Konu: | DEM PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 93 |
Tarih: | 29.05.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM AKIN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen sevgili halklarımız; hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle şunu ifade etmek isterim: Daha önceki dönemlerde milletvekilimiz olan Hamit Geylani'yi bugün yolculuğa uğurladık, bütün sevenlerine sabır diliyorum. Bizim için çok değerli arkadaşlarımızdan birini daha kaybetmiş olmanın üzüntüsünü yaşadığımızı ifade etmek isterim.
Keza, bugün, yine, çok yaygın bir şekilde cezaevi görüşmeleri yapıyoruz. Cezaevindeki arkadaşlarımızın bu yargı paketiyle ilgili beklentileri konusu çok önemliydi. Ancak şu andaki açıklamalar ve Komisyona gönderilen yasa teklifi gösteriyor ki -yaşadığımız- aslında tam bir hayal kırıklığıdır ve cezaevindeki birçok insan bu hayal kırıklığını yaşıyor ve aileleri de aynı zamanda bu üzüntülerini paylaşıyor. Biz, ülkemizdeki adaletsizliğin, hukuksuzluğun bu kadar yaygın yapıldığı bir yerde hukukun bu kadar çifte standart yapılması gerekmediğini düşünüyoruz ve herkese ayrımsız bir adalet uygulanması gerektiğini düşünüyoruz, dolayısıyla gerekçeleri kabul etmemiz mümkün değil.
Gelelim bu ÇED meselesine. Öncelikle şunu söyleyeyim: Önergemizin içeriğindeki ÇED meselesi herhangi bir konu değildir, teknik ve hukuki bir konu değildir, tamamen hayatımızı, ülkemizdeki canlı hayatının hepsini çok yakından ilgilendiren, sağlığımızı ve geleceğimizi çok yakından ilgilendiren bir konudur. ÇED konusu bu ülkede ciddi bir şekilde, 2009/7 sayılı Genelge'yle korkunç bir şekilde hukuk dışı uygulanmaktadır. Bu uygulama öyle bir noktaya geldi ki şu anda Mecliste yaşadığımız pratiğin benzerini hayatın her pratiğinde yaşamaya başladık. Yani ne demek istiyorum? Hukuk sistemi ayaklar altına alınmış durumda, mahkeme kararları yok sayılmış durumda. ÇED meselesi Bakanlığın onayıyla yapılıyor ve pratik olarak yüzde 97,75 oranında "ÇED Olumlu" raporu Bakanlık tarafından veriliyor. Yani 2,5 bile değil, 2,25 oranında ÇED'le ilgili bir başarı elde etmiş durumdayız yani engellenmiş durumdayız. Nasıl yaşanıyor bu durum? Neredeyse ülkemizin her tarafını yağmalamak için elinde, çantasında proje hazırlamış, ÇED uygulaması yapmak isteyen mühendisler var. Sadece Kaz Dağları'nda 350 tane proje verilmiş. Çevre Bakanına soruyoruz, böylesi yaygın bir saldırı karşısında herkes itiraz ediyor, hukuka sarılıyor ancak maalesef, ülkemizde hukuk sistemi ayaklar altına alındığı için, tamamen, bir hukuk sisteminden daha çok bir yetkiyle, doğrudan kararnameyle yönetilen bir ülke hâline geldiğimiz için insanlarımız artık hukuka güvenmiyorlar. Böylesi bir ortamda -parantez içinde söyleyelim- biz 12 Eylül Anayasası'na itiraz ediyoruz, güya 12 Eylül koşullarının değiştirilmesini arzu ediyoruz ancak, 12 Eylül Anayasası'nın vermiş olduğu hakkı, hukuku bile kabul etmeyen, uygulamayan bir devlet yönetimiyle karşı karşıyayız. Bu devlet yönetimiyle gerçek anlamda herkesin uzlaştığı demokratik bir anayasa yapmak mümkün değildir, bunu burada ifade etmek istiyorum.
Gelelim ÇED meselesine. Bakın, Sayın Başkan, size de söyledim bu konuyla ilgili; ben Çevre Bakanına 52 tane önerge vermişim yani soru sormuşum, bunlardan sadece 22 tanesine cevap verilmiş, diğerlerinin hiçbirine cevap verilmemiş ve verilen cevaplar da uyduruk cevaplar. ÇED meselesiyle ilgili bütün insanlar geliyorlar, ben bu Komisyonun üyesi olarak gidiyorum, izleme kuruluna gidiyoruz Çevre Bakanlığında, oradaki memurlarla neredeyse akraba olduk. Konuşuyoruz, herkes kabul ediyor ve -elbette burada tarihi koruma kurulunun kararı var- "400 tane zeytin ağacı var ve bu ağaçların kesilmesi mümkün değil." diye insanlar söylüyorlar. Bir bakıyoruz, raporunun arkasında, işin arkasında başka ilişkiler var. "Hangi bakanlık, hangi yetkili, hangi sermaye grubu bunun arkasında?" diye soruyor insanlar, ona göre ÇED raporları olumlu ya da olumsuz çıkıyor. Bu kadar açık bir şekilde, tamamen siyasal tercihlere bağlı olarak ÇED raporunun verilmiş olması nedeniyle artık ülkemizde hayatımızı, sağlığımızı, geleceğimizi, havamızı, suyumuzu, denizimizi koruma şansımızın kalmadığını düşünüyoruz. O nedenle, biz DEM PARTİ olarak önergemizin arkasında dururken bu meseleden DEM PARTİ meselesi olmadığını, bu ülkenin geleceği meselesi olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla eğer bu ülkede sağlıklı yaşamak istiyorsak, sağlıklı ortam içerisinde bu hayatımızı sürdürmek istiyorsak, çoluğumuza çocuğumuza, geleceğimize iyi bir şeyler bırakmak istiyorsak, sadece sermayenin ihtiyacını değil bu ülkenin geleceğini düşünüyorsak buradaki bütün milletvekillerinin oylarını doğru kullanması, hakkın, hukukun yanında kullanması gerektiğini düşünüyoruz.
O nedenle, sizden istirhamımız şudur: Bunu araştıralım. Bu ÇED meselesinin gerçekten şu anda mevcut durumu korumakla ilgili yeterlilikleri yoktur; yeni bir önerge, yeni bir yasa hazırlanması gerekir. Araştırmanın sorumlusu olarak biz hep beraber müzakere içinde, demokratik bir ortam içerisinde bunu yapmaya varız. Sizlerden bu konuda destek istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
Buyurun.
İBRAHİM AKIN (Devamla) - Son olarak şunu söylemek isterim: Biz burada sevgili Sırrı Süreyya Önder Başkanımızı kaybettik ama onun bir vasiyeti var, vasiyeti şu: Su meselesi, nehirlerimiz ve derelerimizin korunması meselesiyle ilgili önerge verdi, bütün Meclisin buna sahip çıkmasını istedi. Bununla ilgili hazırlığımız var. Aynı zamanda bunun geleceğimizin en önemli kaynaklarından bir tanesi olduğunu ifade ediyor. Dolayısıyla onun vasiyetine bu Meclisin sahip çıkması, önümüzdeki dönemde bu kararın hayata geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz ve bütün Meclisi bu konuyla ilgili duyarlı olmaya çağırıyoruz.
Bir başka konu da şu: Bu ülkede barış süreci, demokrasi süreci, özgürlük süreci tartışılıyor ama ekolojiyle de barışık olmayan bir hayatın sürdürülmesinin mümkün olmadığını düşünüyoruz. Ekolojiye karşı savaş açılmış durumda, ÇED meselesi bunun çok somut örneği. Dolayısıyla gelin, birlikte bu hayatı değerlendirecek bir hayat kuralım. Herkesle barış içerisinde ama önce bütün canlıları öldürmeyen, onları yok etmeyen bir barış ortamının sağlanması, ekolojik barışın temin edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)