| Konu: | Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 81 |
| Tarih: | 29.04.2025 |
CHP GRUBU ADINA RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 200 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, konuşmamda ilk olarak parlamento hukuku üzerinde durmak istiyorum. Parlamento hukuku, başta kanunların oluşum süreci olmak üzere parlamentolara tanınan görev ve yetkilerin kullanımını ve yasamanın yürütme ve yargıyla olan ilişkisini inceleyen bir hukuk dalıdır. Parlamento hukuku, dünyanın her yerinde, Türkiye'de de üniversitelerde ders olarak okutulmaktadır ama o işin uygulamasını ilgili parlamentolar yapmaktadır. Bu anlamda da bizde de Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmaları parlamento hukukunun nasıl uygulandığının en tipik, en temel örneğidir. Konuya bu çerçeveden bakıldığında, AKP iktidarının yirmi üç yıllık döneminde parlamento hukukunun temel ilke ve prensiplerinden hızla uzaklaşıldığını, Parlamentonun tarihsel birikiminin ve hafızasının yok sayıldığı bir yasama sürecinin ülkemizde egemen olduğunu görmekteyiz.
Bu çerçevede, öncelikle parlamento hukukunun usule ilişkin 3 temel sorun alanını vurgulamak istiyorum: Birinci alan, torba kanun görüşme sistematiğidir. Şimdi yeni bir torba kanunla karşı karşıyayız, 32 maddelik bir torba kanun bu; bunun içinde 13 kanun ve 1 kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılıyor. Bu torba kanunun görüşme sistematiğinin yanlış olduğunu defalarca söyledik. İlginçtir, torba kanun Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmektedir. Hâlbuki onun dışında, torba kanunun içinde birbiriyle ilgisi olmayan, ilgisiz ve ilişkisiz birçok madde olmasına rağmen ve bunlar ilgili komisyonlarında, ihtisas komisyonlarında görüşülecek olmasına rağmen Plan ve Bütçe Komisyonuna getirilmesi ve orada âdeta torba kanun sistematiğinin hemen hemen görüştüğümüz tüm kanunlarda egemen hâle getirilmesi son derece yanlıştır. Bu usul, bir taraftan kod kanunların görüşülme sistematiğinde de çok ciddi bir sıkıntı oluşturmaktadır çünkü değerli arkadaşlar, bir kanun çıktığı zaman o kanunun genel gerekçesi, ilgili maddeler, madde gerekçeleri vardır yani kanunun ortaya konulmasının, Parlamentonun kanun yapmasının bir mantığı vardır altında ama torba kanun sistematiğinde ne yazık ki böyle bir sistematik, böyle bir mantık söz konusu değildir. Dediğim gibi, birbiriyle ilişkisiz olan birçok madde burada görüşülmekte.
Diğer taraftan, bu torba kanunun görüşme sistematiği katılımcı ve çoğulcu bir Parlamento görüşme sistematiğinin de yok sayılmasıdır. Normal şartlarda olması gereken konuların bir bütünlük içinde görüşüldüğü bir yapıda ilgili meslek odalarının, sendikaların, sivil toplum örgütlerinin de var olması, bunların görüşme süreçleri içinde fikirlerinin alınması ve bu şekilde daha katılımcı ve çoğulcu bir görüşme, Parlamento görüşme yapısının oluşmasıdır ama ne yazık ki torba kanun uygulaması devam ediyor. Bu, hem milletvekillerinin hem de ilgili komisyonların yeteneklerinin ve birikimlerinin çok altında bir kanun yapma sistematiğini dayatmaktadır ve bunun sonucunda da niteliksiz ve kalitesiz bir kanun yapma süreci olmaktadır.
İkinci temel sorun değerli arkadaşlar, yasama sürecinde tali komisyonların çalıştırılmamasıdır. Bakın, bu torba kanun da 2 tali komisyona sevk edildi: Anayasa ve Adalet Komisyonları. Anayasa'nın, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bu kadar önemli kararlar var burada; bunların Adalet Komisyonunda ve Anayasa Komisyonunda görüşülmesine ihtiyaç vardı ama sadece bu kanunda değil hemen hemen bütün kanunlarda tali komisyonlar çalıştırılmamaktadır. Oysa Meclis İçtüzüğü son derece iyi hazırlanmış bir iç tüzük, eksikleri vardır elbette ve temel anlamda ihtisaslaşma üzerine kurulmuştur. Farklı komisyonlar, farklı alanlarda çalışması planlanan komisyonlar vardır ve milletvekilleri seçilirken ilgi alanlarına, mesleki birikimlerini göre o komisyonlara alınır. E, böyle, bu şekilde bir görüşme sistematiğiyle, aslında ihtisaslaşmanın da Mecliste hiçbir öneminin kalmadığını görüyoruz. O zaman, diğer komisyonlar niye var değerli arkadaşlar, sormak istiyorum; o zaman, diğer komisyonları lağvedelim, bir tek Plan ve Bütçe Komisyonu olsun. Bu şekilde Meclis İçtüzüğü'nün içindeki maddelerde de açık ve net olarak değişik hükümlerde tali komisyonların çalışma gerekliliği hüküm altına alınmıştır. Hatta bazen bir komisyon bir kanunu görüşürken gerekli gördüğü zaman sevk edilmemiş dahi olsa ilgili bir tali komisyona, başka bir komisyona onu sevk edip oradan görüş isteyebilir. Yani sonuç itibarıyla, Parlamento, müzakere üzerine kurulu olan bir yapı ama bütün bu müzakere sürecini yok sayan bir yaklaşımla bir şey sağlayamayız.
Son bir sorun alanı da temel kanun. Bakın, hemen hemen bütün kanunları temel kanun olarak görüşüyoruz. Temel kanun olduğu zaman, biliyorsunuz, bölümleri görüşüyoruz, maddeleri görüşmüyoruz. Hâlbuki, birbiriyle ilgisiz maddeleri içeren torba kanunu temel kanun olarak nasıl görüşebiliriz değerli milletvekilleri? Böyle gayriciddi bir usul olmaz. Bütün bunların hepsi işte Parlamento hukukunu hiçe sayan, Parlamentonun görevini iyi ve liyakatli yapmasının önündeki engellerdir.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun teklifindeki 29 maddede yer alan hükümler, Anayasa'ya aykırılıkları nedeniyle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş bulunan düzenlemelerle ilgili. Görüleceği üzere, AKP iktidarı, kendisinin hazırlanmasına ve yasalaşmasına önayak olduğu 2017 referandumuyla kabul edilen Anayasa’nın hükümlerine dahi uymamaktadır. Hatırlanacağı üzere, 2017 Anayasa değişikliği kapsamında 21 Ocak 2017 tarihli ve 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 17'nci maddesiyle anayasal düzenlemelerin gerektirdiği hukuki düzenlemeler için Türkiye Büyük Millet Meclisine altı aylık süre tanınmıştı yani aslında "Eğer bir Anayasa değişikliği olacaksa yasama çalışsın, Parlamento çalışsın, buna ilişkin olarak gerekli yasal düzenlemeleri yapsın." denildi ama bu altı aylık süre içinde hiçbir şey yapılmadı, sonrasında da bir şey yapılmadı. Sonra bunun üzerine 10 Mayıs 2018 tarihinde, seçimden hemen önce ve Bakanlar Kurulunun hemen hemen son günlerinde, görevi bitmeden verdiği son kararların birinde bir yetki kanunu çıkarıldı, 7142 sayılı Yetki Kanunu ve buna dayalı olarak, Anayasa değişikliğiyle bu yapılan değişikliğe uyum için gerekli kanuni düzenlemenin yapılması şart koşuldu. Bu Yetki Kanunu'na dayanılarak da bir kanun hükmünde kararname, 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yürürlüğe girdi. 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, işte bugün aslında bizim konuştuğumuz kanun teklifiyle ilgili Parlamentonun yasama yetkisini baypas eden bir kanun hükmünde kararnamedir. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yeniden düzenlensin diye birçok kurumla ilgili teşkilat ve diğer konulardaki kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin bir kısmı ya kaldırılmış ya da bir kısım değişikliklere uğratılmıştır. Böylece, Cumhurbaşkanına bütün alanlarda kimseye hesap vermeden düzenleme yapma yolu açılmış ve rejimin otoriterleşmesinin somut adımları atılmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi tarafından 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin birçok maddesini iptal başvurusu yapılmıştır. Nitekim, Anayasa Mahkemesi, 7 Aralık 2023 tarihli kararıyla 235 düzenlemeyi iptal etmiş -703 sayılı Kararname 233 maddeden oluşuyordu; düşünün, içinde tabii farklı hususlar da var- Haziran 2025 tarihinden itibaren yürürlükten kalkmasına hükmetmiştir ama beş yıllık bir gecikmeyle yapmıştır ve o beş yıllık süre içinde 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yürürlükte kalmıştır. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının dayandığı çerçeve, 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle düzenlenen bazı hususların yetki kanununun kapsamı dışında kalması ya da KHK'yle düzenlenmesi yasak olan alanlara, hak ve özgürlük alanlarına ilişkin düzenlemeler içermesi nedeniyledir. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi bazı kuralları içerik yönünden Anayasa'ya aykırı bularak iptal etmiştir.
İşte, arkadaşlar, biz de bu görüşmekte olduğumuz kanun teklifinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen düzenlemeleri görüşüyoruz, yeni hiçbir şey yok, zaten uygulanmış olan şeyler. Aslında sadece içine baktığımız zaman birçok maddenin de -maddeleri tabii ayrıntılı olarak zaten bu kanun teklifi içinde inceleyeceğiz- çok ciddi anlamda sıkıntılar getirdiğini, mevcut sıkıntıları çözmediğini ve yeniden Anayasa'ya aykırılıklar içerdiğini göreceğiz. İlginç olan nedir biliyor musunuz? Şimdi, biz burada bugün Genel Kurulda görüşüyoruz ama önümüzdeki hafta çarşamba günü Plan ve Bütçe Komisyonuna 19 maddelik yeni bir kanun teklifi geliyor; gene, bunun 15 maddesi 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'deki Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarıyla, 2'si de Cumhurbaşkanı kararlarının iptaliyle ilgili. Arkadaşlar, böyle gayriciddi iş olmaz yani Meclisi, Plan ve Bütçe Komisyonunu ve Genel Kurulu bunlarla çalıştırmaya hiç kimsenin hakkı yok. Adam gibi bir yasama faaliyeti içinde olmak, bunu yapabilmek, bunun çerçevesini oluşturmak sonuç itibarıyla iktidarın görevidir. Muhalefet olarak biz üzerimize düşen her türlü katkıyı veriyoruz ama bu ülkenin Parlamentosunun ciddi anlamda çalışmasına, nitelikli ve kaliteli kanunları yapmasına ihtiyaç var.
Bir hususu gerçekten merak ediyorum: 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hazırlanırken bu yetki aşımı -kapsam açısından ciddi ihlaller var- konusunda hiçbir hukukçuya danışmadınız mı, sizi hiç uyaran olmadı mı yoksa siz bütün uyarılara kulak mı tıkadınız, "Anayasa Mahkemesi iptal ederse iptal edene kadar bu hükümleri uygularız." mı dediniz? Bunu bilmek istiyoruz çünkü sonrasında da Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle aynı yanlışları yapmaya devam ediyorsunuz. Sadece Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle de değil kanun teklifleriyle de Anayasa'ya aykırı düzenlemeler yapıyorsunuz, Cumhurbaşkanına Anayasa'da olmayan yetkileri veriyorsunuz. Gün geçmiyor ki Plan ve Bütçe Komisyonuna gelen bir kanun teklifinde Anayasa'ya aykırılık olmasın ve muhalefet olarak verdiğimiz Anayasa'ya aykırılık önergelerimizi ayrıntılı bir biçimde görüşmeden reddediyorsunuz. Böyle gayriciddi yasama faaliyeti olmaz, Parlamentonun itibarına gölge düşürüyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, tabii, iş sadece 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'de kalsa iyi ama Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle de bugün ciddi anlamda kamu yönetim sistemimizde sıkıntılar ortaya çıkmıştır. Bakın, bu kanun teklifinin görüşüldüğü tarihe kadar Cumhurbaşkanı tarafından 25'i OHAL kararnamesi olmak üzere 183 adet Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılmıştır. Çok açık bir şekilde ifade etmeliyim ki Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, 2017 Anayasa değişikliğinin yurttaşlık, temel haklar ve özgürlükler, kamu hizmetleri, kamu yararı ve yasama yetkisinin kullanımı ve devredilmezliği açılarından büyük bir tahribata yol açan norm alanıdır. Bu durum Anayasa’nın usul ve esasları açısından çok ciddi bir tutarsızlığın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Anayasa'mızda idarenin örgütlenmesi 2017 değişikliğine kadar Anayasa’nın 2'nci, 7'nci ve 123'üncü maddeleri kapsamında gerçekleştirildi. Demokratik bir hukuk devleti olma gereği -madde 2- yasama yetkisinin Türk milleti adına Büyük Millet Meclisine ait olduğu ve devredilmezlik ilkesi -madde 7- ve idarenin kuruluş ve görevleriyle bir bütün olduğu ve kanunla düzenlenmesinin gerektiği -madde 123- hükümleri mevcuttu; bugün de bu hükümler meridir yani yürürlüktedir. Ancak Anayasa’nın 106'ncı maddesinin son fıkrası ortaya bir değişiklik çıkarmıştır. Bu hüküm, Anayasa 106'nın son fıkrası diyor ki: "Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir." Bu hüküm doğrultusunda Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle çok sayıda kurumun teşkilat esasları düzenlenmiştir. Yürütmenin bu tasarruflarına karşı neyse ki Anayasa Mahkemesi verdiği iptal kararlarıyla kuruluş, bazı görevler ve mali hükümler gibi konuların kanunla düzenlenmesinin zorunlu olduğunu hükme bağlamıştır. Bu durumda teşkilat kanunlarının bazı hükümleri kanunda, bazı hükümleri ise Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde yürürlük kazanmıştır.
Tekrar söylüyorum: Hukuk devletinin normlar hiyerarşisi prensibini tartışmalı kılan kaotik, parçalı, dağınık bir tabloya yol açtınız. Anayasa değişikliğinin verdiği yeni yetkilere dayanılarak çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle devletin yapısı tepeden tırnağa değiştirilmiştir. Bu kararnamelerle Türkiye'nin idari yapısında kalıcı ve hızlı değişiklikler yapılmış, birçok kamu kurum ve kuruluşu ya kapatılmış ya başka kurumlarla birleştirilmiş ya da direkt olarak Cumhurbaşkanlığıyla ilişkilendirilmiştir, bazı kamu kurumları da işlevsizleştirilmiştir. Bu yöntemle kamu yönetim sisteminde mevcut hafıza silinmiştir.
Diğer taraftan, Cumhurbaşkanlığında kamu yönetiminde işlevleri bulunan kamu kurum ve kuruluşlarına paralel politika kurulları, başkanlıklar ve ofisler oluşturulmuştur ama Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki bu kurumlarla, bu kurullarla bakanlıkların ve kamu kurum ve kuruluşlarının çalışma esasları arasında bir ilişki yoktur, bir uyum yoktur. Buna ilişkin tanımlanmış bir çalışma sistematiği ne yazık ki ortada değildir. Bu yüzden de bu politika kurullarının ne yaptığını bizler bilmiyoruz, herhâlde siz biliyorsunuzdur. En son, yine 10 kurula 140 atama yapıldı burada. Buradaki politika kurullarındaki arkadaşlar ne iş yapar ve bir gereklilik midir bu kamu yönetim sisteminde, bunu bilmek isteriz.
Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle kamu personelinin mevcut kazanılmış haklarını ortadan kaldıran düzenlemeler yapılmış; kapatılan veya işlevi değiştirilen bakanlık ve kamu kuruluşlarındaki deneyimli kamu personeli kendi eğitim, görev ve bilgi birikimiyle ilgili olmayan alanlara, kurumlara dağıtılmıştır. Hatta bir kısmı -o dönemde ben de Devlet Planlama Teşkilatındayken yakından izlemiştim bunu- havuza atılmıştır Devlet Personel bünyesinde ve oradan başka kurumlara dağıtılmıştır. Bu açıdan baktığımızda bu yetişmiş insan gücünün israfı bir kıyımdır âdeta ve liyakat ilkesinin kamuda yok olmasıdır. Kamuda işe alımlarda partizanca bir anlayışın hâkim olması sonucunda liyakat ilkesi tamamen ortadan kalkmıştır. Diğer taraftan, bu işlemler çok sayıda ve art arda gelen Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle gerçekleştiği için kararnamelerin gerekliliğinin ve içeriğinin tartışılması kamuoyunda yapılmamıştır.
Değerli milletvekilleri, bu kararnameler TBMM'nin denetimi dışındadır. Bu nedenle, TBMM'nin gündemine alınıp tartışılmamakta, sadece Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi bulunmaktadır ve burada da önümüze sık sık Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle ilgili iptaller gelmektedir çünkü bununla düzenlenmemesi gereken alanlarda Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle âdeta bugünkü mevcut kamu yönetim sistemi, bürokratik sistem, devlet sistemi perişan, vahim bir duruma sokulmuştur.
Değerli arkadaşlar, bugün, Türkiye dünyada benzeri olmayan hükûmet sistemlerinin sınıflandırılmasındaki kuralların ve kriterlerin çok dışında bir hükûmet sistemiyle yönetilmektedir. Bakın, dünyada 3 tane hükûmet sistemi var: Parlamenter sistem, başkanlık sistemi ve yarı başkanlık sistemi. Bugün Türkiye'de uygulanan bunların hiçbirine benzemeyen, dünyada benzeri olmayan ucube bir sistemdir. Yürütmenin, yasamanın ve yargının hepsinin tek bir kişinin kontrolü altında birleştiği bir yapıyla Türkiye hiçbir yere gidemez. Bazen konuştuğumuz zaman arkadaşlar "Türkiye Başkanlık sistemine geçti." diyorlar ama şunu hatırlatmak isterim onlara: Başkanlık sisteminde katı güçler ayrılığı vardır; hem başkanın hem oradaki parlamentoların seçim usulleri, çalışma alanları, görev ve yetkileri ve birbirleri üzerindeki denetimleri açısından son derece katı bir kuvvetler ayrılığı vardır. Bizim sistemimizde ise bütün kuvvetlerin hepsinin bir kişinin şahsında, tek bir adamın şahsında birleştiği ucube bir yapı vardır. Keyfî şekilde koyulup kaldırılan, yorumlanan, uygulanan ya da uygulanmayan kurallar yüzünden hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri bu sistemde ortadan kalkmıştır. Parlamentonun bütçeyi reddedebilme hakkı dahi elinden alınarak demokratik rejimlerde çok önemli olan bütçe hakkı yok edilmiştir. Diğer taraftan, bütün bir ülkenin yönetimini Cumhurbaşkanının kişisel kararlarına devreden bu sistem, sürdürülebilir kalkınmayı, nitelikli büyümeyi ve hakça bölüşümü olanaksız hâle getirmektedir. Yeni düzen, halkın yani kamunun bütün kaynak, olanak ve kaynaklarını denetimsiz, yozlaşmış ve adil olmayan bir biçimde dağıtmaktadır. Saray ve çevresiyle iyi ilişki kuranlar kamu kaynaklarına haksız bir biçimde ulaşarak zenginleşirken demokratik bir temsil ve hakça bölüşümden yana olanlar dışlanmakta ve cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan, 2017 Anayasa değişikliği ve uygulamasının ortaya çıkardığı siyasal ve anayasal düzen antidemokratik ve otoriter bir düzendir.
Değerli milletvekilleri, bugün gelinen noktada, Türkiye, uzunca bir süredir çok boyutlu, iç içe geçmiş derin bir kriz içindedir. Bakın, tespiti doğru yapalım, teşhisi doğru koyalım. İktisadi, sosyal, siyasal, hukuksal, ekolojik yaşanan ağır sorunlar karşısında iktidar ve devlet yönetimi aciz içindedir. Bireysel ve kolektif tüm itirazların susturulduğu, yurttaşların hak ve özgürlüklerinden yoksunlaştırıldığı, örgütlü toplumsal mücadelenin baskılandığı bir süreçten geçiyoruz. Toplumsal muhalefet, politize olmuş yargı ve kolluk marifetiyle baskılanmaktadır. Gençlerimiz, aydınlar, siyasetçiler, avukatlar, gazeteciler zindanlara atılmaktadır. Halkın haber alma hakkını temsil eden basın özgürlüğü fiilen ortadan kalkmıştır. Muhalefetin kazandığı belediyelere kayyum atanarak dilinizden düşürmediğiniz millî irade gasbedilmektedir. Her gün yeni bir skandala uyanmaktayız. Devlet, mafya, siyaset ilişkileri bünyemizi sarmış âdeta metastaz yapmıştır. Ekonomide büyüme hızı yavaşlamış, geniş tanımlı işsiz sayısı 12 milyon kişiye ulaşmıştır. Ekonomik kriz toplumun geniş kesimlerini etkilemekte, yüksek enflasyon yurttaşların alım gücünü zayıflatmakta, gelir dağılımı daha da bozulmakta, yaygınlaşan ve derinleşen yoksulluk karşısında toplum çaresizlik içinde kıvranmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Türeli, lütfen tamamlayın.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (Devamla) - Bu ülkenin para politikasına yön veren Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Cumhurbaşkanının talimatlarıyla ülkede uygulanan yanlış ekonomik politikalar yüzünden son iki yılda 1,5 trilyon lira zarar etmiştir değerli milletvekilleri. Bu ülke bizim ülkemiz, burası kimsenin babasının çiftliği değil; Türkiye Cumhuriyeti, ilkeleri, kuralları olan bir ülke ve bütün var olan kurum ve kuralların belli bir silsile içinde işlemesini sağlayan bir yapıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Türkiye'nin acil ihtiyacı, özgürlük, eşitlik ve adaleti sağlayacak bir düzenin yeniden kurulmasıdır. Bunun yolu derhâl seçimdir, bu sıkıntıları çözecek olan sandıktır. Halkımızın sağduyusuna ve ferasetine güveniyoruz.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)