| Konu: | İklim Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 102 |
| Tarih: | 26.06.2025 |
HAKAN ŞEREF OLGUN (Afyonkarahisar) - Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz aylarda İklim Kanunu Teklifi gündeme geldiğinde ciddi tepkiler oldu; tepkiler büyüyünce "Bir bakalım, değerlendirelim." dediler, teklif geri çekildi. Biz de doğal olarak düşündük ki herhâlde bazı şeyleri gözden geçirecekler, gerçekten bir düzeltme yapacaklar. Aynı metni hiçbir değişiklik yapmadan tekrar önümüze koymak da nedir? Bu yönteme alıştık. Nasılsa unuturlar mı sandınız? Kusura bakmayın ama ne biz unuttuk ne de kamuoyu. Sonra kendiniz de anladınız yaptığınızı; Genel Kurulda birkaç küçük değişiklik yaparak göz boyamaya çalışıyorsunuz, iyi bir şey yapıyormuş gibi görünmeye çalışıyorsunuz ama amacınız bambaşka. Bilimi yok sayıyor, sivil toplumun, meslek odalarının, çevre örgütlerinin sesine de bilinçli şekilde kulak tıkıyorsunuz.
Gelelim 10'uncu maddeye. Bu maddeyle kurulacağı belirtilen Danışma Kuruluna baktığınızda ne görüyorsunuz? TOBB var, TÜSİAD var, MÜSİAD var; Bankalar Birliği, Sigorta Birliği, sanayici dernekleri, Yatırımcılar Derneği yani iş dünyası tam kadro burada; üstelik oy hakkıyla ama bilim yok, akademi yok, çevre mühendisleri yok, halk sağlığı, afet yönetimi, tarım ve doğa temelli çözümlerle ilgili tek bir kurum yok. Adı "Danışma Kurulu" ama bu hâliyle olsa olsa "sermaye danışma kurulu" olur.
Siz Paris Anlaşması'na taraf bir ülke olarak bilimsel temelli politika üretme yükümlülüğünü nasıl böyle görmezden gelirsiniz? Bu nedenle biz diyoruz ki: Danışma Kurulu, İklim Değişikliği Başkanı başkanlığında kurulmalı; en az doktora derecesine sahip, üniversitelerde görevli ve iklim bilimi, doğa temelli çözümler, afet yönetimi, su kaynakları, halk sağlığı ve adil geçiş gibi alanlarda çalışan 6 akademisyen mutlaka yer almalıdır. Aksi hâlde, alınacak hiçbir karar ne bilimsel olur ne de meşru.
Bir de deniliyor ki: "Karbon piyasasından elde edilen gelirler öncelikle iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik harcamalarda kullanılabilir." Ne demek "öncelikle" yani "Bu paraları istersek iklim için harcarız, istemezsek başka bir yere de yönlendiririz." demenin kibar yoludur. Burada resmen iktidara açık çek veriliyor. Peki, neresi belirleyecek bu projelerin gerçekten iklim dostu olup olmadığını, kimin cebine akacak bu fon? Ne Sayıştay var ne Meclis var ne kamuoyu denetimi var. Tıpkı Varlık Fonu gibi, tıpkı Afet Fonu gibi burada da karşımıza denetimsiz, kontrolsüz bir paralel bütçe çıkıyor. Hatırlayın Marmaris'i, 2021'de alevler yuttu ormanları, hep birlikte izledik, sonra dediler ki: "Merak etmeyin, yeniden ağaçlandıracağız." Ne oldu? İhaleler açıldı, TOKİ sahneye çıktı, "Yeşil Vadi" adı altında beton döküldü, ormanlar geri gelmedi ama turizm tesisleri peyda oldu, ağaçların yerine oteller dikildi, o yangının külleri soğumadan ranta zemin hazırlandı. Şimdi, aynısını başka bir yolla yapıyorsunuz, parası olan kirletmeye devam edecek, sonra da çevreci projeyle aklanacak. Üstelik o projelerin ne kadar çevreci olduğunu ne siz bileceksiniz ne halk bilecek. Milletin sırtından fon toplayıp sonra o fonun nereye gittiğini kimseye söylemeden "çevreciyiz" diye poz veremezsiniz. "Yutak alanlar" dediğiniz ormanları, sulak alanları, tarım arazilerini korumaya tek bir bağlayıcı hüküm içermeyen yasa çevreci değildir.
Sayın milletvekilleri, muhalefet şerhimizde de açıkça belirttik, bu fonun denetim dışı bırakılması Anayasa’nın bütçe hakkına da açıkça aykırıdır. Halkın parasını halkın adına harcayacaksınız ama halkın denetim mekanizmalarını devre dışı bırakacaksınız. Olmaz, olamaz. Bakanlığın keyfine göre kurgulanmış bu yapı kabul edilemez. Biz bu ülkenin havasını, suyunu, toprağını sadece bir kaynak değil bir emanet olarak görüyoruz ve o emaneti kimseye peşkeş çektirmeyeceğiz.
İYİ Parti Grubu olarak bu gerekçelerle kanun teklifine "ret" oyu vereceğimizi kamuoyuna ve yüce Meclise açıkça ilan ediyoruz.