| Konu: | Bazı Kanunlarda ve 660 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 91 |
| Tarih: | 27.05.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA MEHMET KAMAÇ (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yine bir torba yasayla karşı karşıyayız, bu kürsüde bazen derler ki: "Ya, işte, buradaki konuların hiçbirinin birbiriyle alakası yok." Ama bu pakete baktığımızda, EPDK ile Diyanetin aynı paketin içinde yer aldığını gördüğümüzde aslında çok alakalı konular olduğunu biliyoruz. Yani -ilk algıya göre- Diyanet İşleri Başkanlığı, esasta dinle alakalı meseleleri esas alan, bunun üzerine kurgulanmış bir kurum olarak algılansa da aslında Diyanet İşleri Başkanlığının diyanetle bir alakası yok. Diyanet İşleri Başkanlığı devletin herhangi bir kurumu gibidir yani EPDK ne ise Diyanet İşleri Başkanlığı da aynı şeyi ifade ediyor ülkemizde.
Şimdi, buna dair defalarca bu kürsüden bazı şeyleri dile getirdik yani Diyanet İşleri Başkanlığı kurulduğunda Birlik Partisi Anayasa Mahkemesine başvuruyor, Diyanet İşleri Başkanlığının laiklik ilkesine aykırı olduğunu söylüyor fakat Anayasa Mahkemesi bunu karara bağlarken gerekçeli kararını açıklıyor, diyor ki: "Diyanet İşleri Başkanlığı dinî bir teşkilat değil." Bunu ben söylemiyorum, Anayasa Mahkemesi kararıdır bu yani gerekçesidir. "Anayasa’nın 154'üncü maddesinde saptandığı üzere genel idare içinde yer almış idari bir teşkilat durumundadır." diyor. "Diyanet İşleri Başkanlığının Anayasa'da yer almasının ve mensuplarının memur niteliğinde sayılmasının, birçok tarihî nedenlerin, gerçeklerin ve ülke koşullarıyla ihtiyaçların doğurduğu bir zorunluluk sonucu olduğunda kuşku yoktur." diyor Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararı ve devamında şunu söylüyor, diyor ki: "Devletin bu alandaki yardımı ve Diyanet İşleri kuruluşu görevlilerinin memur sayılması, devletin din işlerini yürüttüğü anlamına gelmeyip ülke koşullarının zorunlu kıldığı ihtiyaca uygun bir çözüm yolu bulmak gerek ve anlamını taşımaktadır." Yani Anayasa Mahkemesinin kararına göre Diyanet İşleri Başkanlığının diyanetle yani tam olarak "din" anlamına gelen bu kavramla aslında hiçbir alakası yok. Dolayısıyla bugünkü Diyanet İşleri Başkanlığını tartıştığımızda olaya bizim bu çerçeveden bakmamız lazım yani bir dinî kurum çerçevesinden bakmayacağız.
Şimdi, Diyanet İşlerinin Türkiye'de neler yaptığını bir görelim. Bakın, bu konuda, din-devlet ilişkisine ya da din-iktidar ilişkisine dair İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin tarihe geçmiş bir fetvası vardır, diyor ki: "Sultanın sofrasında oturan âlimin fetvasına itibar edilmez." Bu, şu anlama gelmiyor yani bir âlim oturmuş, sultanla aynı sofrada yemek yiyor, bu anlama gelmiyor; pekâlâ, her âlim her sultanla aynı sofrada oturup yemek yiyebilir. Buradan İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin kastı şu, diyor ki: "Siz dini iktidarın emrine veremezsiniz." Yani sofradan kastı o. Diyor ki: "Siz dini iktidarın emrine veremezsiniz." Bugün Türkiye'de ne var? Diyanet İşleri Başkanlığı iktidarın isteminin dışında tek bir şey söyleyebilir mi, dinin esasına dair tek bir cümle kurabilir mi? Ya, bu ülkede "Faiz haramdır ey Hükûmet! Faizi yüzde 50 yapmanız... Gerçekten, siz, Allah'ın kendisine düşman bellediği faiz işiyle karşı karşıyasınız." diyebilir mi? Diyemez. Dolayısıyla, Diyanet İşleri Başkanı bugünkü, işte, AK PARTİ Genel Başkanının ve Cumhurbaşkanının bir memurudur. İşte, İmam-ı Azam Ebu Hanife tam bundan dolayı söylüyor: "Sultanın sofrasında oturan âlimin fetvasına itibar edilmez."
Şimdi, Diyanet İşleri Başkanlığı nasıl kurgulanmış? Toplumun yalnızca bir inanç yorumu üzerinden kurgulanmış; din üzerinden kurgulanmış değil, Sünni yorum üzerinden kurgulanmış bir kuruluştan bahsediyoruz. Ya, bu ülkede sadece Sünni insanlar mı yaşıyor? Hayır. Bu ülkede Ezidiler var, Süryaniler var, Hristiyanlar var, Yahudiler var, Aleviler var, Caferiler var, var da var. Şimdi Diyanet İşleri Başkanlığı şunu açıklamak zorunda: Ya "Onlara zimmi hukuku uyguluyorum." diyecek, "Onların vergileri cizye niteliğindedir." diyecek ya da bu vergilerden aldığı maaşlarla, bütün bu dinî farklılıklara da hizmet verecek.
Şimdi bu ülkede sadece camiler mi var? Bu ülkede kiliseler var, havralar var, sinagoglar var. Yine, bu dinî azınlıklar bu ülkede vergi veriyorlar. Diyanet İşleri Başkanlığının bu dinî azınlıklara yönelik tek bir faaliyeti söz konusu mudur? Daha dün Diyarbakır'da bir kilise papazı diyor ki: "Ya, bizim aylık giderimiz inanın, bir memurun maaşı kadardır ama biz cemaatimizden topladığımız paralarla bunu sürdürmek zorunda kalıyoruz. Biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz?"
Şimdi, Diyanet hakkında birkaç tane araştırma var, onun sonuçlarını sizinle paylaşacağım. Toplum Çalışmaları Enstitüsü yaptığı Türkiye Toplumsal Eğilimler Araştırması Eylül 2024, ne diyor? Bu çalışmada örnek grubuna "Türkiye'de en güvenmediğiniz 2 kurumu belirtir misiniz?" diyor. En güvenilmez kurum olarak 2'nci sırada Diyanet İşleri Başkanlığı söyleniyor. Bu bir araştırmadır, ben söylemiyorum. Spesifik olarak isim zikredildiğinde Diyanet İşleri Başkanlığı 1'inci sıraya yerleşiyor. Ya, bir dinî kurumdan bahsediyoruz eğer dinî bir kurumsa.
Yine, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) 2016-2020 radikalleşme anketlerinde Diyanet için oldukça karamsar bir tablo çizmiş. Bu çalışmada "Dinî bilgileri hangi kaynaklardan ediniyorsunuz?" şeklindeki soruya cevap verenlerin sadece yüzde 6,7'si "Diyanet İşlerinden alıyorum." diyor, geriye kalan yüzde 93,3'ünün Diyanetle hiçbir alakası yok çünkü güvenmiyor, güvensizlik endeksinde 1'inci sırada yer alıyor.
Kasım 2023 tarihinde yayınlanan ve DİYANET-SEN tarafından yapılan Diyanet Çalışanlarının Sorunları, Beklentileri, Din-Diyanet Algıları Araştırması Diyanet personelinin kapasitesini, sorunlarını, Diyanetin ciddi yapısal sorunlara sahip olduğunu gösteriyor. Çarpıcı bir başka sonuç: "Diyanette torpil, iltimas ve kayırmacılık yoktur." ifadesinde oran nedir, biliyor musunuz? Yüzde 79,1'i yani hepsi "Var." diyor. Bunlar araştırmalar sonucu ortaya çıkmış rakamlardır. Biz burada konuşurken yani öyle boşuna konuşmuyoruz, rakamlarla konuşuyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili, onun iç görevleriyle ilgili yasalar düzenlenirken... Aslında Diyanetin esasında radikal bir değişim ihtiyacının olduğunu gösteriyor bu rakamlar. Diyanet İşleri Başkanlığının siyasete alet edilmesi... Siyasetin elini dinî kurumlardan çekmesi, dinî kurumların da siyasetin arka bahçesi olma yanlışlığına düşmemeleri gerekiyor.
Şimdi, cumalardan bahsediyoruz. Sayın Başkan, cuma namazları neden 2 rekâttır? Çünkü cumanın asıl maksadı, o toplumun -ya, bakın, 4 rekattan 2 rekâta indiriliyor- cumada, camide bir araya gelip sorunlarını konuşması. Diyanet İşleri Başkanlığı ne yapıyor? Tekirdağ'dan tutun Hakkâri'ye kadar imamların eline aynı metni veriyor. Ya, Tekirdağlının sorunu başkadır, Hakkârilinin sorunu başkadır. O insanlar o camiye sorunlarını dillendirmek için geliyorlar.
Ben, geçen bütçe konuşmasında bir fıkra anlatmıştım, Sayın Yılmaz buradaydı... Zaten dili geçtik, Diyanet nezdinde, Allah, Türkçe dışında ve Türkler dışında kavimler var etmişse de bunlar dilsizdir, bunların bir dili yok. Dolayısıyla, insanlara kendi dilinden hitap etmeyi de kendi dilinden hutbe vermeyi de caiz görmüyor. Bunu bir tarafa koyduk ama diyor ki: "Tekirdağ'daki ile Hakkâri'dekinin, Sinop'taki ile Hatay'dakinin sorunu aynı sorun. Bir tane kâğıt verin oradaki imamın eline, çıksın hutbe okusun." Peki, niye cuma namazı 2 rekât arkadaşlar? Bunun bir cevabı yok mu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kamaç, toparlayın, buyurun.
MEHMET KAMAÇ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Şimdi, buradan iki cümle de müfredatla ilgili kurayım. Ya, bir Diyanet İşleri Başkanlığı düşünün, kendi müfredatını kendisi hazırlayamıyor; Diyanet İşleri Başkanlığının müfredatını YÖK hazırlıyor, kendilerinin hiçbir dahli yok burada. Ondan dolayı, böyle torba yasaların içerisine Diyanet İşleriyle ilgili madde sokuşturup buraya getirmektense İmam Ebu Hanife'nin fetvasına geri dönüp, hükûmetten, iktidardan, siyasetten bağımsız bir Diyanet ihtiyacının olduğunu buradan tekrar vurgulamayı ihtiyaç görüyorum.
Genel Kurulu da saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)