| Konu: | Siber Güvenlik Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 63 |
| Tarih: | 05.03.2025 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle siber güvenlik yasasının Türkiye'ye gerekli bir yasa olduğunu ifade etmek isterim ancak bu yasanın içinde kişisel haklarla ilgili birtakım sıkıntıların olduğunu ifade etmiştik. Bunlar konusunda birtakım değişiklikler olacağı bilgisi kulağımıza geldi; inşallah da doğrudur ve yasa inşallah vatana, millete, devlete hayırlı olacaktır.
Sayın milletvekilleri, izniniz olursa, yaklaşık yüz kırk yüz elli gündür yaşadığımız, önceleri bir isim bulamadıkları ama daha sonradan "Terörsüz Türkiye" diye adlandırdıkları bu son süreçle ilgili birkaç cümle etmek istiyoruz.
Şimdi, önce, terör örgütünün kendini feshetmesi ve şartsız silah bırakmasıyla ilgili yapılan bir çağrı üzerine başlayan bir süreç bu. Daha sonra, İmralı, Kandil, çeşitli mektuplar; bu vesileyle bu sürecin yeni bir aşamasına gelindi ve sonuçta İmralı'daki teröristbaşından bir mektup çıktı. Bu süreç içerisinde gerek İYİ Parti olarak biz gerek bazı başka çevreler acaba hangi pazarlıkların yapıldığı noktasında birtakım sıkıntıları dile getirince iktidar tarafı kesinlikle hiçbir pazarlığın olmadığını ve herhangi bir şart ileri sürülemeyeceğini ifade etti durdu. Sonunda mektup ortaya çıktı. Mektuba baktığımızda, örneğin, ayrı ulus devletten vazgeçilmesi gibi bir cümle sanki yeni söylenmiş gibi ve İmralı'daki teröristbaşının artık Türkiye'den toprak talebinin bundan sonra olmayacağı şeklinde takdim edildi. Oysa baktığımız zaman, teröristbaşı ve KCK 1999'dan beri aynı şeyi söylüyor, farklı bir şey söylemiyor; sanki bu cümle yeni literatürlerine girmiş, sanki Türkiye'den toprak taleplerinden bu "Terörsüz Türkiye" sürecinde yeni vazgeçilmiş gibi bir hava, bir illüzyon yaratılıyor. Ne diyor? "Tekçi cumhuriyet" diyor, kendini temize çıkarıyor; yani "Bu süreç benim kabahatim değil, yüz yıllık cumhuriyetin tekçi anlayışı ve bir anlamda Kürtlere karşı ırkçı yaklaşımı bizi teröre mecbur etti." demek istiyor ama aynı mektupta, iki yüz yıllık bir süreçten bahsediyor yani Osmanlı Dönemi'nde de bu sorunların var olduğunu ifade ediyor. Yani Osmanlı Dönemi'nde de tekçi bir anlayış yoktu; önce onu ifade etmek isterim. Yalnız, Cumhuriyet Dönemi'ndeki, aslında iftiraen ortaya koyduğu cümle, tekçi anlayış ve terörün sebebi olarak tekçi anlayışın gösterilmesine cumhuriyeti kuran, cumhuriyetin devam etmesinde büyük emekleri olan Cumhuriyet Halk Partisinden de bir tepki gelmemesi, tam tersi bu mektuba destek verilmesi bizleri hem üzmüş hem şaşırtmıştır.
Şimdi, gelelim cumhuriyetin tekçi anlayışına. Çeşitli isyanlar oldu; mesela, Şeyh Sait İsyanı oldu, mesela, Seyit Rıza İsyanı oldu. Cumhuriyet bunların üstüne gitti ve bu isyancıların cezasını verdi ve devleti korudu ama cumhuriyet, Yozgat'taki Çapanoğlu İsyanı'nın da üstüne gitti. Yani tekçi bir anlayış yok isyanları bastırmada ve Çapanoğlu özbeöz Türkmen bir aileydi. İsyan sebepleri incelendiğinde Millî Mücadele'yi anlamamak, halifeye sadakat ve nüfuzunu kaybetme korkusu diye geçer kaynaklarda. Alın, Şeyh Sait İsyanı'nın üstüne koyun, aynı şey yani cumhuriyet, devlet isyanları bastırmak zorundadır çünkü kendisini korumak zorundadır. Cumhuriyet Dönemi'nde Kürtlerin uğradığı, kendi başlarına uğradığı yani sadece Kürtlere mahsus bir zulüm asla söz konusu değildir; tam tersi, Kürtler, Kürtler olduğu gibi Türkiye'nin diğer etnik grupları da Cumhuriyet Dönemi'nde en güzel günlerini yaşamışlardır. Bir devlet düzeni kurulmuştur; tahsil almışlardır, ekonomi düzelmiştir. Bunlara baktığınız zaman, coğrafyadaki, Suriye'deki, Irak'taki, İran'daki Kürtler içerisinde en rahatı bizim kendi Kürtlerimizdir, Türkiye Kürtleridir. Molla Mustafa Barzani vaktiyle "Keşke Türkiye Kürtleri kadar hakkımız olsa ve biz isyan etmeseydik." demiştir. Şimdi, hangi yüzle ve hangi cesaretle siz Türkiye Cumhuriyeti devletini suçluyorsunuz? Sonra, bu sürece bakıyoruz, bir şey yok. Hükûmet tarafı bir başka şey söylüyor, efendime söyleyeyim, örgüt başka şey söylüyor; Hükûmet tarafı "PKK-PYD'yi de YPG'yi de kapsar." diyor, örgüt "Kesinlikle kapsamaz." diyor, PKK-PYD yetkilileri "Bu çağrıyla bizim uzaktan yakından bir ilgimiz yok, bizi kapsamıyor." diyor. Arkasından, mektubun dışında bir "demokratik haklar" ve "hukuki güvence" cümleleri giriyor; kimse bunu açmıyor. Nedir bu demokratik haklar? Nedir hukuki güvence? "Barış, kardeşlik..." Ya, bu nasıl olacak, bunu biraz açın. Biz, bu konudaki şüphelerimizi söylediğimizde örgüt tarafı sesini çıkarmıyor, Hükûmet tarafı reddediyor fakat birdenbire Sayın Binali Yıldırım kendini herhâlde tutamıyor ve ağzından dökülüveriyor. Ne diyor? "Vatandaşlık tanımı değişebilir." diyor. Ne diyor? "Belediyelere daha çok yetki verilmeli." diyor yani bu kapalı kapılar ardında konuşulanları ifade ediyor. Bazı çevreler acaba bu DEM PARTİ ile AK PARTİ arasında Sayın Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı noktasında üçüncü dönemine yönelik bir kolaylık sağlanması gibi bir alışveriş mi var derken Sayın Binali Yıldırım aynı konuşmasında üçüncü cümle olarak da bunu telaffuz ediyor, "Tekrar aday olabilmeli, bunun önü açılmalı." diyor. Binali Yıldırım'ın görevi ne? Türk Devletleri Aksakalı yani bizim Aksakalımız. Türk Devletleri Aksakalının Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'ndaki Türklüğü zafiyete uğratmasını Türk devletlerine nasıl anlatacak, ben onu merak ediyorum.
Bu son derece mahzurlu ve ülkenin zararına olan bir süreçtir; biz İYİ Parti olarak buna karşıyız. Aynı zamanda, buna neden karşıyız? Bu, anayasa değişikliklerini ihtiva edecek bir çalışmadır. Milletin kimliğini bu Parlamento tespit edemez, milletin kimliğinin ne olacağına bu Parlamento karar veremez; böyle bir hakkı yok. Eğer referanduma giderse o zaman ne olacak? O zaman daha kötü bir durum ortaya çıkacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çirkin, lütfen tamamlayın.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum efendim.
Millete kendi kimliğini oylatacaksınız. Dikkatinizi çekiyorum, yani bu millet -ki referandumdan yüzde 90 ret yiyecek bu değişiklik- çok kimlikliliği reddederse sanki Kürtlerin kimliğini reddetmiş olacak; hâlbuki böyle bir şey yok. Milleti buna mecbur edemezsiniz, buna hakkınız yok ve İYİ Parti olarak bu sürecin karşısında duracağız ve elimizden geleni yapacağız. Hiç kimse de bu süreçten umutlanmasın; ne ana dilinde eğitim ne çok milletli devlet, bunun ikisini de hiç kimse, hiçbir örgüt, hiçbir parti hayal bile etmesin.
Teşekkür ediyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL Partisi sıralarından alkışlar)