GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda ve 660 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:93
Tarih:29.05.2025

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, İstanbul'un fethinin 572'nci yıl dönümünü kutluyorum. Fatih Sultan Mehmet Han ve ordusunu rahmet ve minnetle anıyorum. İstanbul'un fethini yalnızca anmak değil Türk milletinin tarih boyunca yaptığı yolculuğun arkasındaki zihniyeti anlamak gerekir. Bugün, yalnızca bir şehrin kapılarının açıldığı, surlarının aşıldığı bir günü değil tarihin yönünü değiştiren bir medeniyet tasavvurunun tezahürünü anıyoruz. 29 Mayıs 1453, İstanbul'un fethiyle yalnızca Bizans'ın değil aynı zamanda Batı'nın ötekileştirme temelli dünya tasavvurunun karşısına Türk-İslam dünyasının birleştirici ve ihya edici medeniyet anlayışının dikildiği gündür. İstanbul'un fethi kaba kuvvetin değil aklın, adaletin, bilimin ve medeniyetin zaferidir. Bugün bize düşen görev, bu ruhu yeniden canlandırmaktır. Bu, sadece bir tarih bilinci değil aynı zamanda bir gelecek vizyonudur çünkü bizler, fethetmeyi yok etmek için değil yaşatmak için gerçekleştiren bir medeniyetin çocuklarıyız. Türklük kuvveti medeniyetçe yükselmek için kullanılmalıdır. Türk milletinin geçmişte geniş coğrafyaları fetih arzusunun altında yatan, insana yüklenen misyon ve adalet dağıtma iştiyakı olarak görünen inşa edici enerjisini yeniden canlandırarak insanlığa örnek teşkil edecek yüksek medeniyet potansiyelinin harekete geçmesini sağlamamız gerekiyor. Türk milleti olarak kuvvetlerimizi, yeteneklerimizi kültürel gelişmeye, medeniyet inşa etmeye, ilerlememize engel olan sebeplere ve inşa ettiğimiz kimlik, tarih, kültür ve devletimizi gevşetmeye ve ayrıştırmaya karşı bilinçli bir mücadele açmaya harcarsak geleceğimizin parlak ve büyük olacağına inanıyorum.

Biraz da ben de bugün Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili konuşmak istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nin laiklik ilkesinin kurumsal teminatlarından biri olan Diyanet İşleri Başkanlığı, 1924 yılında kurularak din hizmetlerinin düzenli devlet denetiminde ve halkın dinî ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yürütülmesi amacıyla ihdas edilmiştir. Kuruluş felsefesi itibarıyla dinin siyasal ve ideolojik istismar alanı olmaktan çıkarılması, kamusal hizmetlerin her vatandaşa sunulması hedeflenmiştir ancak aradan geçen bir asra yakın bir sürede, özellikle son yirmi yılda Diyanetin konumu, fonksiyonları ve bütçesi hakkında derin tartışmalar ortaya çıkmıştır. Bugün Diyanete toplumun bakışına baktığımızda ne yazık ki siyasi iktidarın ideolojik ve kültürel dönüşüm projelerinde merkezî bir araç olarak algılandığını görmekteyiz ki bu durum yalnızca laiklik ilkesini değil, kurumun anayasal meşruiyetini de tartışmalı hâle getirmiştir. Oysaki güçlü ve adil bir devletin olmazsa olmazıdır bu kurum. Hatta öyle ki Türkiye'nin bekasının da teminatlarından biridir Diyanet. 15 Temmuzda yaşananlar ya da Türkiye'de bazı cemaatlerin güçlerinin konuşuluyor olması, Diyanetin alanda bıraktığı boşluğun da bir sonucudur aslında.

Din, tamamen kişisel ve vicdani bir durumdur. Birinci derece yakınına dahi hiç kimse müdahale edemez, istismar edemez ancak devletler, her vatandaşın kendi inancını güvenli, sağlıklı bir şekilde yaşamasını temin etmelidir. Aynı zamanda, en objektif, en bilimsel, en doğru dinî kaynakları, dinî bilgileri toplumla buluşturma yeridir de Diyanet.

Yine, Diyanetle bağdaşmayan ya da böyle bir kuruma yakışmayan önemli bir konu da denetlenemeyen ve nereye harcandığı belli olmayan Diyanetin hatırı sayılır bütçesidir. Diyanetin 2024 yılı bütçesi birçok bakanlığın ve stratejik kamu kurumunun bütçesini geride bırakmaktadır. Örneğin, Diyanetin bütçesi Kültür ve Turizm Bakanlığını, Dışişleri Bakanlığını ve hatta bazı üniversitelerin toplam bütçesini bile geçmektedir ve bu bütçenin dağılımı, denetimi ve sonuçları şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşılamamaktadır. Bu da kamuoyunda güven kaybına ve tepkiye sebep olmaktadır. Biz burada "Bu bütçe azdır/çoktur." demek istemiyoruz ancak vatandaş bu kadar büyük bütçeye sahip olan kurumdan aynı oranda hizmet alamayınca bunu tabii ki sorguluyor.

Bir diğer vurgulanması gereken konu da Diyanet İşleri Başkanlığının son yıllarda özellikle cuma hutbelerinde siyasi iktidarın politikalarını dolaylı ya da doğrudan destekleyen söylemlere yer vermesi. Bu, kurumun tarafsızlık ilkesinden sapmasına yol açmıştır. Hâlbuki siyaset ayrı, ibadet ayrıdır. Türkiye'nin geleceği, laiklik ilkesine sıkı sıkıya bağlı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

Buyurun.

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Devamla) - ...inanç özgürlüğünü güvence altına alan demokratik bir devlet yapısından geçmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı da bu çerçevede yeniden ele alınmalı, siyasal araç olmaktan çıkarılmalı ve evrensel değerlerle uyumlu bir hizmet anlayışına kavuşturulmalıdır.

İYİ Parti olarak bizler, inançlara değil, inançlar üzerinden şekillenen ayrımcılığa karşıyız. Herkesin inancını özgürce yaşayabildiği, kamu kaynaklarının adil ve şeffaf şekilde kullanıldığı, dinin değil insanın merkezde olduğu bir toplumsal düzen için çalışmaya devam edeceğiz. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)