Konu: | Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 94 |
Tarih: | 03.06.2025 |
NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada adalet adına konuşuyoruz ama adaletin vicdan terazisindeki ağırlığını değil siyasi saiklerle şekillendirilen cezalandırmayı, infazda eşitsizliğin yaratmış olduğu adaletsizlikleri konuşuyoruz.
Paketin 8, 9, 10'uncu maddeleri cezaların artırılması üzerinden bir cezasızlık algısını yönetmeye dönük maddeler. Bakın, bu pakete göre kasten yaralama suçunun cezası -en çok da kadına karşı işlenen suçlardır kasten yaralamalar- dört aydan altı aya, üst sınırı bir yıldan bir buçuk yıla çıkarılmış. Kadına yönelik yaralamalarda ise en az dokuz aylık bir süre öngörülüyor. Peki, aynı, kadına karşı yaralamada alınan suç cezasına karşı bir kadının barışçıl bir gösteride, bir eylemde "İstanbul Sözleşmesi yaşatır." ya da "..."(*) pankartını taşınmasının cezası ne kadar? Minimum bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası. Bir kadının yaralanmasının, ölümünün, şiddetinin almış olduğu ceza ile hakkını aramış olduğu cezadaki sınır, bu ülkedeki ceza ve infaz arasındaki fotoğrafı ortaya koyan net bir tablo. Biraz önceki konuşmada Sayın Bülbül çocuklarla ilgili bir kısım veriler paylaştı, ben de kadınlarla ilgili bir kısım verileri paylaşmak istiyorum: 2020 yılında cinsel saldırı şikâyetlerinin yüzde 80'inde takipsizlik kararı ya da faili meçhule bırakılan, zaman aşımına bırakılan kararlar verilmiş. Açılan yani yargılaması yapılan, kovuşturmaya dönüşen 19.261 dosyanın sadece 4.302'sinde mahkûmiyet kararı verilmiş, geri kalan dosyalarda ise beraat ya da düşme kararları verilmiş. Verilen bu tablodaki cezasızlık, kadına karşı işlenen suçlardaki bu tablodur. Cezasızlık Cumartesi Anneleridir, Nihat Kazanhan'dır, Roboski'dir, Cizre bodrum dosyalarıdır.
Bir diğer önemli mesele de Türkiye'deki istisna hukuku. Uzun cezalar ve suçlamaların yanında ortaya çıkan istisna hukuku, ceza infaz yargılamalarında da infazda da karşımıza çıkıyor. Oysaki burada sorsak AKP sıralarından herkes çıkıp diyecek ki: Hukukun ayrımcı istisna uygulaması devleti çürütür, toplumun adalet duygusunu ortadan kaldırır, bir arada yaşamı zedeler ama aynı akıl ayrımcı istisna uygulamasından da ısrarlı bir şekilde vazgeçmez. Neden bahsediyorum? 20'nci maddedeki hasta mahpuslar için konutta infaz düzenlemesine getirilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının dışarıda bırakılmasından.
Komisyonda konuştuğumuzda ve yazılı gerekçede, bu madde "penoloji bilimine uygun, insan onuruna saygı" gerekçesiyle getirilmiş. Peki, penoloji bilimi kadın, hasta, yaşlılarla ilgili; özel infaz usulleriyle ilgili ne diyor? Bir, tıbbi etik; iki, hukuki boyutu. Tıbbi etiği değerlendirirken soruyor: "Bir mahpusun hapishane koşullarında hastalığı ilerler mi, ilerlemez mi; yeterli tedaviye ulaşır mı, ulaşmaz mı? Ceza infazının devamı hastanın yaşam hakkını tehdit eder mi, etmez mi? Bunları değerlendir ve bunlar için erteleme, cezaevi dışı tedavi, tahliye ya da şartla salıverme uygulamasını çözüm olarak sun." diyor. Özellikle penoloji bilimi diyor ki: "Bilhassa hasta, çocuk, kadınlar arası ayrımcı, istisna uygulama olmaz." En başından zaten hastalık gerekçesiyle getirmiş olduğu infazın tamamen içini boşaltan, özel bir korumanın da anlamını yitiren ek ceza anlamına gelen bir cezalandırma yöntemidir de.
Peki, bu ülkede öyle mi? Tüm infaz uygulaması maddelerine tek tek bakalım. "Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ayrı, TMK ayrı, şu suçlar ayrı..." deyip daha en başından ne penolojiye uygun ne de eşit bir infaz düzenlemesi yok.
"Beş yüz on beş günde 1.026 mahpusun öldüğü, her gün ölüm haberlerinin geldiği Türkiye gibi bir ülkede, ağır hastalıklı mahpusların -penolojiye uygun soralım- hastalıklarında ilerleme oluyor mu, yeterli tedavi olanakları var mı, ceza infazlarının devamı yaşam haklarını tehdit ediyor mu?" diye sorduğumuzda Bakanlığın vermiş olduğu rakamlar ortada. Bundan yola çıkarak 110/3'te değişiklik yapılmasıyla ilgili teklifte bulunduk ancak Komisyonda reddedildi, şimdi de bunun üzerine söz almış bulunuyorum. Açıkça istisna, ayrımcı uygulama, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarının hariç tutulması, Anayasa 17'ye göre "Herkes yaşama hakkına sahiptir." uygulamasının, anayasal ilkenin yok sayılması ve aynı zamanda 2023 verilerine göre 8.463 mahpusun göz göre göre ölüm riskiyle karşı karşıya bırakılması anlamına gelir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uysal Aslan, lütfen tamamlayın.
NEVROZ UYSAL ASLAN (Devamla) - Şu an ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan, Konya Ereğli'de bulunan, yüzde 70 oranında beyninde enfarktüs, serebellar felç sendromu bulunan, mide yarası ve görme bozukluğu olan Emin Gurban; bir eli ampute, sol gözü görmeyen, sağ gözünde yüzde 80 görme kaybı olan Civan Boltan; bedensel engelli, öz bakıma ihtiyacı olan Ersan Nazlıer ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan yüzlerce kişi, hasta olmasına rağmen, ağır hasta mahpus olmasına rağmen bu madde sebebiyle ne konutta infazdan ne de infaz ertelemesinden yararlanamayacak hem de AİHM kararlarına rağmen hem de uluslararası kriterlere rağmen. İşte, infaz adaletini, eşitliğini ortadan kaldırmak tam olarak budur. Biz, adaletin suskun kaldığı yerde zulüm konuşur çünkü adalet insan onurunun ve toplumsal barışın güvencesidir diyoruz ve bu güvenceyi hiç kimse susturamaz, hiç kimse yok sayamaz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)