GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:32
Tarih:09.12.2011

MHP GRUBU ADINA OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, insanlık tarihini kaos ortamından düzen ortamına geçirişinin miladı hukuktur. Roma İmparatorluk döneminde bireyin toplum içinde hakları, vazifeleri, toplumun bireye karşı hak ve yükümlülükleri hukuk düzenini oluşturmuştur. Hukuk zaman içerisinde evrensel boyut kazanmıştır. Yasalar coğrafyaya, milletlere, kültürlere göre değişmiş ve fakat düzen temelini oluşturduğumuz hukukun genel ilkesi yani tarafsız oluşu, adil oluşu, devlet-birey eşitliğini temel almış olması değişmemiştir, değişmemelidir de. Türkiye bu konuda bir yandan istikrarsız bir geçmiş yaşarken diğer yandan dönem dönem siyasal iktidarların hukuku kendilerine yâr etme sevdası depreşmekte, bu da hukuk devleti ilkesinin yerine siyasal iktidar devleti sonucunu doğurmaktadır. Bugün de hukuk devletinin siyasal iktidar ve onun arkasındaki güç kadrolarının, hukukun yerini alma çabasıyla nasıl tahrip olmakta olduğunu ibretle izlemekteyiz.

İktidarın ilk yıllarında hukuku, haddini bilmemekle suçlarken bugün yapılan her zulmü hukukun bağımsızlığına bağlayan İktidar, bir yandan yüksek yargıyı yapılandırma maskesi altında arka bahçesi yapmakta, diğer yandan hedefledikleri adliye mahkemelerde hızla yargıç, savcı kadrolarında değişiklik yapmaktadır.

Yargıtay yapısal değişikliği için çok gerekçeler duyduk bu sıralardan. O değişikliklerin yapıldığı gün gördük ki atamalar bir saat bile sürmeden halledilivermiş. Önce Başbakan bir dava için "Ben o davanın savcısıyım." derken dönemin Adalet Bakanı "Yargı yargıçlara bırakılmayacak kadar önemlidir." diyerek yargı dünyasına ilk kazmaları vurmuşlardır. Hemen ardından, hukuk Türkiyesi'nde Başbakan "Çeteleri ben içeriye tıktım." diyerek savcılıkla yetinmediğini ve tutuklama kararlarını veren yargıcın da kendisi olduğunu dünyaya haykırdı. Bakıldı ki bu mesajların içeriği tam anlaşılmadı, hemen Yargıtayın mezhebine girildi. "Dosya çok, mahkeme az." denildi, "Dosyalar birikiyor." denildi, "Ara mahkeme kuracağız." denildi.

Şimdi ise mahkeme sayısı arttı, yargıç sayısı arttı. Bu değişikliklerin üzerinden zaman geçti. "Bakın, şimdi Yargıtay kendisine gelen dosyayı bir ayda iade ediyor, artık dosyalar Yargıtayda raflarda tozlanmıyor." diyor Sayın Bakanımız. İşin gerçekte böyle olmadığını da hepimiz biliyoruz.

Sınır kapısında portatif mahkeme kuran Hükûmet, artık "Aç-kapa Artema" reklamına döndürdü yargıyı. İşin ilginç yanı ise bu kürsüden bu konular dile getirildiğinde ses HSYK'dan geliyor "Bizden özür dilesin." diye.

Niye? Arka bahçe olmadınız mı? Farklı sanıklara -dikkat edin, farklı dava değil, farklı sanıklara- farklı davranmıyor musunuz?

Niye? Başbakan "Ben falanca davanın savcısıyım." dediğinde "Savcılardan özür dile." dediniz de biz mi duymadık?

Niye? Başbakan "Ben çeteleri içeri tıktım." dediğinde "Bağımsız mahkemelerin yargıçlarının tutuklama kararlarına şaibe bulaştırma, özür dile." dediniz de biz mi duymadık?

Niye? Adalet Bakanı "Yargı yalnızca yargıçlara bırakılmayacak kadar önemlidir." dediğinde "Yargı yalnızca yargıçlara ve yasaya bırakılması gerekecek kadar önemlidir, özür dile." dediniz de sesinizi biz mi duymadık?

Bugün bu bir realitedir, inkâr edilemeyecek kadar önemli bir realite: Yargı maalesef İktidarın arka bahçesine çevrilmiş, şimdi ise ayrık sesleri temizlemekle meşguldür. Meclise, onun çatısı altında bulunan parti ve milletvekili görüşlerine İktidar adına cevap verecek kadar gözü dönmüş bir arka bahçe olmuştur.

HSYK Başkanı, o bir saatte nasıl atamaların tamamlandığının cevabını versin önce. HSYK Başkanı, HSYK seçimlerinde yargıçlar üzerinde nasıl baskı kurulduğunun savunmasını yapabilecek mi, ona baksın önce. HSYK Başkanı, ta Almanya'dan sesini duyuran, Türkiye'deki yanar söner fenerlere başka, siyaseten yargılananlara başka davranan yargıçların yasaları nasıl okudukları, nasıl anladıklarını yorumlasın hele bir önce; savcılar soruşturma baskısıyla davalardan alınıyor, bunu anlayabileceğimiz bir şekilde anlatmayı denesin önce. Ama bu, yukarıda bahsettiğimiz tehlikenin doğal sonucudur. Artık, HSYK, Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı kadar İktidarın kadrosu olmuştur. İktidar adına görüşlere cevap verme hakkının olması bu açıdan bakıldığında normal gözükmektedir ama siyasal iktidarın normali, doğru hukuk devleti kriterlerine göre ise ne yazık ki bu bir faciadır.

Bakın, facia lafı zorunuza gitmesin. Meclis yasada değişiklik yapıyor. O da ne? Değişikliğe göre yapılan tutuklu itirazlarına bakan mahkeme "Hayır, yasa kesinleşmedi." diyor. Hemen ertesi gün ne görelim? İddianame yasanın eski metnine göre çıkıyor. Beş altı aydır bekleyen iddianame Meclis sürecini bekleyemiyor, üstelik Meclisin değiştirdiği metne göre iddianame yazıyor. Cumhurbaşkanı galiba Başbakanın eski "Ben savcıyım." çıkışına nazire yapmak istiyor. "Cezalar bireylere göre değiştirilemez. Suça göre ceza az." diyor. Bu nasıl bir mantıktır, anlayamıyoruz. Bakıyorum da iktidar partisi hâlâ "Hayır, bireylere göre değişiklik değil." demekle meşgul.

Bakın, ben söyleyeyim: Sayın Cumhurbaşkanı, bireyler önemlidir. Bir bireye yapılan haksızlık toplum vicdanında açılmış büyük bir yara, hukuk devletinin ise iflasıdır. Onun içindir ki milletimizin bir tek evladına dahi yapılan haksızlığın karşısında durmak ve o haksızlığı gidermek görevimizdir. Biz yasama Meclisiyiz, bireylerin yasanın zulme dönüştüğü yerde bu zulümle inlemesini, hapislerde yatırılmasını izleyemeyiz, müdahale ederiz, yanlışı bu Meclis yapmışsa düzeltiriz ama "bireye göre" diye suçlanmayı da kabul edemeyiz. Döner sorarız: Sayın Cumhurbaşkanı, siz, bahsettiğiniz soruşturmanın şike yasası çıkmadan başlatıldığını biliyor musunuz? Ya bu dönemde size sesiyle mihmandarlık yapan ve hatta partisini "Yasayı bu hâliyle geçirirseniz istifa ederim." diye tehdit eden milletvekili bunu biliyor mu? Çankaya 1.000 rakımlıdır Sayın Cumhurbaşkanı, imzası paha eder. Bu kadar ucuz, parti içi söylemlere müdahale, siyasi hesap, haksız operasyonu destekleme kokmamalıdır.

Şimdi, iktidar, bu yolda ülkenin gittikçe içinden çıkılamaz bir hukuk faciasına, hukukla yapılan zulüm ülkesine gidişi ya görmemekte ya da kaos üzerine hesap yapmaktadır. Bu, sağlaması olmayan bir hesaptır; iki kere iki hep dört eder. Rakamlarla oynasanız da bu değişmez. Adalet, bu devletin temel müessesesidir. Adalete el atmakla, devlet temeline saldırı yapmaktasınız. Devleti yıkmaksa hedef -ki öyle görünüyor- bırakın bu hesaplaşmayı. Sevr'i dayatamayanların ekmeğine yağ sürmeyin. Bu ülke bir daha Sevr'i yaşamayacak; buna engel oluruz, biz MHP olarak engel oluruz, millet olarak engel oluruz. (MHP sıralarından alkışlar) Bu çatı altında büyük Türk milletinin saadetini, refahını hedef alalım.

Yargıtayda, Danıştayda, Anayasa Mahkemesinde yanlış yapılanmayı, Anayasa Mahkemesine seçilişlerde yapılan ince çalımları bırakın. Yargıç kadrolaşmasında hesaplarınız yanlıştır. Buna inanın ki bu yapılanma size zarar olarak dönecektir. Bu yapılanma size dayatılan bir durumdur. İktidarınızı arka bahçesi yapmak isteyenlerin planlarını görün, engel olun. Basit bir yasa değişikliğinde çıkarılan gürültünün hedefinin adını doğru koyun. Basit bir eş başkanlık değildir bu durum. Lütfen, dönün eş başkanınıza, onun faaliyetlerine dikkatli bakın. Uhdesinde alıkoyduğu güçleri, hesapları görün ve bu oyunu bozun.

Hukuka saldırı hâlini alan reform çalışmalarınızı doğru olanlarla bilim adamlarımızın, hukuk adamlarımızın ve hatta demokrasinin geliştiği ülkelerdeki hukuk sistemlerinin ışığında yapın. Anayasa için komisyon kurduk, işbirliği hâlinde çalışıyoruz. Birlikte mutabakatla yasa çıkardık, bunu da yaparız. Ortak paydamız bu aziz Türk milletinin evlatları oluşumuzdur. Çok şeyi başarırız. Silivri'de kurduğunuz mahkeme yargıcının bir bakanınızın tutukluluk süreleriyle ilgili açıklamasına yazdırdığı gerekçeyi görmüşsünüzdür. Size tehlikenin farkında olma uyarımın en temel gerekçesi o duruşmada o mahkemenin yargıcı tarafından söylenmiştir. Arka bahçe yapmak istediğiniz yargı, dikkat etmezseniz sizi bir kısım güçlerin arka bahçesi yapma tehlikesini taşıyor.

Bunlar samimi olarak bu çatı altındaki değerli milletvekili arkadaşlarımın hepsine uyarımdır. Burada bulunuş amacımızı çok iyi süzmeliyiz. Sürekli çok hassas davranan sadrazama "Padişah korkusuyla mı bu kadar hassasiyet?" diye sorduklarında "Hayır, tarihe karşı." diye cevap vermiştir. Ben de tarihe karşı bu uyarımı yaptım.

Bir içinize dönün. Yapılanları yüzde 50 oyun getirdiği güç ve başarı olarak değil, ülkeye, millete, devlete hizmet kriterinden geçirin. Sonra ne kadar yanlış içinde olduğunuzu göreceksiniz sayın iktidar partisi milletvekilleri.

Bu konuşmamın hepinizi ilgilendirmesi gerekir, en çok da Adalet Bakanını ilgilendirmelidir. Siz dün alkışlarınızla dediniz ki: "Ey mutlak sayısal iktidarımızın Sevgili Adalet Bakanı, HSYK Başkanı sana müsteşar hizmeti vermelidir." Çift müsteşar daha yakışır. Ne diyebilirim ki?

Muhterem milletvekilleri, değerli Türk milleti; ben tarihe karşı sorumluluğumu yerine getirdim ve tekrar ediyorum: Siz "Üstünlerin hukukunu yıkacağız." derken neyi yıktığınızın farkında olmadınız. Hukukun gücü yerine gücün hukukunu getirdiniz ve getirdiğiniz bu hukuk sizi güç durumda bırakacaktır.

Uzun tutukluluk hâllerinden uzun uzun konuşmak istemedim fakat bu konuda bu kürsüden o kadar çok şey söylendi ki, yine de elinizi oynatmadınız. Bu yüzden sadece düşüncelerimi belirtiyorum.

Biraz önce cuma namazındaydık, her zaman olduğu gibi imam "Allah adaleti emrediyor." diye buyurdu. Siz de bu konuda Hazreti Ömer'in adaletini çok dilinize dolarsınız. Hazreti Ömer'in "Fırat'ın kenarındaki kuzuyu kurt yerse hesabı benden sorulur." adalet anlayışını öylesine rayından çıkardınız ki artık Fırat'ın kenarını bırakın şehirlerin göbeğinde kuzuları çakalların elinden alamıyoruz.

Son söz olarak, adaletsizliğinizin hesabını huzuru mahşere bırakmayacağız.

Yüce Türk milleti önünde açıkça söylüyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öztürk.