GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: DEM PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:80
Tarih:24.04.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İsmim her yerde değiştiriliyor Başkan, sıkıntı yok ama.

BAŞKAN - Affedersiniz...

ZÜLKÜF UÇAR (Devamla) - Estağfurullah Sayın Başkan.

Öncelikle ben de Genel Kurulu ve değerli halklarımızı buradan saygıyla selamlıyorum ve dün İstanbul'da yaşadığımız deprem nedeniyle bütün İstanbul halkına, İstanbul'da yaşayan bütün yurttaşlarımıza buradan bir kez daha geçmiş olsun dileklerimizi iletmek istiyorum.

Sözlerime de... Gerçi Sayın Koç ayrıldı, Kanal İstanbul'un faydalarından bahsetti ama Kanal İstanbul'un olası büyük bir depreme olacak olan etkilerinin uzmanlarca açıklanmış olan raporlarını görmezden geldiğini de buradan hatırlatmak gerekiyor.

VEHBİ KOÇ (Trabzon) - Celal Şengör'ün açıklaması var ya. Allah aşkına!

ZÜLKÜF UÇAR (Devamla) - Elbette burada, oluşabilecek büyük bir İstanbul depreminin bölgesel bir felakete yol açacağını da herkesin bildiğini belirtmek gerekiyor ama herkes biliyor ancak herkes sadece izliyor, bekliyor çünkü İstanbul'da sorumluluk alarak harekete geçecek olan hiç kimse yok. Siyasi çekişmelerden dolayı İstanbul kaderine terk edilmiş hâlde. Hâkim tarafların tek uzlaşı bağlantısı imar oluyor çünkü rantın siyasi inancı yoktur. Yıllarca el birliğiyle İstanbul depreminin felakete dönüşmesi için ne gerekiyorsa yapıldı; toplanma alanları ranta açıldı, yapılaşma denetlenmedi, 99 depreminin asıl sorumluları korundu ve olası bir deprem için hiçbir hazırlık yapılamadı.

Depremlere hazırlık yapamadığımız gibi oluşan depremleri de yönetememe gibi bir sorunumuz var. Bakın, depremi yönetmedeki yetersizliğin en somut örneklerinden biri 2011'de Van'da yaşanan deprem. Van'ın birçok yerinde insanlar on yıldan fazla bir süre boyunca konteynerlerde yaşamak zorunda kaldı. Van'ın Tuşba ilçesi Seyrantepe mahallesinde kurulan konteyner kentte hâlâ insanlar konteynerlerde yaşıyor. Bu sorun, aslında İstanbul'da yaşanacak olan büyük bir depremin yaratacağı faciayı açıkça gözler önüne koyuyor. Yine, aynı mağduriyetleri yönetememe sorununu 6 Şubat depreminden sonra Hatay'da açık bir şekilde gördük. Hatay'da, halkın mülkiyet hakkı ihlal edilerek halka ait olan, halkın mülkiyetinde olan yerler rezerv alan gibi bir garabetle gasbedilmeye çalışılıyor, depremin faturası yine yurttaşa kesiliyor; yine, yurttaşın mülkiyet hakkı gasbedilerek vatandaşa zulmediliyor. Van'da olduğu gibi Hatay, Maraş, Adıyaman'da da rant ve kâr başlıca bir arayış oldu. Deprem kâr ve rant fırsatı olarak görülüyor, maalesef ki gerçek bu. Bizler depremleri bir facia, yaşanan bir afet olarak görmüyoruz; depremleri rant için bir imkân olarak görüyoruz. Oysa sorumluluk almak ve önlem almak için çok fazla acı tecrübe yaşadık. Sadece son yıllarda yaşadığımız 1999 Marmara depremi, 2011 Van depremi ve 6 Şubat Maraş merkezli deprem; onlarca, binlerce yurttaşımızı bu depremlerde kaybettik. Bütün bu depremlerde sorumlular korundu, birkaç müteahhidin dışında ne yönetenler ne iktidarlar ne de belediyeler hiçbir zaman yargılanmadı ve onların sorumlulukları açıkça gizlendi. Bizim bu tecrübeleri İstanbul'un ve bütün Türkiye'nin deprem gerçekliği olarak kabul etmemiz, görmemiz gerekiyor. Peki, yaşanan bütün bu depremlerden sonra ne gibi önlemler alındı? Deprem vergisi getirildi, bu deprem vergileriyle güya önlemler alınacaktı. Yine, depremden kaynaklı oluşan sorunları gidermek için yurttaşa yeni bir yük yüklendi ama deprem nedeniyle toplanan vergiler yine, vatandaş için kullanılmadı. İstanbul'da binlerce bina risk altında; insanların yaşadığı evler, okullar, hastaneler, kamu binaları depreme dayanıksız hâlde. Sağlam olan istisna düzeydeki binalar ise çevresindeki yüksek binalardan dolayı risk altında. Özetle, İstanbul'da yoksul halkın yaşadığı hiçbir binanın güvenliği yok. İstanbul'un bir yüzü sınırsız zenginlik, bir yüzü ise gecekonduya sıkıştırılmış yoksul halk. İstanbul'da kamu yararı değil müteahhitlerin kârı gözetiliyor, güvenli yaşam değil siyasi rant aranıyor. Çözüm şüphesiz ki demokratik ve katılıma dayalı kent yaşamıdır. İnsanların sadece üreten birer makine dişlisi olmadığını kabul etmemiz gerekiyor ve halkın karar alma süreçlerine katılımını sağlamamız gerekiyor. İstanbul'u satılabilir bir bina yığını olarak görmekten vazgeçmeliyiz, milyonlarca insanın yaşam alanı olarak kabul etmeliyiz.

Ve buradan Genel Kurula son olarak şunu belirtiyorum: Bugün partimizin vermiş olduğu araştırma önergesi sadece İstanbul değil yaşanacak bütün depremlere karşı bir araştırma komisyonu kurulmasını öngörüyor, bu noktada destek bekliyoruz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)