GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE YER ALAN ENGELLİ BİREYLERE YÖNELİK İBARELERİN DEĞİŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:97
Tarih:25.04.2013

CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde yer alan engelli bireylere yönelik ibarelerin değiştirilmesi amacıyla hazırlanan ve 436 sıra sayısıyla gündeme alınan tasarının 2'nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan ve bizleri izleyen tüm engelli yurttaşlarımızı ve engelli adayı olan diğer yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısının görüşülmesi ilginç bir tesadüfe sahne oluyor. Yarın Çernobil faciasının 27'inci yıl dönümü. Çernobil faciası ülkemiz sınırlarında olmadığı hâlde ülkemizde pek çok engelli yaratmıştır. Çernobil faciasının tüm dünyaya örnek olması, ibret olması gerekirken, maalesef dünyada ve maalesef, maalesef ülkemizde hâlâ nükleer santral sevdası devam etmektedir ve nükleer santrallerin yaratacağı engelli bireyler hiç mi hiç dikkate alınmamaktadır. Birazdan bu konuya biraz daha detayıyla girmeye çalışacağım.

Değerli arkadaşlarım, her ne kadar "özürlü" veya "sakat" yerine "engelli" demek engelli yurttaşlarımızın sorunlarını çözmeyecek ve engelli haklarına katkı sağlamayacak ise de tanım açısından önemli olduğunu düşünüyorum ve bu vesileyle de olsa engellilerin sorunlarının tartışılmasını önemli buluyorum ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu tasarıyı desteklediğimizi ifade etmek istiyorum. İşte, bu vesileyle ben de çözüm önerilerimiz, yani engelli yurttaşlarımızın sorunları, çözüm önerilerimiz ve çok çok daha önemlisi, yeni engelli kişilerin oluşmaması için neler yapılması gerektiği konusunda da düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben bir hekimim ve koruyucu hekimliğe çok inanırım. Engelli birey oluşumunun önlenmesi, engellilerin tedavi ve rehabilite edilmesinden çok daha kolaydır, çok daha ucuzdur. Bir insanı korursanız, bu insanı tedavi etmekten çok daha ucuza mal edersiniz. Bu ucuzluk, sadece maddi ucuzluk anlamında değil, aynı zamanda manevi ucuzluk ve vücudun da tahrip edilmemesi şeklinde yorumlanabilir.

Peki, engelli birey oluşmasını önlemenin en önemli basamağı nedir diye sorarsanız, bence öncelikle bir anlayış değişikliği oluşturmaktır. İsterseniz işe Hükûmet yetkililerinin söylemlerinden başlayalım. Hükûmet yetkilileri, bakan düzeyine gelmiş olan insanların, "Gözlerin görmediği hâlde sana iş verdik, daha ne istiyorsun?" noktasından, bu engelli yurttaşlarımıza, "Size nasıl daha çok yardım edebilirim." noktasına gelmesi gerekmektedir. İşte, bu anlayış değişmediği sürece, bizler  "sakat" yerine "engelli" demişiz, "özürlü" yerine "engelli" demişiz, inanın hiçbir şey değişmeyecek. Ben de hekimlik yaptığım dönemlerde pek çok engelli insanla bir arada oldum. İnanın, onlar kendilerine "sakat", "özürlü" filan denmesinden çok çok muzdarip değiller, hatta derneklerinin adı Sakatlar Derneği. Kendi kendilerine de özürlü diyorlar, bunu hiç de yadırgamıyorlar çünkü kendilerinin bir özrü olmadıklarını biliyorlar, kendilerinin sakat olmadıklarını biliyorlar. Onlar, onları bu hâle getiren ve onların sorunlarını çözmeyenlerin özürlü olduğunu çok iyi biliyorlar. Onlar, kendilerine yardımcı olmayan, yeni yeni engelli bireyler üretilmesini engellemeyen zihniyetin sakat olduğunu çok çok iyi biliyorlar. O yüzden de onlar bizden çok daha olgunlar. Acılar insanları olgunlaştırır. Hepimiz acı çekiyoruz. Eminim içimizde ailesinde engelli bireyleri olanlar vardır; onlar acının, ızdırabın en demek olduğunu bilirler. İşte, değerli arkadaşlarım, bu acıyı, bu ızdırabı yaşayan insanlar inanın bizden çok daha olgunlar. Onlar bizden sadece basit bir kelime değişikliği yapmamızı istemiyorlar. Onlar diyorlar ki: "Bizim haklarımızı verin. Bize lütfetmeyin, biz, sizin lütuflarınıza muhtaç değiliz. Biz isteyerek bu duruma gelmedik ve bizim bu duruma gelmemiz engellenebilirdi. Bizim engelliler olarak bu duruma gelmemize sağlık sistemleri neden oldu. Hâlbuki, sağlık, Anayasa'da zikredildiği üzere anayasal bir haktır. Sağlığı da devlet, imkânları ölçüsünde vatandaşlarına en iyi şekilde sunmak üzere Anayasa tarafından görevlendirilmiştir. İşte bu görevini yapmayan insanlar bizim engelli haklarımızı hiç olmazsa gasb etmesinler." diyorlar.

Bakın değerli arkadaşlarım, zaman zaman burada bazı rakamlar verildi, 2002 yılında yapılan bir araştırmaya da zaman zaman değinildi. Türkiye Özürlüler Araştırması yapıldı 2002 yılında. Bu araştırmaya göre, Türkiye'de engelli nüfus toplam nüfusun yüzde 12'si yani bir başka deyişle, yaklaşık olarak 9 milyon engelli vatandaşımız var. Bu engelli vatandaşlarımızın ailelerini, sevdiklerini de koyduğunuz zaman ne kadar büyük bir kitlenin bizden hizmet beklediğini anlayabiliriz. Bu kanunun bunlara bu hizmeti götürmeyeceğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Ancak bu kanun dolayısıyla birazdan bahsedeceğim sorunlarımızı, Sayın Bakan da kulak verir dinler ise belki o zaman daha iyi bir şekilde çözme yoluna gidebiliriz.

Engelliler arasında neler var? Ortopedik engelliler; görme, işitme, dil ve konuşma, zihinsel engelliler var. Ama bir şey daha var, bunlardan çok daha fazlası, kronik hastalıklar. Kronik hastalıklar da insanları maalesef engelli yapıyor. Peki, bu kronik hastalıklar yeri geldiğinde önlenebilir miydi? Evet, önlenebilirlerdi. Peki, bu kronik hastalıklara yeterince ilgi gösteriliyor mu? Hayır, gösterilmiyor. Çünkü, kronik hastalıkların tedavisi zor ve pahalıdır.

Daha kürsüye çıkmadan beş dakika önce, beni, Mersin'den, ülseratif kolit ve kron hastalığı olan bireylerin bir araya gelerek kurduğu derneğin yetkilisi aradı ve dedi ki: "Siz engellileri sadece kolu, bacağı olmayanlar olarak mı değerlendiriyorsunuz? Benim de bağırsaklarım sakat. Ben de yirmi dört saatin sadece üç saati ayakta kalabiliyorum ve yüzde 80'e yakın engelliyim. Benim sorunlarımı da dile getirin."

Bu platform, bu kürsü, herkesin sorununun dile getirilmesi gereken ve herkesin de can kulağıyla engellilerin sorunlarına eğilmesi gereken bir platformdur.

Peki, bakın, bu kadar engelli sayısından bahsettik, 9 milyon engelliden bahsettik. Bizim için, hekimler için en önemli olan şey nedir biliyor musunuz? Acaba biz bu engellileri engelleyebilir miydik? Bakın, bir iki rakam vereceğim ve siz de durumun vahametini anlayacaksınız.

Eğer ortopedik engelli iseniz yüzde 73 oranında bu engeliniz önlenebilirdi yani ortopedik özürlü, ortopedik engelli yurttaşlarımızın yüzde 73'ü korunabilirdi. Görme engellilerin yüzde 76'sı uygun tedaviyle birinci basamakta eğer iyi tedavi edilselerdi korunabilirdi. İşitme engellilerin yüzde 67'si, her 3 işitme engelliden 2 tanesi korunabilirdi ama maalesef bunlar elden kaçtı, bunlar gözden kaçtı. Bizler allı pullu helikopterlerle işler yapalım derken çok basit tarama testlerine para yatırmayı ve bunlara hizmet götürmeyi maalesef unuttuk. O yüzden de bizim onlara özür borcumuz var. O yüzden, Hükûmet yetkilileri de on bir yıldır engelliler ordusuna kattığı engelliler için gerçekten insanca özür dilemelidir.

Değerli arkadaşlarım, yukarıdaki rakamlar gösteriyor ki bizim sağlık sistemimiz engelli olmayı önleyemiyor, önleyememiştir de. Hatta tam tersine engelli üretiyor bile diyebiliriz. Neden, biliyor musunuz? Bakın, yine bir rakam vereceğim ve bu rakamları çok iyi hatırlayacaksınız çünkü size bütçe rakamlarımızdan bahsedeceğim. Sağlık Bakanlığı acaba birinci basamakta koruyucu hekimliğe yeterince kaynak ayırıyor mu, ayırmıyor mu? Bunun kararını siz vereceksiniz.

Bakın, 2012 yılında sağlık giderlerimiz yaklaşık 70 milyar lira yani yeni parayla söylüyorum: 70 milyar lira bir sağlık gideri gerçekleşti. Peki, 2013 yılında Sağlık Bakanlığının bütçesi ne kadardı? Sadece 16 milyar lira. Yani diğer harcamalar SGK'dan yapıldı, cepten yapıldı, şuradan buradan yapıldı. 16 milyar lira para ayrıldı. Peki, acaba Sağlık Bakanlığı kendisine ayrılan bu 16 milyar liradan ne kadarını koruyucu sağlık hizmetlerine yani bireylerimizin, yurttaşlarımızın engelli olmasını önleyecek kuruma acaba ne kadar para aktardı? Bakın, Sağlık Bakanlığı pek çok alana para aktardı. Personellere aktardı, efendim, işte, cihazlara aktardı, çeşitli kiralara aktardı. Hatta "T.C." ibaresini kaldırıp indirmek için tabelalara bile para aktardı ama koruyucu hekimliğe aktardığı para 6 milyar lira. Yani 70 milyar lira toplam para harcanıyor, bunun yüzde 10'unu bile koruyucu hekimliğe ayırmıyor. İşte, bu zihniyetle mücadele etmediğimiz sürece, değerli arkadaşlarım, sözcükleri değiştirerek biz engellilerin haklarını hiçbir şekilde koruyamayız.

Peki, bu koruyucu hekimlik bu kadar çok koruyor mu sakatlıkları hakikaten? Bir küçücük örnek vereceğim size değerli arkadaşlarım: Hepinizin çok yakından bildiği bir hastalık. Bu hastalığın adı "kızamık hastalığı." Belki bu salonda, bu Mecliste şu anda bulunan arkadaşlarım hatırlayacaklardır, ben bu kürsüye çıkıp "Kızamık hortluyor, kızamık tekrar kendini gösteriyor. Hekimlerimizin ve sağlık personelimizin katkısıyla kızamık bu ülkeden defedilmişti. Birinci basamağa lütfen para ayırın, kızamık yine geliyor." diye feryat ettiğimde Sağlık Bakanı çıkıp âdeta bize "Hayal görüyorsunuz, yok öyle bir şey." demiş idi. Şimdi, kızamık hastalığı, maalesef, salgın hâle geldi, "Yeni yeni aşılama programlarıyla kızamık salgınını nasıl engelleyebiliriz?" noktasına geldi.

Peki, kızamık engellilik yaratır mı? Hem de en üst düzeyde engellilik yaratabilir. Kızamık virüsü beyne yerleştiğinde "SSPE" denilen, halk arasında "beyin erimesi" denilen bir hastalığa neden olur ve bu çocuklar, maalesef, çok ağır özürlü olur. Bir küçücük aşı ihmal edildiği için, çocuk, kızamık olduğunda bu hastalığa yakalanabilir. İşte, o yüzden koruyucu hekimlik gerçekten çok önemlidir, gerçekten para ayrılması gerekir.

Peki, değerli arkadaşlarım, sağlıktan bu kadar bahsettik. Engelli yaratan başka sektörler var mı Türkiye'de diye baktığımızda, evet, var. Bunlardan bir tanesi mayınlar. Yine, ben hem bu kürsüde hem çeşitli vesilelerle Türkiye'de mevcut olan mayınların derhâl temizlenmesi gerektiğini ve artık engelli bireyleri, mayınlar dolayısıyla, istemediğimizi dile getirmiş idim. Ve biliyorsunuz ki mayınlar ortopedik engellerin en önemli sebebidir ve en kolay önlenebilir sebebidir.

Türkiye Cumhuriyeti bundan dokuz yıl önce bir anlaşmaya imza atarak, Ottawa Anlaşması'na imza atarak şöyle bir söz verdi, dedi ki: "Ben ülkemdeki mayınları on yıl içinde temizleyeceğim." Bir sene kaldı, hâlâ mayınlar olduğu yerde duruyor ve temizlenme olasılığı yok. Bir ara, bu mayınlar üzerinden rant bile elde edilmeye çalışıldı, İsrail'e verildi o topraklar biliyorsunuz, bizim müdahalemizle geri çevrildi ama o mayınlar orada olduğu sürece her üç günde bir, yanlış duymuyorsunuz, her üç günde bir 1 vatandaşımız ya ölüyor ya engelli oluyor. Bakın, o vatandaşlarımıza ödeyeceğimiz tazminatlar, o vatandaşımızı tedavi etmek, acılar, kayıplar, hiçbir şey paraların üstünde değil. Peki, suç mayında mı? Hayır. Birinci suç o mayınları oraya yerleştirende, ikinci suç ise o mayınları temizlemeyende. Peki, başka suçlular var mı? Suçluların sayısını çok artırabiliriz değerli arkadaşlarım. Bunlardan bir tanesi Karayolları. "Duble yollar yaptık, duble yollar yaptık." diye yola çıktınız ama yaptığınız bir tek şey var, o da engelli sayısını artırdınız.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Yalan mı, yalan mı?

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Duble yollar yaparak engelli ve trafik kazası sayısını artırdınız.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Engelli sayısı niye arttı biliyor musun, kayda alındığı için arttı.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Bana inanmıyor iseniz açın, Karayollarının raporuna bakın. O Karayolları raporu size ne söyleyecek? O Karayolları raporu size diyecek ki: "Son on yılda trafik kazaları da arttı, bu sebepten engelliler de arttı."

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Ölümlü kazalar azaldı.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - İşte, iş kazaları da yine engelli yaratan başka bir konu. O da sizin gerçekten yüz karanızdır. Ne zaman iş kazası gündeme gelse, tıpkı nükleer santral gibi o da sizin yüz karanız olacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)