| Konu: | (10/2608, 2609, 2610, 2611, 2612, 2613) Esas No.lu 2025 Yılının Nisan Ayında Ülkemizde Gerçekleşen Zirai Don Olayının Sonuçlarının Araştırılması, Üreticilerin ve Tarımsal Ürünlerin Uğradığı Zararların Tespiti ve Gelecekte Yaşanabilecek Benzer Olayların Etkilerinin En Aza İndirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 76 |
| Tarih: | 15.04.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM AKIN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen sevgili halklarımız; hepinizi DEM PARTİ adına sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Evet, bir don vakasıyla ilgili ortak önergenin tartışılmış olması bizce çok kıymetli. Özellikle don meselesiyle üç ayrı zaman dilimi itibarıyla halklarımızın birçoğunu, çiftçilerimizin birçoğunu yaşamış olduğu mağduriyet nedeniyle buradan geçmiş olsun dileklerimle selamlıyorum.
Evet, bu meselenin, aslına bakarsanız sadece çiftçilerin meselesi değil, 85 milyon yurttaşımızın geleceğiyle ilgili bir konu olduğunu ifade etmek isterim ancak bu konuya girmeden önce bugün özellikle geri çekilmiş olan iklim meselesiyle bunun çok alakalı olduğunu ifade etmek istiyorum. İklim kanunuyla ilgili tartışmalar sırasında özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bizi duymadı, görmedi, dinlemedi, anlamak istemedi ama bugünkü don felaketi nasıl bir iklim bozulması ve kriziyle karşı karşıya olduğumuzu bize tam bir şamar vururcasına gösterdi. Bunun bedelinin çok ağır olduğunu da görüyoruz ancak bu bedeli yaşamak zorunda değildik. Hem dünyanın yürüttüğü siyaset hem de ülkemizde yaşanan siyasetin faturasını maalesef çiftçilerimiz çekiyor. Sakın bunu "kader" diye falan bize anlatmayın; bu bir kader değil. Bu don vakası asla yaşanmak zorunda olan bir vaka değildi, yaşandı ancak bu önlenebilir bir vakaydı. Bunu, havanın ne kadar değişken olduğunu pekâlâ meteoroloji bilimi gösteriyordu ve bu değişkenliğe bağlı tedbir alınabilirdi. Bunlara gireceğim ancak iklim kanunu bu Meclisten geri çekildi, bunun çok önemli bir iş olduğunu düşünüyorum. Toplumsal duyarlılık, itirazlar ve şu anda Meclisteki mevcut AKP, MHP iktidarının bunu geri çekmesi bence toplumsal duyarlılığımıza gösterilen kıymet bakımından iyi bir örnektir diye düşünüyorum. Böyle devam edilmesinde fayda vardır diye de ifade etmek istiyorum. Ancak iklim kanunu bu ülkede tekrar gerçekleşecekse -ki gerçekleşmesi gerekir- bize göre gerçek anlamda iklim kanunu bence öncelikle Tarım ve Orman Bakanlığının dâhil olduğu, Enerji Bakanlığının, Sağlık Bakanlığının dâhil olduğu, komisyonların tartıştığı, bütün yurttaşların ortak olarak bu meselede kafa yorduğu ve geleceğimizi planladığımız; nasıl bir ülkede yaşamak istiyorsak, onun iklimsel, havasal, aynı zamanda toprak ve suyun ilgilendirdiği konuları da tartışabilecek bir zemin sağlanması gerektiğini düşünüyoruz. Aksi takdirde, "İklim kanununu çektik, 3 maddesinin (c) fıkrasını değiştirdik, getirdik." derseniz bu gerçekten sahtekârlık olur. O nedenle, gerçek anlamda bir iklim kanununa ihtiyaç olduğunu bu vesileyle ifade etmek istiyorum ve Genel Kurula şimdi görüşlerimi söylemek istiyorum.
Şimdi, Tarım Bakanı İbrahim Yumaklı "Bu, yaklaşık 36 ilde gerçekleşmiştir." diyor. Oysa, bu, 41 ilde gerçekleşmiş durumda ama sadece 41 ilde değil, bilinen, bilinmeyen birçok vaka var. Mesela, ismi geçmiyor ama şu anda şeker pancarı, arpa dâhil olmak üzere, önümüzdeki dönem de iklimsel olarak şu andaki donun yarattığı tahribatla korkunç zarar görmüş durumda. Biraz önce Sinan Başkan söyledi arıyla ilgili kısmı, daha başka sebepler de olabilir ancak bu bir felakettir, bu felaket karşısında bir toplumsal ortak duyarlılık sağlanması gerekir ve bir olağanüstü dönem ilan edilerek bence hiç kimsenin ayrım gözetmeksizin zararının karşılanması kamusal olarak bizim sorumluluğumuzdadır ve görevimizdedir. Dolayısıyla TARSİM'e bağlı olarak sigortalıların ödendiği, sigortasızların ödenmediği gibi durum doğru değildir. Çünkü bu felaketin sorumlusu olan çiftçiler değildir. Elbette sigorta yaptırmamış olabilirler ama onlar sigorta yaptırmasa bile mevcut bu koşulların mağdurudurlar, sorumluları değillerdir. O nedenle, biz DEM PARTİ olarak, ayrım gözetmeksizin, bu konuda mağdur olan bütün yurttaşlarımızın bedellerinin ödenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Sadece bu mu? Şu anda bizim yaşadığımız durum, aslına bakarsanız... Örneğin, Malatya'dan insanlar arıyorlar, ağaçların kökü bile kurumuş. Ayrıca, don meselesiyle komple inmiş ağaçlar, kırılmış yani gelecek sene için de çok büyük tahribatlar olduğunu söylüyorlar ve tabiri caizse deprem dönemine benzetiyorlar ve deprem döneminde nasıl "Devlet nerede?" diye bağırıyorlarsa bugün de Malatya'daki insanlar, Mersin'deki insanlar, örneğin, Manisa'daki üzüm üreticileri bağırıyorlar ve devletten destek istiyorlar. Bu meseleyle ilgili sadece kendilerinin tuttuğu raporlarla bu meselenin çözülmeyeceğini düşünerek acil ziraat odalarının ve bütün ziraatçıların daha gerçek, bilimsel araştırma yapmasını ve aynı zamanda gözlem ve raporu olmasını da rica ediyorlar. Biz, evet, "Devlet nerede?" diyen insanlarımızın yanında olmak istiyoruz. Biraz önce Sinan Başkanın söylediği gibi Malatya'ya gidiyoruz. Biz de farklı farklı illere yayılarak bu meselenin takipçisi olacağımızı, aynı zamanda yurttaşlarımızla, halkımızla beraber sorunun daha sağlıklı tespiti konusunda çaba sarf edeceğimizi buradan ifade etmek istiyorum.
Sayın vekiller ve değerli halklarımız, bizleri izleyen halklarımız; biz, önümüzdeki dönem açısından bakıldığında, Türkiye'nin özellikle bu tarım politikasının gözden geçirilmesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Bu meseleyle ilgili sadece don meselesi değil aynı zamanda tarım politikası ülkemizde korkunç tahrip edilmiş durumda. Sağlıksız gıdalarla gıda güvenliği ciddi bir şekilde tehlikeye girmiş, yediklerimiz aynı zamanda değişik ülkelere gönderildiğinde maalesef Türkiye'den gelen ihraç edilmiş ürünlerin birçoğu geri dönmekte. Tarım Bakanına soru önergesi veriyorum, diyorum ki: Avrupa'ya gönderdiğiniz ürünler geri gönderildiğinde ne yapıyorsunuz? Cevap verilmiyor. 2 tane Bakanlığımız bu konuda milletvekillerinin sorularına cevap vermiyor; bir tanesi Çevre, Şehircilik Bakanlığı, bir tanesi de Tarım Bakanlığı. Oransal olarak yüzde 1,5 Çevre, Şehircilik Bakanlığının verdiği cevap; Tarım Bakanlığının yüzde 3 civarında ama en iyi cevap verenlerden bir tanesi -o da en iyi diye söylüyorum- yüzde 36 civarında, o da Sanayi Bakanlığı cevap vermiş durumda. Biz bakanların, tabiri caizse, diplomasını yani notlarını bu ülkede hazırlamaya çalışıyoruz ve Meclis Başkanına soracağız, diyeceğiz ki... Gerçek anlamda Meclisin denetlenmesi için bakanların hangisinin ne iş yaptığını, sorularımıza ne kadar cevap verdiğini bu mevcut karnelerinde göreceksiniz ve araştırma önergemizde bunu da sizlerle paylaşmış olacağız.
Devam edeyim sözlerime. Gıda güvenliğinden bahsettik, gerçekten ülkemizde gıda güvenliği bakımından hiçbir tedbir alınmıyor. Alınmadığı gibi aynı zamanda pratik olarak şöyle bir durumla karşı karşıya kalıyoruz: Bu gıda güvenliğini denetleyecek bir mekanizma da kalmamış durumda yani eskiden ziraat odalarımız vardı, başka faktörler vardı ancak bu da şu anda kaldırılmış durumda; biz bunlarda da acilen tedbir alınması gerektiğini düşünüyoruz. Bu vesileyle, özellikle Tarım Bakanlığı ders çıkararak... Önümüzdeki dönemde aynı zamanda başka bir riskle karşı karşıya kalacağımızı ifade etmek istiyorum. Susuzluk bu ülkede en temel sorun hâline gelecek. Başka bir kırım da başka bir problem de bizim gördüğümüz kadarıyla, önümüzdeki yaz döneminde -nasıl don vakasından dolayı sorun yaşamışsak- önümüzdeki dönemde de susuzluktan kaynaklanan korkunç bir gıda problemiyle karşı karşıya kalacağız. Buradan uyarıyoruz: Tedbir alın ve bu tedbirleri almazsanız gelecek bakımından hiçbir projenizin olmadığını, sorumlu olduğunuz ama sorumsuz davrandığınızı ifade etmekten çekinmeyeceğimizi buradan söylemek istiyorum.
Önümüzdeki dönemde -bu çalışmalarımızı biz aslında altı aydır, yedi aydır yapıyoruz- iklimle ilgili aynı zamanda çalışmalarımız sürüyor. Biz aynı zamanda tarımla ilgili çok yoğun bir çalışma yapıyoruz. Buradan şunu söylemek isterim: Bugün Ağrı'da uzun bir çalışma yürütüyoruz, önümüzdeki 27 Nisanda da Muş'ta bir çiftçi buluşması gerçekleştireceğiz. Bütün derdimiz bu ülkede özgün, sermayeye bağlı olmayan, küçük çiftçilerin desteklendiği, kooperatif esasına bağlı olan bir tarım politikasını hayata geçirmektir. Hem Muş'ta hem Van'da hem de ülkenin değişik yerlerinde bu çalışmalarla ülkenin geleceğini yeniden kurtarabilecek... Gerçek anlamda doğal tarıma, doğal üretime, doğal gıdaya, aynı zamanda sağlıklı gıdaya erişilebilecek bir çalışmanın yapılması gerektiğini de buradan ifade etmek istiyorum.
Tedbir olarak -aslında Sinan Başkan söyledi- bizim talebimiz şudur: Bir; şu andaki mağdur olan çiftçilerin mağduriyetinin giderilmesi ve bankalara olan, özellikle Ziraat Bankası ve Halk Bankasına olan hesapların durdurulması, borçlarının silinmesi ve onların yaşamlarını sağlıklı yürütülebilecek bir destek politikasının sürdürülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Aynı zamanda, bu çiftçilere, önümüzdeki süre içerisinde, gördükleri zarar bağlamında da tedbiren başka türlü destekler de verilebilir. Bu destekler pekâlâ birlikte planlanabilir, eğer araştırma komisyonumuz gerçekleşirse bu komisyonun da planları içerisinde bu sağlanabilir demek istiyoruz.
Ben şimdiden kolaylıklar diliyorum. Meclisin böyle ortaklaşmasının belki de bizim tarihimiz bakımından ilk kez yaşanmış olması sebebiyle de ortak bir tutum alınması bakımından da değerli olduğunu düşüyorum.
DEM PARTİ adına hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)