GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye'nin azalan doğurganlık hızına ilişkin gündem dışı konuşması
Yasama Yılı:3
Birleşim:81
Tarih:29.04.2025

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin azalan doğurganlık hızı ve tehditler üzerine gündem dışı söz almış bulunuyorum.

Malumunuz, yeni yayınlanan nüfus projeksiyonlarında Türkiye'nin doğurganlık hızı, aslında 2018 projeksiyonunda 2023 için Türkiye'nin beklenen doğurganlık hızı 1,99 iken ne yazık ki gerçekleşen 1,51 oldu ve ilk defa, Türkiye, 2023 yılında OECD ortalamasının altına düştü. OECD ortalaması 1,58 ama şunu da söylemem lazım: OECD ortalamasını 1,58 yapan da İsrail'in doğurganlık hızı; İsrail'in doğurganlık hızı 3. Bunu niye söylüyorum? Filistin ve Gazze'de her gün çocuk ölümleri, kadın ölümleri yaşanırken İsrail nüfus artırıcı politikalarıyla kendi doğurganlık hızını 3'e yükseltmiş durumda. Tarih boyunca hiç 2,7'nin altına düşmemiş İsrail'in doğurganlık hızı; 2,7'ye düştüğünde de -1990'lı yıllarda- hemen nüfus artırıcı politikalara geçmiş ve teşvikler uygulamıştır.

Konuyu çalışanlar bilir, doğurganlık hızında iki kritik eşik var, birincisi 2,1 eşiği. Bu, şu demek: Doğurganlık hızı 2,1'e düştüğünde artık nüfus durağanlaşıyor, hatta yaşlanıyor. Bir başka kritik eşik de 1,9. Bu, niye önemli? Eğer doğurganlık hızı 1,9'a gerilemişse artık geri döndürülemez bir eşikteyiz demektir. Bu rakamları niye veriyorum? Türkiye'nin doğurganlık hızının 2023 itibarıyla 1,51 olduğunu tekrar hatırlatmak için söylüyorum.

Bununla beraber, bir başka rakam daha vereceğim bu konuda çünkü genellikle verilere dayanmadan, birkaç haberle konuşma ve politika üretilmeye çalışılıyor ama veriler bize çok başka şeyler söylüyor. Bakın, İngiltere'nin -ya, İngiltere'nin bazıları için çok önemli olduğunu biliyorum, onun için özellikle İngiltere'den örnek vermeyi tercih ettim- 3 çocuktan 1,5 çocuğa düşmesi yüz on iki yılı almış ama Türkiye'nin 3 çocuktan 1,5 çocuğa düşüşü ne yazık ki otuz iki yılda gerçekleşti. Bu da son derece önemli bir veri.

Bir başka konu -bu konuyu tartışanların yine bilmek istemediği bir konu- 40 yaş üstü kadınlara soruluyor "Kaç çocuk sahibisiniz? İmkânınız olsa kaç çocuk sahibi olmak isterdiniz?" diye. Kadınların yüzde 60'ı istedikleri çocuktan daha az çocuğa sahip olduklarını söylüyorlar yani imkânları olsa kadınların yüzde 60'ı sahip oldukları çocuktan daha fazla çocuk doğurmak istiyor aslında. Aslında bu söylediğim araştırma da bizim politikalarımızın temelini oluşturuyor; bunu da buradan kayda geçirmek istiyorum. Biz Onuncu Kalkınma Planı çerçevesinde, artık, nüfus artışı politikalarına geçmiş durumdayız. Bunun da temel sebebi, az önce söylediğim gibi, kadınların yüzde 60'ını sahip olmak istedikleri çocuk sayısına ulaştırmayı hedefliyoruz az önceki Türkiye tablosunu da değiştirmek amacıyla; bunu da buradan ifade etmek istiyorum.

Türkiye tarihine kısaca bir baktığımızda aslında bunun ilk olmadığını görürüz, nüfus artırıcı politikaların. 1920'de savaş sonrası Türkiye nüfusundaki çok yoğun azalıştan sonra Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatıyla nüfus artırıcı politikalara 1920'de geçti bu ülke ve ciddi sonuçlar alındı ama ne yazık ki 1965 yılında Nüfus Planlaması Yasası adıyla nüfusu zorla azaltan politikalara geçildiğinde aslında bugünkü vahim tablonun da temeli atılmış oldu. Bunu niye söylüyorum? Benim kuşağım o politikaların yani Nüfus Planlaması Yasası'nın uygulandığı dönemi hatırlar, vâkıftır. Köy köy, kasaba kasaba gezilerek kadınlara bir politika dayatıldı, zorla kadınlara daha az doğurmaları yönünde politikalar uygulandı hatta hatırlayın, az çocuk sahibi olmak statü, çok çocuk sahibi olmak alay konusu oldu; böyle günlerden geçti ülkemiz ve ne yazık ki bugün nüfusun bu derece az olmasının yani doğurganlık hızımızın 1.51'e düşmesinin temelleri o günlerde atıldı. Ne yazık ki aynı dönemde kürtaj da bir doğum kontrol yöntemi olarak hayatımıza girdi.

Sayın milletvekilleri, önemli olduğunu düşündüğüm bir başka veriyi daha paylaşmak istiyorum sizinle. Doğurganlık hızında ev kadınları ve çalışma hayatında olan kadınlarla ilgili de yapılan çalışma verileri var. Sadece çalışma hayatı ve istihdamla ilişkili değil bu konu yani istihdamdaki kadınlara verdiğimiz teşviklerle doğurganlık hızını artıramayacağız çünkü ev kadınlarında da doğurganlık oranı 1,72.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Keşir, lütfen tamamlayın.

AYŞE KEŞİR (Devamla) - Toparlayacağım hemen Başkanım.

O anlamda teşviklerin tüm aileyi ve tüm kadınları kapsayan şekilde genişletilmesi gerekiyor; bunu da buradan kayda geçirmek istiyorum.

Bir başka hususu bir cümleyle söyleyip sözlerime son vereceğim: Sezaryen doğum. Dünya Sağlık Örgütü doğumların içinde sezaryen oranını yüzde 15 olarak açıklıyor kabul edilebilir oran olarak. Sadece bir rakam vereceğim ve okuryazar olan herkesin anlayacağını düşünüyorum: 2022 yılındaki sezaryen oranı yüzde 60, doğumlar içinde. Yüzde 15 nerede, yüzde 60 nerede! Okuryazar olan herkesin tehlikenin boyutunu anlayacağını düşünüyorum. 2100 yılı için Türkiye projeksiyonunda ne yazık ki ülkemizin nüfusunun 55 milyon olacağı bunun için öngörülüyor.

Tabii, şunu söylemem lazım: "Aileyi parçalamayı öneriyoruz." diye pankart açanlarla, kürtajı bir doğum kontrol yöntemi sayanlarla, siyaseti için kadınları araçsallaştıranlarla elbette aynı düşünmeyeceğiz, elbette aynı düşünmüyoruz. Bu anlamda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE KEŞİR (Devamla) - Ben heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)