GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İklim Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:101
Tarih:25.06.2025

HÜSEYİN OLAN (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada İklim Kanunu Teklifi başlığıyla önümüze getirilen teklif ne yazık ki gerçek anlamda bir iklim yasası değildir. Mevcut hâliyle bu düzenleme ne Türkiye'nin küresel iklim krizine karşı tarihî sorumluluklarını yerine getirecek bir içerik taşımaktadır ne de yaşadığımız topraklarda süren ekolojik yıkımı durduracak bir iradeyi yansıtmaktadır.

Çevreci felsefe ve ekolojik bilinç bağlamında birçok düşünürün ortak vardığı sonuç şudur: Doğa kendi yasalarıyla işler, ona zarar veren eninde sonunda kendisine zarar verir.

Biliyoruz ki doğa sadece üzerinde yaşadığımız bir zemin değil, halkların kültürüyle, diliyle, yaşam biçimiyle iç içe geçmiş, canlı bir bütündür. Doğaya yönelik her saldırı aynı zamanda halkların iradesine, kültürüne ve yaşam hakkına yönelik bir saldırıdır.

Bakınız, küresel ısınma artık soyut bir bilimsel kavram değil, her gün yakıcı biçimiyle hissettiğimiz sellerle, kuraklıklarla, orman yangınlarıyla yaşamımıza sirayet eden bir gerçekliktir. Karbon salımının azaltılması, fosil yakıt kullanımının sınırlandırılması, ormanların korunması, doğanın bütüncül haklarının tanınması artık hayati bir zorunluluktur. Paris İklim Anlaşması'nın altına imza atan bir ülke olarak Türkiye, gerçek sorumluluklarını yerine getirmekten çok uzaktır; doğanın metalaştırılmasını ve talanını büyüten bir politika yürütmektedir, karbon salımını azaltmak bir yana, doğayı sistematik bir şekilde tahrip ederek krizi büyütmektedir. Bu yasa teklifi, göstermelik teknik düzenlemelerle sermayenin çıkarlarını güvence altına almak dışında bir anlam taşımıyor.

Vekili olduğum Bitlis Merkez başta olmak üzere Tatvan, Mutki, Hizan Kolludere, Sehi Ormanları'nın son on yılda yaklaşık yüzde 40'ı teröre müzahir bölge iddiasıyla kesilip yakılmaktadır. Bitlis, 18 ilin yakacak ihtiyacını karşılayan bir odun deposu hâline getirilmiştir âdeta. Bitlis'in dağlarındaki, ormanlarındaki, vadilerindeki ağaçları kesmekle yetinmeyen zihniyet, aynı zamanda ağaçları kökünden sökmektedir. Bitlis artık Beş Minare'yle anılmıyor; Bitlis, HES projeleri, barajlar, orman kesimleri, patlayıcı ve kimyevi madde tesisleriyle anılıyor. Botan Çayı'nın kolları, Hizan bölgesi, Şahin Güzeldere ve Ölek Deresi güzergâhında vadiler ve dereler üzerinde yeni baraj projeleri planlanıyor. Bunlar yalnızca suyun önünü kesmek değildir, bizzat bir kültürün, bir halkın ve doğanın susturulmasıdır. HES projeleriyle, orman kıyımlarıyla Bitlis'i adım adım boğmak istiyorlar.

Her HES o derede yaşayan yüzlerce canlı türünün, arıcılığın, tarımın, hayvancılığın, köylünün geçim kaynağının yok olmasıdır. Her baraj sadece toprağı değil, o toprakla birlikte hafızayı, tarihi ve yaşamı sular altında bırakmaktadır. Doğa yok olursa insanlık da yok olur çünkü biz doğanın sahipleri değil, onun bir parçasıyız. Ağaç yalnızca yeşil örtü değil, aynı zamanda nefes, yaşam, suyun döngüsü, toprağın tutunması ve iklimin dengesi demektir. Ormanların yok edilmesi sadece bir bölgenin ekosistemini değil, küresel karbon dengesini de altüst eden zincirleme bir felakettir. Her kesilen ağaç atmosferdeki karbonun artışı, küresel ısınmanın hızlanması ve daha fazla iklim felaketi demektir. Doğaya hükmetme çabası insana hükmetmenin başka bir biçimidir. Ekolojik yıkım toplumsal adaletsizlikten ayrı düşünülemez. Doğanın metalaştırılmasına, ormanların kaynak olarak görülmesine suyun ticarileştirilmesine son verilmelidir. Doğa, bizler için kaynak değil, ortak yaşam alanıdır. Yerelin iradesi olmadan, halkın katılımı olmadan hiçbir ekolojik proje meşru değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.

HÜSEYİN OLAN (Devamla) - Ağaç kıyımı derhâl durdurulmalıdır. Bitlis ve Şırnak benzeri bölgeler yakacak deposu olarak görülmekten çıkarılmalıdır. Unutmayalım, küresel kriz, iklim krizine karşı en büyük kalkan ormanlardır, sulak alanlardır, biyolojik çeşitliliktir. Bu dengeyi bozduğunuz her gün çocuklarımıza daha sıcak, daha kurak, daha yaşanmaz bir dünya bırakıyoruz. İklim adaleti sadece çevreyi korumak değil, aynı zamanda sosyal adaletin, halkların özgürlüğünün ve ekolojik yaşamın temelidir. Şayet bu yasa eğer gerçek bir iklim yasası olacaksa doğanın hakları tanınmalı, karbon salımını azaltmayı zorunlu kılmalı, sermaye için değil, yaşam için hazırlanmalıdır. Aksi takdirde, bugün imza atan herkes sadece bu yasa metnine değil, ormanların yok oluşuna, suların kurumasına, halkların kültürel yıkımına imza atmış olacaktır diyerek teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)