GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Gençlik ve Spor Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:71
Tarih:26.03.2025

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne diyelim, şairin dediği gibi "Sabahın erken saatlerinde selam olsun herkese."

Evet, sevgili vekillerimiz, gerçekten çok zor koşullarda çalışıyoruz ve bizim açımızdan, bu koşullarda bu Meclisi bu kadar değersizleştiren, tamamen Meclisin iradesini gasbeden bir vesayet siyasetinin kabul edilmesi mümkün değil. Bu, aynı zamanda sadece Meclisin bütününe dair bir değersizleştirme değil, doğal olarak Meclis vekillerinin de değersizleştirilmesine sebep oluyor. Bir örneğimiz sadece benim için çok ilginçtir, bu Meclise girmeye çalışan bir vekil polis tarafından engelleniyor ve maalesef, polisin yetkisini aşamayan bir vekil profiliyle karşı karşıya kalabiliyoruz. O nedenle, hepimizi bu bakımdan daha değerli hâle getirmekte fayda var diye düşünüyorum.

Evet, 17 maddeyi görüştük, ben daha çok yürütmeyle ilgili söz almış bulunuyorum, 18'inci maddeyle ilgili.

Biliyorsunuz, ülkemizde çok kaotik bir durum var. Bizim açımızdan bu meseleyi anlamak için tek tek olaylarla ilgili değil veya sorunlarla ilgili değil, bütün olarak nasıl bir sistem karşısında, nasıl bir rejim karşısında olduğumuzu anlamakta fayda var. Biz, uzun süreden bu yana, 2015 yılından bu yana bir olağanüstü rejim inşa edilmeye çalışıldığını ve adım adım kuralsız, kaidesiz, sorumsuz, belirsiz bir siyaset zemininin içerisinde bir tarz otoriter, hatta otokratik bir rejimin inşa edildiğini, bunu da klasik olarak dünyada yaşanmış faşizm deneyimlerine baktığımızda, aynen onun pratik örneklerinin yaşandığını görüyoruz. Bunu böyle devam ettirmek artık mümkün değil çünkü son zamanlarda yaşadığımız olaylar şunu göstermiştir ki AKP iktidarı sürekli kriz yaratarak ve yarattığı krizlerinden siyaseti yönetmeye çalışarak toplumu dizayn etmeye çalışıyor.

Şimdiye kadar, özellikle son yıllarda dış siyasetler vasıtasıyla ülkedeki beka meselesini konu ederek bir konsolidasyon yaptınız ancak gelinen aşamada anlaşılıyor ki siyaseten tükenmişliğe bağlı olarak artık ülkedeki mevcut iç siyaseti dizayn etmeye çalışıyorsunuz; birliktelikler, ortaklıklar ve aynı zamanda demokrasi için mücadele etmeye çalışanlar arasında açık açık bir bölünme siyaseti yapmaya çalışıyorsunuz. Son zamanlarda yaşanan olayların kendisi açık bunu gösteriyor. Neden? Çünkü "kent uzlaşısı" kavramına karşı düşmanlık yapıyorsunuz. Kürtler ile Türkler arasındaki ortaklığa karşı düşmanlık yapıyorsunuz. Birlikte ortak davranmaya çalışan herkese karşı bir düşmanlık yapıyorsunuz.

Somut olarak söylemek gerekirse son on beş günde, özellikle 27 Şubat sonrası açıklanan barış ve demokratik toplum çerçevesinde, Türkiye'nin her tarafında DEM PARTİ, özellikle "Nevroz" meselesini bir toplumsal duyarlılığın oluşturulması bakımından değerlendirdi ve Türkiye tarihinde son yıllarda yaşadığımız en güçlü, en katılımlı ve barıştan yana, demokrasiden yana ve ortak yaşamdan yana, kardeşçe birlikte yaşamaktan yana tepki gösterdi.

Aynı çerçevede, buna bağlı olarak da bir muhalefet partisinin başkanına ve aynı zamanda İstanbul Belediye Başkanına yönelik saldırılar karşısında bütün toplum ayağa kalktı ve bu iki toplumun ortak hikâyesinde aslında birleşilen konu -biri Yenikapı'da miting yaptı, biri diğer belediyenin önünde miting yaptı ama- bunlar arasında ortak konu şuydu: "Bu rejim altında, bu baskı altında yaşamak istemiyoruz."

Sadece bunlar mı? İstanbul Barosuna yapılan, Türkiye tarihinde ilk kez yapılan işlerden bir tanesidir; pardon, 12 Eylülde de yaşanmıştır böyle bir olay.

Sadece o mudur? Daha dün EĞİTİM SEN'in var olan yönetimine bir tarz kayyum atanmıştır; onlar hapse atılmak istenmiştir, ev hapsi yapılmıştır.

Sadece bu mu? Öğrencilere yapılan iş korkunçtur. Öğrenciler demokratik hakkını kullanarak öğretmenlerinin, bir gün önce profesör olan bir insanın ertesi gün lise mezunu hâline düşmesine itiraz etmişlerdir; bu haksızlığa, bu adaletsizliğe itiraz etmişlerdir ve şimdi sokaklardadır.

Bu, şunu gösteriyor: Bu rejim karşısında artık insanlar "Bıçak kemiğe dayandı." diyor ve isyan ediyorlar. Bunu görmeyen bir siyaset bu ülkede meşru olamaz ve meşruiyetini sağlayamaz.

O nedenle, biz AKP iktidarını uyarıyoruz. Gerçekten bu koşullarda bu iktidarı sürdürme şansınız yok. Daha fazla baskıyla, daha fazla otoriterizmle ve aynı zamanda daha fazla şiddetle olmaz.

Bakın, dün İzmir Adliyesi önünde bir vaka oldu. Gözaltına alınan öğrencilerin yanında bulunmak isteyen insanlar, yakınları gözaltına alındı, hiçbir tedbir yapılmadan, savcılık kararı olmadan gözaltı yapıldı ve tutuklanmak istendi. Bizzat polisler hiçbir hukuk kuralı olmadan, savcının kararı olmadan, mahkemenin kararı olmadan fiilî işlem yapar hâle geldi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Devam edin, buyurun.

İBRAHİM AKIN (Devamla) - Yani şunu demek istiyorum: Ülkemiz bir polis devleti hâline getirilmeye çalışıldı, hukuk askıya alındı.

Bizim gördüğümüz şudur: Bu mevcut koşullarda anayasasızlık ilan edilmiştir, "yurttaşlık" lafı ortadan kaldırılmıştır, yurttaşların hakkını savunacak bir sistem bulunmamaktadır; bu otoriter sistem bir kişinin iki dudağı arasında sürdürülemez.

O nedenle, hem Meclisin çalışma sisteminden hem ülkenin toplamından bu meselenin böyle yürütülemeyeceğini artık anlayalım, gerçek anlamda demokratik bir süreci örgütleyelim. Biz, son zamanlardaki umut verici bu durumu değerli buluyoruz. Bütün insanlarımızın -farklı farklı siyasal görüşlerde olabilirler ama- sokağa kendini ifade etmek için çıkmış olmaları kıymetlidir. Bize itiraz etseler bile bu rejim karşısında mücadele etmelerinin kıymetini biliyoruz ve dolayısıyla Türkiye'nin demokratik siyasete dönmesi gerektiğini, bu otoriter, baskıcı rejimden kurtulması gerektiğini düşünüyoruz ve artık anayasal düzene dönelim diye teklif ediyoruz.

Sağ olun, var olun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)