| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 32 |
| Tarih: | 09.12.2011 |
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın milletvekilleri, RTÜK ve Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerine konuşacağım.
Önce RTÜK'ün tarafsızlığına değinelim.
ALİM IŞIK (Kütahya) - Yanlış olmasın, taraflılığına mı, tarafsızlığına mı?
OĞUZ OYAN (Devamla) - Efendim söyleyeceğim.
Bu ilgili yasanın 34'üncü maddesi şöyle bir tanım veriyor: "Radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetleri sektörünü düzenlemek ve denetlemek amacıyla, idarî ve malî özerkliğe sahip, tarafsız -altını çiziyorum- bir kamu tüzel kişiliği niteliğinde RTÜK kurulmuştur." İkinci fıkrası: "Üst Kurul, bu Kanun ve mevzuatta kendisine verilen görev ve yetkileri kendi sorumluluğu altında bağımsız olarak -bağımsızın altını çiziyorum- yerine getirir ve kullanır."
Şimdi, siz böyle bir RTÜK tanıyor musunuz? Böyle bir RTÜK var mı Türkiye'de? Yani, yoksa bu, hani bir güldürü nesnesi olarak mı kanun metnine konmuş?
Şimdi RTÜK'ün sözde tarafsızlığına aldığı yaptırım kararlarıyla bakalım: 2010 yılından bugüne televizyon yayınlarıyla ilgili olarak Üst Kurula sunulan raporların dağılımına baktığınızda ve Üst Kurulun bu raporlarla ilgili aldığı ihlal kararlarına baktığınızda nasıl bir taraflılık içinde olduğunu görüyorsunuz. Küçük bir örnek vereyim: Kanal 7, Samanyolu TV, Kanal 24, TV Net gibi özel olarak kollanan kanallar, burada çok bariz bir şekilde öne çıkıyor, yani daha doğrusu kayırıldığı, bunlarla ilgili çok az rapor, çok az ihlal kararı olduğu ortaya çıkıyor. Toplam 21 ihlal kararı var.
Buna karşılık izleyici grupları itibarıyla marjinal sayılan iki televizyon örneği vereyim: Ulusal Kanal ve Halk TV kanalları. Özellikle seçim dönemlerinde, geçen 2010 ve şimdi 2011 seçimi Ulusal Kanal için toplam 25 kez, Halk TV için 36 kez program durdurma kararı alınmıştır. Üstelik dikkatinizi çekerim, bu adını biraz önce saydığım dört iktidar yandaşı kanal, Atatürk ve cumhuriyetin temel nitelikleriyle ilgili karalayıcı yayınlar içerdikleri ve bunlarla ilgili şikâyetler raporlara bağlandığı hâlde bunlar ifade özgürlüğü kapsamında nitelendirilip Kurulca herhangi bir yaptırım kararı alınmamıştır.
Bu arada, 3 Mart 2011'de bu, RTÜK'le ilgili kanun, değişikliğe uğradıktan sonra TRT de RTÜK denetimine tabi kılınmıştır ama burada ilginç bir şey var, TRT'nin bütün kanalları değil, sadece TRT 1 ve TRT Haber televizyonları. Bu, bir kere taraflı bir tutumdur; bu, yasa dışıdır ama şunu da söyleyelim: Bu iki kanalla ilgili 243 tane şikâyet var. Bu şikâyetlerden sadece 6'sı için değerlendirme raporu düzenleniyor, sadece 3'ünde müeyyideye gerek görülmüyor sadece 1'inde müeyyide gerekiyor, 2'sinde de Yüksek Seçim Kuruluna bildirimde bulunuyor. Yani burada da TRT'nin sözde kapsama alınmasının sonuç doğurucu olmadığını görüyorsunuz. Yani TRT aslında RTÜK tarafından denetlenmiyor. Niye? Çünkü yandaş.
Şimdi, tabii, RTÜK'ü eleştirme gafletinde bulunan medya için böyle bir durum söz konusu değil. RTÜK'ün taraflı kararları, sansürcü anlayış sonucunda birçok haber programı, diziler ve müzik yayınları dahi uyarıya, ölçüsüz idari para cezalarına, program durdurmalarına, hatta karartmaya kadar giden cezalara konu olurken iktidara yakın olan medya için hiç de böyle bir karar mekanizmasının çalıştığını göremiyoruz. Yani aslında burada iktidarın sopasının dünya rekoru kıran vergi cezalarını da nasıl pekiştirdiğini, RTÜK'ün elinde olmayan araçların bu arada Maliye Bakanlığı da devreye sokularak nasıl kullanıldığını ayrıca biliyoruz.
Daha önemli bir şeyin altını çizelim: Burada Türkiye'de medya dünyasından tutuklu gazetecilerin, ki bunların sayısı konusunda burada tartışmalar oluyor? Bunlardan öte bir başka şey daha var, çok daha yaygın, aslında birçok gazeteci, birçok medya mensubu mesleklerini yapmaktan âdeta men edilmiş durumdalar. Bunlar ya işten çıkarılmışlardır ya geri plana çekilmişlerdir ve bunların sayısı öyle 10'larla değil 100'lerle ifade edilmektedir. Bunların kim olacağı Başbakanlık mutfağında kararlaştırılmaktadır. Yani bizzat Başbakanın gözetiminde bu mutfak çalışmakta, iktidarın eli her yere uzanmaktadır değerli arkadaşlarım.
Tabii, yani Başbakanın gazete patronlarını da toplayarak bir salonda, onlara nasıl tutum izleyeceklerini söylediği bir ülkenin hâlâ demokratik hatta ileri demokratik olarak tanımlanması herhâlde bir mizah konusudur. Biz bunu aslında bir otokratik rejim inşası ve bir karşı devrim sürecinin ilmik ilmik örülmesi olarak tanımlamayı daha uygun görürüz.
RTÜK'ün görev ve yetkileri açısından da çok ilginç bir şey var. Bu RTÜK'le ilgili kanunun 37'nci maddesi şöyle bir görev tanımı veriyor: "Yayın hizmetleri alanında ifade ve haber alma özgürlüğünün, düşünce çeşitliliğinin, rekabet ortamının ve çoğulculuğun güvence altına alınması, yoğunlaşmanın önlenmesi -yani tekelleşmenin önlenmesi- ve kamu menfaatinin korunması amacıyla gerekli tedbirleri almak." Böyle bir tedbir gören, hatırlayan, duyan var mı aranızda? RTÜK'ün böyle bir işlevi olduğuna dair herhangi bir fikri olan var mı?
RTÜK deyince ne anlıyorsunuz? Sadece polisiye önlemler, sadece yaptırım, denetim. Hâlbuki RTÜK'ün görev ve yetkilerinin 1'inci maddesi bu, 1'inci maddesi. Yani düşünce çeşitliliğini sağlamak, ifade ve haber alma özgürlüğünü sağlamak. Böyle bir RTÜK keşke olsa ve biz de o RTÜK'e burada övgülerimizi iletseydik.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de ATV-Sabah grubu siyasi ve finansal kayırmayla Başbakanın damadının CEO olduğu şirkete aktarılırken RTÜK neredeydi, duydunuz mu? Medya ve çalışanları üzerinde her türlü baskı kurulurken, düşünce çeşitliliği önlenirken RTÜK nerede? Tabii, RTÜK nerede, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü de nerede?
Türkiye'de muhalif gazeteciler tutuklanırken, Türkiye'de televizyon patronları Başkent TV, Ulusal Kanal, Kanal Biz, ART polis baskınlarına sahne olurken, Oda TV yönetici ve yazarları aynı kapsamda tutuklanırken, basılmamış kitabı için gazeteciler tutuklanırken nerede ifade ve haber alma özgürlüğü ve düşünce çeşitliliği? Bunu sadece Mecliste mi dile getireceğiz? Bunlar Türkiye'de bu konuyla ilgili kurumlar tarafından hiç dile getirilmeyecek mi?
Değerli arkadaşlarım, çok şey istiyor olabiliriz burada. Yani RTÜK bu görevlerini aslında yok saymaktadır ve sadece polisiye görev yaptığını düşünmektedir ama burada da, burada dahi tarafsız davranmamaktadır yani yandaş medya için farklı ölçütler, muhalif kabul ettiği medya için farklı ölçütler, yani tamamen subjektif ölçütler. Yani biz bir asgari meslek etiği bekliyoruz, Hükûmetin sopası olma rolünden utanan bir RTÜK bekliyoruz değerli arkadaşlarım.
Tabii, RTÜK'ün görevleri arasında TRT Kurumu Genel Müdürlüğü ve yönetim kurulu üyelerini belirlemek de var, adaylarını belirlemek de var. Ama nasıl belirliyor? Başbakanın talimatıyla, Başbakan kimi istemişse o geliyor TRT Başkanlığına oturuyor ve TRT de iktidarın borazanı oluyor.
Şimdi, RTÜK'ün bağımsızlığı konusunda, tabii bir de şöyle bir şeye gidelim, Meclis Televizyonuyla ilgili bir hatırlatma yapalım.
Bakınız değerli arkadaşlarım, Meclis Televizyonu yakın zamana kadar bu Mecliste konuşulan her şeyi aktaran, halkla parlamenterleri buluşturan bir yayın organı niteliğindeydi. Nitekim, bu arada Meclis Başkanı Sayın Cemil Çiçek de başka ülkelerde bu iş nasıl, bir rapora bağlayalım diye bir araştırma yaptırmıştı ve bu rapor şunu gösterdi ki, başka ülkelerde de esas itibarıyla gelişmiş ülkelerde, demokratik ülkelerde Meclis çalışmaları kesinlikle yayınlanmaktadır. Dolayısıyla, buradan aslında beklerdik ki, bu devam etsin. Hâlbuki ne oldu? TRT Genel Müdürü, daha önce bu yayınlara ilişkin geçmişte Meclis ile TRT arasında imzalanan bir protokolü bahane ederek Meclis TV yayınını kısıtladı. Tek başına mı kısıtladı? Bu kararı kim verdi? Başbakanlığa bakınız.
Peki, Meclis Başkanına buradan sormamız lazım: Siz Meclisi korumak için görevinizi niye yerine getirmediniz?
Değerli arkadaşlarım, RTÜK gerçi bağımsızlığını koruyamamıştır ama Sayın Zahid Akman'ın ne kadar kişisel bağımsızlığını koruduğunu da burada biliyoruz yani kendisini ancak bir savcı kararıyla RTÜK üyeliğinden alabildik.
Son olarak şunu söyleyeyim: Türkiye kanun hükmünde kararnamelerle yönetilen bir döneme gelmiştir. Bu, bir kuvvetler birliğine doğru gidiştir. Bu, bir AKP diktasına gidiştir. Askerî diktalar geçicidir ama bu tür sivil diktalar kalıcı özellikler taşırlar ama siyaset meydanını boş sananlar bu konuda yanıldıklarını yakın zamanda anlayacaklar diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Oyan.