GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:97
Tarih:17.06.2025

YILMAZ HUN (Iğdır) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Torba yasa teklifinin 5'inci maddesiyle üniversitelerin bilimsel, idari ve toplumsal özerkliğine darbe indirilmek istenmektedir. Özerkliği değil, itaati; çoğulculuğu değil, tekçiliği esas alan bu düzenleme halkların hakikatini değil, iktidarın dayatmalarını yüceltmektedir. Darbe hukukunun ruhunu taşıyan bu kurum o günden bugüne üniversiteleri baskı altında tutmanın en etkili araçlarından biri olmuştur, bilimi özgürleştirmek yerine hizaya sokmayı amaçlamaktadır. Ne acıdır ki bugünkü iktidar da aynı çizgide yürümekte, üniversiteleri merkezî vesayetin altına sokarak bilgiye değil dogmaya dayalı bir gelecek inşa etmektedir.

Teklifin bu maddesiyle YÖK üyelerinin büyük çoğunluğunu doğrudan Cumhurbaşkanı atayacak, Üniversitelerarası Kurulun sınırlı yetkisi ise fiilen işlevsiz hâle getirilecektir. Yani üniversiteler artık kendi akademik kadrolarını, yöneticilerini hatta düşünsel yönelimlerini bile belirleyemez hâle gelecektir. Oysa gelişmiş ülkelerde üniversiteler kendi rektörlerini, dekanlarını seçer, bilimsel kadroları liyakat ve akademik üretime göre belirler. ABD, Almanya, Hollanda gibi ülkelerde üniversiteler devlet güdümünden uzak özerk yapıları sayesinde dünya sıralamasında üst sıralarda yer alırken Türkiye'de siyasi müdahaleler, sansür ve kadrolaşma nedeniyle üniversiteler hızla nitelik kaybetmektedir. Bilimsel düşüncenin, eleştirel aklın bastırıldığı bir akademi ne özgündür ne de üretkendir. Üniversiteler arka bahçe değil, halkın ve bilimin ortak geleceğini kuran özgür alanlar olmalıdır.

Bu yasa, Türkiye'nin değil, iktidarın geleceğini kurtarma hamlesidir. Üniversiteler halkların, kadınların, gençlerin, farklı dillerin, inançların ve kimliklerin buluştuğu çoğulcu yapılar olmalıdır ancak bugün üniversitelerde egemen olan tek şey baskıdır. Bu baskı özellikle bölge üniversitelerinde daha ağır yaşanmaktadır. Diyarbakır'da, Van'da, Mardin'de akademisyenler Kürt dili ve kültürü üzerine çalıştıkları için cezalandırılmakta, öğrenciler düşüncelerini ifade ettikleri için soruşturmalara uğramakta, yerel kimliğine dair her türlü akademik üretimi kriminalize edilmektedir. Bugün burada konuştuğumuz bu yasa teklifi bu baskıyı daha da kurumsallaştırmakta, her üniversiteyi Ankara'dan kontrol edilecek bir şube hâline getirmektedir.

Ana dilinde eğitim hâlâ bu ülkede yasak; üniversitelerde halkların Kürtçe, Zazaca gibi dilleri ya seçmeli ders olarak göstermelik düzeyde sunulmakta ya da talepler görmezden gelinmektedir. Oysa üniversiteler dillerin, kültürlerin ve halkların eşitliğini sağlamakla yükümlüdür. Ana dilde eğitim temel bir insan hakkıdır. Bir halkın dilini üniversitelerden kovarsanız bilimi de kovmuş olursunuz.

Kadınlar açısından bu yasa teklifi bir gerilemedir. Üniversiteler kadın özgürlüğünün konuşulması, tartışılması, kurumsallaşması gereken yerleşkelerdir, yerlerdir ancak bugün kadın akademisyenler hedef gösterilmekte, feminist araştırmalar marjinalleştirilmekte, kadın öğrencilerin mücadelesi bastırılmaktadır. YÖK eliyle kurulan bu baskı düzeneği ataerkil sistemin yeniden üretim mekanizması hâline gelmiştir. Kadınları üniversitelerden değil üniversiteleri kadın özgürlüğünden uzaklaştıran bu yaklaşım derhâl terk edilmelidir.

Bu yasa teklifi sadece akademik kadroları hedef almıyor, aynı zamanda öğrencilerin iradesine de ipotek koyuyor. Öğrenciler düşüncelerini ifade ettiklerinde cezalandırılıyor. Forum düzenleyen, protesto yapan, afiş asan, sosyal medya paylaşımı yapan öğrenciler hakkında disiplin soruşturmaları açılıyor, bursları kesiliyor, yurttan atılıyorlar. Boğaziçindeki öğrencilerin başına gelenler hâlen hafızalarımızda ama aynı uygulamalar Batman'da, Mardin'de, Van'da yıllardır rutin hâle gelmiş durumda. Gençler geleceğini inşa etmek istemektedir ancak iktidar onlara polis soruşturması ve kayyum gönderiyor. Üniversitelerin öğrencisiz, öğrencilerin sözsüz bırakıldığı bir sistemde bilim üretilemez. Öğrenci hareketi suç değil toplumsal değişimin öncüsüdür, baskıyla değil özgürlükle büyür. Yerel yönetimler ile üniversiteler arasındaki bağ da bu yasayla daha da zayıflamaktadır. Oysa üniversitenin yerel halkla birlikte üretmesi gerekir. Üniversiteler kent planlamasından çevre politikalarına, kadın hizmetlerinden kültürel etkinliklere kadar yerel yönetimlerle iş birliği yapmalıdır ama bunun yerine kayyum atanmış belediyelerin yerel üniversitelerle protokol yapması teşvik ediliyor, halkın iradesiyle seçilmiş belediyelerin kapıları kapatılıyor, atanmışlar eliyle halktan kopuk projeler üretiliyor. Üniversitelerin demokratik katılımla yönetildiği, kadınların, gençlerin, halkların söz sahibi olduğu, her dili ve kültürü yaşatan bir yükseköğretim sistemi oluşturmalıyız. Rektörler seçimle belirlenmeli, atama sistemi tamamen terk edilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

YILMAZ HUN (Devamla) - Üniversite bileşenleri, akademisyen, öğrenci, idari personel karar alma süreçlerine doğrudan katılmalıdır. Bilimsel özgürlük, toplumsal eşitlik ve kültürel çoğulluk birlikte hayata geçirilmelidir. Bu yasa sadece bir kanun değişikliği değil bir zihniyetin yansımasıdır. Bu zihniyet baskıcıdır, tekçidir; halkların sesinden korkar. Ancak bilinmelidir ki bilim ancak özgür ortamda gelişir, gençler ancak özgürlükle büyür, halklar ancak kendi dilleriyle var olabilirler. Eğitim bir halkın geleceğidir. Üniversiteler toplumun vicdanı, aklı ve sesidir. Bilim özgür olmazsa hakikat ortaya çıkmaz. Özerk, demokratik ve özgür üniversiteler bilimsel bir eğitimin olmazsa olmazıdır. Rektörler halkın iradesiyle, üniversite bileşenlerinin katılımıyla seçilmelidir, akademik kadrolar liyakat esasına göre belirlenmelidir ancak bu şekilde üniversiteler hem yerel hem de evrensel üretimi gerçekleştirir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)