Konu: | Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 90 |
Tarih: | 21.05.2025 |
SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Bitlis) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifinin 11'inci maddesi üzerine partim adına söz aldım.
Söz konusu bu maddeye konu olan 703 sayılı KHK'nin 121'inci maddesi, hangi gerekçe ve çerçevede KHK çıkarılacağını belirleyen Anayasa’nın 91'inci maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir ancak AYM'nin iptal kararı dikkate alınmadan, özü aynen korunarak, şekilsel bir düzenlemeyle KHK'nin aynısı önümüze getirildi. Anayasa Mahkemesinin hakkında iptal kararı verdiği düzenleme, Savunma Sanayii Başkanına yetki verilmesi ile söz konusu Savunma Sanayii Başkanlığı personeli için kişi güvenlik belgesinin aranması hakkındadır. Hükûmet sistemi değişikliğinden önce, ihtiyaç fazlası bulunan her cins ve sınıf ikmal maddeleri ile bunlardan hurda, enkaz ve kullanılamaz durumda olan veya hurdaya ayrılan mal ve hizmetlerin satışı, kiralanması, tahsisi, lisans verilmesi veya teknoloji transferi yoluyla değerlendirilmesi ve eğitim görecek yabancı askerî personele dair esas ve usuller konusunda yetki Millî Savunma Bakanındaydı ancak KHK'yle bu yetki Savunma Sanayii Başkanına devredildi. 703 sayılı KHK'nin 121'inci maddesiyle Savunma Sanayii Başkanlığına verilen yetkiler yalnızca bir idari tercih değil aynı zamanda bir yönetim anlayışının yansımasıdır. Bu maddeyle daha önce Millî Savunma Bakanının uhdesinde olan kritik karar alma yetkileri, bu kez de bu yeni düzenlemeyle bir bürokrata yani Cumhurbaşkanı tarafından atanan bir kişiye devredilmiştir. Aynı şekilde, gizlilik dereceli bilgiye erişim için gerekli olan kişi güvenlik belgeleri de savunma sanayisi personeli için kaldırılmıştır.
Burada iki temel sorunla karşı karşıyayız. Birincisi, hukuki meşruiyet sorunudur. Anayasa’nın 91'inci maddesi açıkça KHK'lerin hangi durumlarda çıkarılabileceğini belirtmektedir oysa burada konu edilen değişiklik bu çerçevenin dışına taşmakta ve Anayasa Mahkemesi de bu nedenle söz konusu düzenlemeyi iptal etmektedir. İkincisi ise demokratik denetim sorunudur. Savunma sanayisi gibi yüksek güvenlik ve kamu çıkarını ilgilendiren alanlarda karar alma süreçlerinin şeffaf ve hesap verebilir olması elzemdir. Ancak yetkilerin doğrudan Cumhurbaşkanına bağlı bir bürokrata devredilmesi demokratik denge ve denetim mekanizmalarını devre dışı bırakmaktadır.
Sayın milletvekilleri, bu uygulama yalnızca teknik bir idari düzenleme değil Türkiye demokrasisinin geldiği nokta açısından da ibret vericidir. Savunma sanayisi gibi stratejik bir alanda kararları kim alacak? Bu kararlar hangi denetim mekanizmalarına tabi olacak? Kamu yararı mı yoksa kişisel sadakat mi esas alınacak? Bu sorulara vereceğimiz cevap sadece bugünü değil, geleceğimizi de şekillendirecektir. DEM PARTİ olarak bizler, güçlü bir demokratik sistem temelinde şeffaflık, denetim ve hesap verebilirliğin olması gerektiğine inanıyoruz. Bu inançla birkaç çözüm önerisi sunmak istiyorum.
KHK'ler Parlamentonun ve bağımsız hukuk kurumlarının denetimine açılmalı, anayasal çerçeveye aykırı olanlar derhâl yürürlükten kaldırılmalıdır. Savunma sanayisi gibi yüksek güvenlikli alanlarda yetki devri yalnızca bürokratik kolaylıkla açıklanamaz. Bu alanlarda alınan kararların Meclis denetimine açık olması sağlanmalı, temel stratejik kararlar mutlaka siyasi sorumluluğu olan makamlar tarafından alınmalıdır. Cumhurbaşkanına bağlı kurumların faaliyetlerinin hem Meclis komisyonları hem de Sayıştay gibi denetim organları tarafından daha yakından izlenmesi sağlanmalıdır.
Değerli arkadaşlar, bizler, demokratik bir ülkede halk iradesinin kurumlar eliyle hayat bulduğu bir sistemin inşası için mücadele ediyoruz. Hiçbir kurum, hiçbir kişi halkın iradesinin ve Anayasa’nın üstünde değildir. Bu doğrultuda, Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararı yalnızca hukuki değil aynı zamanda demokratik bir uyarıdır. Gelin, bu uyarıyı birlikte dikkate alalım. Hukukun üstünlüğünü, şeffaflığı ve halk yararını esas alan bir yönetim anlayışını birlikte inşa edelim.
Değerli milletvekilleri, hukukun üstünlüğünden bahsetmişken Bitlis'te yaşanan ciddi bir sansür vakasını Meclisin ve kamuoyunun dikkatine sunmak istiyorum. 19-24 Mayıs 2025 tarihleri arasında Bitlis Valiliği ve Bitlis Belediyesi tarafından organize edilen ve Ziraat Bankası sponsorluğunda gerçekleştirilen Bitlis Gençlik Festivali ve Kitap Fuarı ne yazık ki kültür, sanat adına bir buluşmadan çok, siyasi ayrımcılığın ve keyfî sansürün sahnesi olmuştur. Bölgenin tanınan yazarlarından Bedirhan Epözdemir, Raci Uğurlu, Uğur Yılmaz, Yasemin Elban ve Hamza Özkan'ın fuara katılımları Valilik tarafından hiçbir gerekçe gösterilmeden engellenmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
Buyurun.
SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Devamla) - Katılım başvurularının ardından yazarlardan kimlik bilgileri istenmiş, âdeta bir güvenlik soruşturması yapılmış, ardından da bu yazarların fuara katılımları engellenmiştir. Buradan çağrımızdır: Tüm kamu kurumlarını bu tür ayrımcı uygulamalardan vazgeçmeye; kültür, sanat alanını siyasetin arka bahçesi hâline getirmemeye, özellikle de Kürt kültürü ve tarihine yönelik gittikçe yaygınlaşan ve toplumsal barışa zarar veren bu sansür mekanizmalarını derhâl durdurmaya davet ediyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)