GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:96
Tarih:12.06.2025

CHP GRUBU ADINA CAVİT ARI (Antalya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime öncelikle, önceki günlerde kaybettiğimiz güzel insan, başarılı Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek Başkanımıza Allah'tan rahmet dileyerek başlamak istiyorum. Çok değerli bir Başkanımızı kaybettik, o nedenle üzüntülüyüz.

Öncelikle sözlerime, Antalya'da yaşanan bir sorunla başlamak istiyorum. Bu iktidar her yere kayyım atama alışkanlığını nasıl Cumhuriyet Halk Partili ve diğer belediyelere kayyum atayarak sürdürmekteyse Antalya'da da balıkçı barınağı olarak, Türkiye'de belki de en büyük balıkçı barınağı olarak kullanılan yere atamış olduğu kayyumla sürdürmekte. Yani kayyum anlayışı, Antalya'da balıkçı barınağına kadar gelmiş durumda. Türkiye'nin en büyük balıkçı barınağı olarak yapılan ve burada 400 balıkçının bir anlamda ekmek yediği, alın teriyle hayatını sürdürmeye çalıştığı bu yer balıkçının elinden alınmaya çalışılmakta ve bu anlamda da işte buraya kayyum atandı. Kayyum atanma gerekçesi olarak öncelikle, işte, buradaki kiracılık ilişkisinin bulunmadığı ifade edilmeye çalışıldı ancak mahkeme tarafından orada bulunan kooperatiflerin kiracılık ilişkisi tescil edildi, kabul edildi. Ve yine, Tarım İl Müdürlüğü tarafından "5/7/2023 tarihli Tembihname'sinin 1, 4, 12 ve 15'inci maddelerinde ihlal var." diyerek kooperatif yöneticileri hakkında ceza davası açıldı, bu ceza davasında da yine sanık olarak yargılanan kooperatif yöneticileri beraat etti. Yani kısacası, bu kooperatifin hem kiracılık ilişkisi tescil edilmiş durumda hem de haklarında "İhlaller var." diyerek açılan davadan dolayı beraat kararı alındı. Dolayısıyla da kayyum kararının hiçbir gerekçesi kalmadı; bu karar derhâl kaldırılmalı ve oranın yönetimi balıkçıya teslim edilmeli. Ve hatta burada, kayyum tarafından mevcut 7 metre altı teknelere mesaj atılarak oradan teknelerin çıkarılıp kenarda park edilmeleri istenilmekte yani orada var olan bu tekneler de çıkarılmaya çalışılmakta haksız ve usulsüz bir şekilde. Tarım Bakanına buradan sesleniyorum: Antalya balıkçısının geleceğiyle, ekmeğiyle oynamayın, oradan kayyumu kaldırın diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, son torba yasa düzenlemelerinde hep kanun hükmünde kararnamelerin, Cumhurbaşkanlığı tarafından düzenlenen kanun hükmünde kararnamelerin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi nedeniyle yapılan düzenlemelerle Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanun teklifleri ele alınmakta. Bunlardan bir tanesi de çok önemli olarak gördüğüm Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nda bekleme süreleriyle ilgili. Şimdi, öncelikle şunu söyleyeyim: Bu Anayasa Mahkemesi kararında gerekçe olarak "Doğrudan özlük haklarına dair düzenlemeler kanunla düzenlenir." ilkesine aykırılık bulunduğu yani kanunilik ilkesinin zedelendiği ve yine Cumhurbaşkanına aynı zamanda sınırları belli olmayan bir yetkinin verilemeyeceğine dair gerekçelerle bu kanun hükmünde kararnameler iptal edilmişti. Şimdi getirilen düzenlemelere baktığımızda yine ucu açık yetkiler Cumhurbaşkanına verilmeye çalışılmakta. İşte, ülkemizin en önemli kurumlarından olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin belki de en önemli disipliner kuralı olan terfi sistemi, getirilen bu düzenlemeyle ihlal edilmekte. Cumhurbaşkanına ucu açık yetkiyle... Bakın, rütbelilerin bekleme süreleri Cumhurbaşkanı tarafından keyfî bir süreyle -yani ucu açık diyorum- ne kadar süreyle arttırabilir, ne kadar süreyle düşürebilir bu kanunda yok. Yani Cumhurbaşkanı, örneğin, üsteğmenin altı yıl olan bekleme süresini üç yıla indirebilir. Bir sınırlama var mı? Yok. Yüzbaşının altı yıl olan bekleme süresini dört yıla, iki yıla indirebilir çünkü bir sınır yok. İşte bu düzenlemeler askeriyenin disiplinini bozacak düzenlemelerdir, bundan vazgeçilmelidir. Çünkü eğer böyle bir uygulama kabul edilirse siyasi irade askeriyedeki o terfi sistemini yok edecek, böylelikle de orada disiplin altüst olacaktır.

Efendim, diyorlar ki işte: "Bu terfiyi amirleri verecek oldukları puanlarla onaylayacaklar, onların değerlendirmeleriyle olacak zaten. Dolayısıyla bir haksızlık olmaz." Efendim, bakın, yaşanan olaylar bu ülkede askeriyede de olsa artık amirlerin de hatta yargılamayı yapan kurumların da adil olmadığını bizlere gösterdi. Yani bu ülkede bir kişiyi terfi ettirebilmek için öncesinde orada bulunan 50-60 rütbelinin terfisini yok ettiler, bugünleri biz yaşadık bu ülkede. Şimdi, dolayısıyla değerli arkadaşlar, bakın, böyle ucu açık bir yetkiyi Cumhurbaşkanına verirseniz istediği kişiyi terfi ettirebilecek.

Şimdi, geçtiğimiz dönemlerde ne yaşadık? Orduda birinci olan gençlerimiz mezuniyette "Mustafa Kemal'in askerleriyiz!" diye orada bir yemin töreni yaptılar ve haklarında ihraç kararı verildi. Peki, ne oldu? Onların açmış olduğu davalar, bakın, sizin o güvendiğiniz yargı tarafından reddedildi ve yine Tuzla'da, 10 Kasımda yakalarına rozet takmadığı için uyaran teğmenler ile rozet takmayanların bir kısmının ihracına karar verildi. Peki, ne oldu? İki tarafın da açmış olduğu davalar sonrasında sonuçta "Mustafa Kemal Atatürk'ün rozetini takmıyorsunuz." diye uyaran teğmenlerin açtığı dava reddedildi, takmayanların davası kabul edildi. Yani böyle bir düzen içerisinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Ve yine, bu düzenleme içerisinde önemli konulardan bir tanesi üniversite rektörlerinin atanması meselesi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanının kararnamesinden önce, biliyorsunuz ki üniversite rektörleri üniversitede öğretim üyeleri tarafından yapılan seçimle ilk 6 sıradaki rektör adayı YÖK'e bildirilir; YÖK de ilk 3 sıradaki, daha doğrusu 3 adayı Cumhurbaşkanlığına bildirirdi, yöntem buydu. Peki, şimdi ne oldu? Direkt Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. Efendim, gerekçe neymiş? İşte, "Eğer üniversite içerisinde seçimle göreve gelirse rektör kendine oy verenlere ayrıcalık tanır, oy vermeyenleri efendim, birtakım haklardan yoksun bırakır." gibi, böyle saçma sapan, demokrasiye aykırı ifadelerle gerekçe üretmekteler.

Şimdi, değerli arkadaşlar, peki, günümüzde ne oldu? Günümüzde, belki rektör seçilme şartlarını bile taşımayan rektörler atanmakta ve bu rektörler artık, sadece Cumhurbaşkanının rektörü olarak hareket etmekte. O nedenle, işte, Boğaziçi Üniversitesinde yaşadığımız gibi, Türkiye'nin en başarılı bir üniversitesi dahi bugün maalesef, eğitimi çökmüş vaziyete getirildi. Neden? Çünkü rektörler artık üniversitenin eğitiminin kalitesi için değil Cumhurbaşkanının talimatlarını yerine getiren, neredeyse orada iktidar partisinin bir anlamda il başkanıymış gibi hareket eder duruma geldi. Geçtiğimiz günlerde de örneğin, üniversite gençlerinin oralardaki eylemlerine karşı sert açıklamalar yapan, tutum ve davranışlara giren rektörleri gördük yani kendilerini iktidarın temsilcisi olarak gören rektörler hâline geldiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CAVİT ARI (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

CAVİT ARI (Devamla) - Bu anlayış da eğitimin kalitesini dibe vurdurdu değerli arkadaşlar. Ülkede eğitimin kalitesinin artması için öncelikle eğitime sahip çıkılmalı ve başta üniversitelerin eğitimi desteklenmeli, daha demokratik, daha özgür üniversiteler hâline gelmesi sağlanmalı diyorum, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)