleri ve beklentileri daha maddesel bir hâl aldı. İnsanoğlunun kalbindeki ve beynindeki bu erozyon tabiatın da zarar görmesine sebep oluyor. Birbirlerine saygı duymayan, sevgi duymayan bir nesilden ağacı, hayvanı ve doğayı sevmesini nasıl bekleyebiliriz? Günümüz dünyasında doğayı katledenler, ormanları talan edenler, meyvelikleri sökenler uzaydakiler değil, insanoğlunun kendisidir. Bizim ilk önceliğimiz kanun ve yönetmelik çıkarmak yerine insan ve insanlık olmalıdır. Tabiatı katledenleri öncelikle vicdan sahibi, çevre dostu ve bilinçli bireyler hâline getirmek zorundayız. Eskiden şarkılarımız "Ağaçların altında aşklar yaşanır."dı. Bu gidişle yeni nesil şarkılar "Plaza kapılarında yalnızım." diye başlayacak. Ormanlar azaldıkça sözler betonlaşıyor, melodiler kuraklaşıyor. Bugün gelecek nesillere yaşanılabilir bir dünya bırakma sorumluluğuyla hareket etmeliyiz. Karar bizim, ya hep birlikte sürdürülebilir bir gelecek inşa edeceğiz ya da sessizce felakete sürükleneceğiz. Hepimizi bu mücadeleye ortak olmaya ve iklim değişikliğine karşı güçlü adımlar atmaya davet ediyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün size sadece küresel bir krizden değil yerel bir meseleden de bahsetmek istiyorum. Kütahya'nın Simav ilçesinde bulunan jeotermal enerji alanı ülkemiz için bir cevher niteliğindedir. Simav Belediyemiz kâr amacı gütmeden şehrin yüzde 95'ini jeotermal enerjiyle ısıtmakta, dar gelirli yurttaşlarımıza ısınma desteği vermektedir. Aynı zamanda, Simav'daki jeotermal suyla seracılık yapılmakta, 500 dönüm serada yıllık 12.500 ton organik domates, 3 bin ton salatalık üretilmektedir. Bu kapsamda, 200 milyon lira gelir elde edilirken en az 500 kişiye de istihdam sağlanmaktadır. Simav merkezî ısıtma sistemi sayesinde daha az kömür ve doğal gaz kullanılmaktadır ancak gelin görün ki tüm bunlar göz ardı edilerek Simav, Eynal, Çitgöl, Naşa beldelerinin nokta bazlı hak sahibi olduğu bu sahada yeni sondajlar yapılmaktadır. Türkiye'de jeotermal sondajlarda başarı oranı yüzde 90 iken keşfedilmiş bilinen bu sahada yapılan sondajlarda maalesef başarı oranı yüzde 25'tir. Bizim acilen reenjeksiyon kuyuları açmamız lazım çünkü reenjeksiyon yapılmadığı için kuyu üretim debileri her yıl saniyede 40 litre kayıpla 540 litreden 190 litreye kadar düşmüştür; kuyu statik seviyeleri altı yılda 50 metre düşmüştür; kuyu başı sıcaklık değerleri 160 dereceden 100 derecelere düşmüştür. Bu yıl ilk defa jeotermal sahamızda obruklar oluşmuştur. Sıcaklık düşüyor, kuyularımız kuruyor, basınç azalıyor, en kötüsü millî servetimiz ve geleceğimiz hızla eriyor. Simav'da açılacak yeni kuyular için ivedilikle MTA'nın yeni ve güvenilir bir saha belirlemesi gerekmektedir. Kütahya termal su şehridir. Reenjeksiyon kuyuları Gediz'de, Emet'te, merkezde bulunan Yoncalı ve Ilıcalı'da da acilen açılması gerekmektedir. Boşa akan termal su mutlaka değerlendirilmelidir. Su artık sadece doğal bir kaynak değil savunma kadar stratejik bir başlıktır. Bu nedenle, su yönetiminde kaynaklarımızı en verimli şekilde kullanmak, kayıpları asgariye indirmek ve geleceğimizi güvence altına almak için yerli ve entegre çözümlere her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. İlgili tüm kamu kurumları ve karar alıcı yapılar ilk adım olarak mevcut su kayıp oranlarını açık yüreklilikle ve bilimsel bir gerçekle ortaya koymalıdır. Tabloyu net görebilirsek çözümlere de ulaşabiliriz. Ülkemiz için yaşamsal öneme sahip bu stratejik alanda birkaç uluslararası şirketin hazır çözümlerine bağımlı kalmak yerine kendi mühendislerimizin geliştirdiği bilgi sistemlerinin desteklenmesi ve yaygınlaştırılması elzemdir. Savunma sanayimizde nasıl göğsümüzü kabartan gurur duyduğumuz işler yapılıyorsa bu alana da gençlerimizi yönlendirmemiz gerekmektedir. Ancak yerli üretimle ve kurumsallaşmış bilgiyle şekillenen millî su yönetimi stratejisi bizi geleceğe taşıyabilir. Bu arada, jeotermal yönetimi özel idare, kaymakamlık, belediye ve diğer kurumlar arasında parçalanmıştır, bu yönetim kargaşası yatırımı ve sürdürülebilirliği zor duruma düşürmektedir; su tek elden yönetilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer önemli bir mesele ise istihdam krizidir. Organize sanayi bölgeleri yatırım çekmeye çalışırken sanayicilerimiz çalışacak nitelikli ve vasıflı eleman bulamamaktadır ancak belediye iştirak şirketlerine yapılan binlerce başvuruyu görünce gençlerin üretimden daha çok garantili işlere yöneldiği görülmektedir. Siyasi kaygılarla şişirilen belediye iştirakleri özel sektörü ve sanayiciyi âdeta rekabet edemez hâle getirmiştir. Yerel seçimlere bir yıl kala belediye iştiraklerine alınan personel sayısı kısıtlanmalı; bu da yetmez, şirketlerin çalışacak personel sayısı ve bütçesi mutlaka kontrol altına alınmalıdır. İş gücünü sanayiye, tarıma yönlendirmemiz gerekmektedir. Türkiye'nin sanayi gücü nitelikli iş gücüyle büyür. Gençlerimizi meslek liselerine yönlendirmemiz lazım. Bugün sanayicimiz, esnafımız, iş adamlarımız çalıştıracak personel bulamazken ortalık diplomalı işsizlerle doludur. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün "Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır." sözünü bir kez daha hatırlatıyorum. Kaynaklarımızı koruyalım, tabiatımızı ve çevremizi koruyalım; gençlerimizi üretime yönlendirelim, geleceğimizi kurtaralım.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkanım ve Divan, hayırlı uğurlu olsun yeni göreviniz.