Konu: | Gençlik ve Spor Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 70 |
Tarih: | 25.03.2025 |
CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç saat içerisinde Meclis yerleşkemizin girişinde yaşanan olaylar asla kabul edilemez ve en üst seviyeden özür dilenmelidir. Meclisin kapılarının, Meclise açılan yolların kapatılması, milletvekillerinin Meclise girmesinin engellenmesi ve üstüne üstlük "Milletvekiliyiz." demelerine rağmen oradaki polis müdürlerinin kale almaması, âdeta direktif vermesi, "Başka kapıya gidin." demesi asla kabul edilemez. Bunu sadece oradaki polis müdürlerinin işgüzarlığı veya İçişleri Bakanının, Valinin bir ihmali gibi değerlendiremeyiz. Burada, aslında 2017 Anayasa değişikliğinden sonra Meclisin siyasi ağırlığının azaltılması, âdeta yok edilmesi ve siyasi güç merkezinin saray olmasının çok büyük etkisi vardır. (CHP sıralarından alkışlar) Biz, darbe gününde, darbe olduğu sırada -Meclise koşmuş milletvekillerinden birisiyim- Genelkurmay kavşağında çatışmalar sürüyordu, çatışmalar vardı ama orada güvenlik güçlerinin arasından güvenle geldik ve Mecliste görevimizi yaptık. O sırada Meclisi açarak darbeye karşı olduğumuzu ve darbeye karşı olmak gibi bir görevimiz olduğunu, iktidar/muhalefet fark etmez, asla bu darbeye boyun eğmeyeceğimizi söyleyerek tüm Türkiye'ye, içlerinde "Acaba kim kazanır, kimden yana tavır alayım?" diye düşünenlere de Meclisten çok net, çok açık bir cevap vermiştik.
Değerli arkadaşlar. bakın, bunlar adım adım taşları döşenen otoriter rejimdir. Türkiye bir otokrasiye savrulmuştur, bir tek adam rejimine savrulmuştur ve o tek adam iktidarını koruyabilmek için her şeyi göze almaktadır. Öyle bir iktidar kaygısıdır ki rakiplerinden korkmaktadır, rakiplerini talimatlandırdığı mahkemelerle saf dışı bırakmaya çalışmaktadır. Bizim açımızdan, Ekrem İmamoğlu'na yapılan müdahalenin, darbe girişiminin tanımı sadece budur çünkü çeşitli iddialar olabilir, çeşitli suç isnatları olabilir. Elbette ki Cumhurbaşkanı adayı olmak, Tayyip Erdoğan'ı yenmeye en yakın kişi olmak, Türkiye'nin gözdesi olmak suç işleme özgürlüğü vermez ama o kişiyi kaçacak diye tutuklarsanız bu olmaz, bu demokrasiye darbe olur. Bakın, bir hukukçu olarak söylemeliyim: Rüşvet, ihaleye fesat karıştırma suçları öyle gizli tanıklarla "Öyle düşünüyorum." "Öyle duydum." "Ben ihaleyi alamadım ama öbürüne o nedenle vermişler." gibi isnatlarla yürütülemez. Elinizde devlet, elinizde her olanak var; dinleme dâhil, teknik takip dâhil her şey var; şimdi, bütün bunları yapmışsınız, bulamamışsınız. İstanbul Büyükşehir Belediyesinde birim zamanda 300'ün üzerinde müfettiş çalışıyor; her yerine bakmışsınız, her yerini incelemişsiniz, her dosya Sayıştay denetiminden defalarca geçmiş. Şimdi, "rüşvet" dediğiniz, "ihaleye fesat" dediğiniz suçlar belgeyle yapılır; sebepsiz zenginleşmenin belgesi olur, tapusu olur, para hareketleri olur, bunlarla yargılarsınız. Yani şu anda bir kişi tutsa dese ki "Ekrem İmamoğlu dışarı çıkarsa delil karartır." buna hiçbir hukukçu inanmaz. Dolayısıyla burada Ekrem İmamoğlu'nu saf dışı bırakma çabası var, korkusu var; korkuyorsunuz ve korktuğunuz için de darbe yapacak kadar gözünüz dönmüş; işin özeti budur.
Değerli arkadaşlar, bakın, bir nokta çok önemli: Biz bu darbeye karşı direniyoruz, direnmeye devam edeceğiz. Cumhuriyet Halk Partililer ama sadece onlar değil; demokrasiye inananlar, bu otoriter rejimin, tek adam rejiminin eninde sonunda bir monarşiye dönüşeceğini görenler yani cumhuriyete inananlar; şu Meclisin, Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal'in kurduğu şu Meclisin millî iradenin temsil edildiği en güçlü siyasi merkez olması gerektiğine inananlar ve millî iradenin bir kişiyi koltukta tutmak için böylesine itilip kakılmaması gerektiğine inanan milyonlar alanlardayız, alanlarda olmaya devam edeceğiz; sokaklarda olacağız, tarlalarda olacağız, fabrikalarda olacağız, yaşamın her yerinde olacağız ve siz de buna alışacaksınız. Demokrasiler "Ne yapalım canım, bırakın, yargısal süreci izleyelim." deyip vatandaşların bir kenara çekildiği ve siyasi rakiplerinizin cezaevlerine atılıp yıllarca iddianame bekletildiği bir sistem değildir, böyle bir sistem olmayacaktır da. Dolayısıyla biz alanlarda olmaya devam edeceğiz ama tehlikeli bir oyun oynuyorsunuz, tehlikeli bir oyunun içerisindesiniz. Yedi günde -biraz önce söyledim, düzeltemezsiniz- hiçbir polis memurumuzun şükür ki burnu kanamamıştır, gösteriler son derece barışçıldır ve şiddet içermemektedir. Elbette ki milyonların katıldığı gösterilerde provokatörler de olabilir ama o provokatörleri ayıklamak, bir kenarda tutmak, etkisiz hâle getirmek elbette ki Hükûmetin, devletin işidir; bunu yapıyorsanız biz zaten iktidarın yanındayız ama gençleri, sokağa çıkan, ODTÜ'den yürüyen, Hacettepe'den gelen, İstanbul Üniversitesinden gelen gençleri "Bunlar provokatördür, marjinaldir." diye etiketlemeyi asla kabul etmiyoruz. Marjinal sizsiniz, siz azınlıktasınız. (CHP sıralarından alkışlar) Sizler Türkiye'nin gündeminin dışına düştünüz. Sizler koltuğunuzu korumak için her şeyi göze alan siyasetçilersiniz ama gençler Türkiye'nin gerçek sahipleri; onlar açlıkla, yoksullukla, harçlıklarıyla geçinememekle, kitap alamamakla, yurt bulamamakla ve daha da önemlisi Türkiye'de bir gelecek hayali kuramamakla sınanan gençler ve onlara biz Türkiye'de hiçbir şey veremiyoruz; karşı çıktıklarında, Ekrem İmamoğlu'na ve demokrasiye sahip çıktıklarında da dönüp "Marjinal bunlar." deyip -Cumhuriyet Halk Partisinin oradaki konuşmalar bittikten sonra- tek tek gaz sıkılıyor, su sıkılıyor, orantısız şiddet uygulanıyor, burunlar kırılıyor, gözler yaralanıyor, bacaklar kırılıyor ve ondan sonra başlıyor bir tutuklama, gözaltı. Ve Cumhurbaşkanından başlayarak gençleri peşinen suçluyorsunuz, ateşle oynuyorsunuz. Gençleri anlayın, sokağa çıkanları anlayın; insanların niye demokrasi talep ettiklerini, niye adalet talep ettiklerini ve bu ülkede niye her dakika adaletsizliklerden neredeyse 86 milyonun tamamının şikâyet ettiğini anlamaya çalışın. Her birinizle tek tek konuşsak "Türkiye'de adalet yok." dersiniz, siz de bu hâldesiniz. Dolayısıyla bu koşullar altında bunu anlamak yerine ateşle oynayıp gençleri, alandakileri, sokaktakileri peşinen terörist ilan edip onları toplamaya başladığınızda gideceğiniz yer faşizmdir ve bu olayların arkasını alamazsınız. Bizim demokrasiye, toplumsal barışa ihtiyacımız var ama bunu yapmadıkça da maalesef Türkiye kaosa gidiyor. Bakın, ağır bir ekonomik bedel ödüyoruz, çok ağır bir ekonomik bedel ödüyoruz. 26 milyar dolarımız gitti üç günde. Niye? Çünkü beyefendi Ekrem İmamoğlu'ndan hoşlanmıyor, onun kendisini koltuğundan edeceğini düşünüyor, "Hapse atın." diyor. Yollamış savcıyı, savcı da "Merak etmeyin efendim." diyor ama toplaya toplaya topladıkları deliller bunlar işte.
Zaman çok hızlı akıyor. Bakın, bir Şehzade Camisi provokasyonu var Saraçhane'de. Dün Saraçhane'de Şehzade Camisi'nde iftar açılacağı bilgisi bize geldiğinde biz bundan hiç rahatsız olmadık, tek düşündüğümüz şuydu: Saraçhane'de toplanan, bizim toplantımıza gelen vatandaşlar ile iftar yapacak vatandaşlarımız arasında acaba istemediğimiz şeyler olur mu? Ve biz orada dedik ki: "Biz CHP olarak elimizden geleni yapacağız." Valiyle böyle görüştük biz, "Zabıtalar, Cumhuriyet Halk Partisi örgütleri emrinizdedir, yeter ki hiç kimseye zarar gelmesin, orucunu açan da rahatça açsın, oradaki demokratik hakkını kullanan da rahatça kullansın." dedik. Ama ne oldu? Bir provokasyon, efendim, indir kaldır: "Camiye zarar verdiler." Bu yalanlara başvurmayın. Bakın, Gezi'de bunu yaptınız, sonra bunu yapanların FETÖ'cü olduğunu söylediniz, açıkta bıraktınız. Kabataş yalanı da böyle, "Camide içki içtiler." yalanı da böyle. Ve bizim arkadaşlarımız, bizim İBB'nin zabıtaları camide bir provokasyon yapılmasın, caminin içerisine şişeler konulmasın diye nöbet tutuyorlar dışarıda; onlara polis orantısız şiddet uyguladı, gaz sıktı, uzaklaştırdı ve ondan sonra da camide ne hazırlıklar yaptılar bilmiyoruz. Ateşle oynamayın, bu halkın sinir uçlarıyla oynamayın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
MURAT EMİR (Devamla) - Ülkemizin bu sorunlardan kurtulmasının yegâne yolu toplumsal barıştır, demokrasidir, adalettir. Bundan uzaklaştığımız sürece, Türkiye'yi tek adam rejimine böylesine terk ettiğiniz sürece milletvekilleri Meclise giremez, Meclisin ağırlığı düşer. "4 bin." derler, 4 bini oylarsınız; "Asgari ücret 20 bin lira." derler, 20 bin lirayı oylarsınız; emekli maaşını 14.500 lira takdir ederler, onu oylarsınız; âdeta elleri inen kalkan piyonlara dönersiniz; buna izin vermeyin, Meclisi de koruyun, adaleti de koruyun ve bu adaletsizliklere karşı çıkın
Bir şey daha. Çevik Kuvvetin özellikle kask numaraları olmadan müdahale ettiğini görüyoruz. Polis müdürlerine kanunsuz emir veriliyor ve polis müdürleri çok rahatsız çünkü bir gün bunun hesabının sorulmasından korkuyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT EMİR (Devamla) - Buradan uyarıyorum kanunsuz emir veren Valiyi: Bu polis müdürlerini, kask numaraları olmayan Çevik Kuvvet güçlerini görev başına getirmeyin; Çevik Kuvvete "Kask numaralarınızı kaldırın, ona göre canınızın istediği gibi su sıkın, gaz sıkın." demeyin, suç işlemeyin; bu suçların eninde sonunda hesabını verirsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)