Konu: | Siber Güvenlik Kanunu Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 62 |
Tarih: | 04.03.2025 |
CHP GRUBU ADINA AŞKIN GENÇ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Siber Güvenlik Kanunu Teklifi'nin birinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle şunu açıkça ifade etmek isterim ki biz bu teklifin genel amacı olan siber güvenliği sağlama ihtiyacına karşı değiliz. Ülkemizin dijital dünyadaki gücünü artırmak ve millî güvenliği korumak elbette önemlidir. Ancak bunu yaparken bireysel hak ve özgürlükleri feda eden, keyfî yetkiler dağıtan ve denetim mekanizmalarını ortadan kaldıran bir anlayışa karşı çıkıyoruz. "Güvenlik" adı altında bireylerin özel hayatının korunması ilkesini yok sayan ve hukukun üstünlüğünü tehdit eden bir düzenlemeyi kabul etmemiz mümkün değil. Bu kanunun gerekçesi, Türkiye'nin siber tehditlere karşı daha dirençli hâle getirilmesi olarak sunulmaktadır. Ancak şunu açıkça ifade etmek gerekir ki gerçek güvenlik baskıyla değil hukukla sağlanır. Bu yasa teklifi, ülkemizi siber güvenlik konusunda daha dirençli hâle getirmek yerine, merkeziyetçi bir denetim mekanizması kurarak yürütme organına sınırsız yetkiler vermektedir. Eğer bir ülkede güvenlik gerekçesiyle özgürlükler askıya alınıyorsa orada güvenlik değil otoriterleşme vardır.
Bu teklif, kapsamı itibarıyla kamu kurumlarından özel sektöre, bireylerden uluslararası teknoloji şirketlerine kadar geniş bir yelpazeye müdahale yetkisi tanımaktadır. Ancak bu yetkiler hangi denetim mekanizmasına tabi olacak, hangi koşullarda sınırlandırılacak ve kötüye kullanım nasıl önlenecek, işte, burada ciddi belirsizlikler ve hukuki sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bir hukuk devletinde yetkiler öngörülebilir ve hesap verebilir olmalıdır. Ancak bu teklif, Siber Güvenlik Başkanlığını geniş bir denetim yetkisiyle donatırken Başkanlığın faaliyetlerini sınırlandıran, denetleyen veya hesap sorulmasını sağlayan herhangi bir mekanizma sunmamaktadır. Özellikle, kritik altyapılar ve siber tehditler konusundaki tanımlar muğlak bırakılmıştır. Hangi bilişim sistemlerinin kritik altyapı sayılacağı tamamen yürütme organının takdirine kalmıştır. Eğer bir şirketin bilişim sisteminin kritik altyapı olup olmadığına idare karar veriyorsa bu sistemin denetimi nasıl sağlanacaktır? Bu yetkinin keyfî bir şekilde kullanılmayacağını kim garanti edebilir?
Bu kadar kapsamlı bir yasa teklifinin etki analizinin yapılmamış olması yasama sürecinin ciddiyetine gölge düşürmektedir. Bir düzenlemenin toplumsal, hukuki ve yönetsel etkileri değerlendirilmeden yasalaştırılması ileride ciddi sorunlara da yol açacaktır. Kanunun uygulanmasının devlet kurumları arasındaki yetki dağılımına, bireylerin temel haklarına ve hukuk sistemine nasıl yansıyacağına dair hiçbir somut değerlendirme yapılmamıştır. Yasaların öngörülebilir olması gerekir ancak bu teklifin hangi sonuçları doğuracağına dair hiçbir analiz bizlere sunulmamıştır.
Bu teklifin getirdiği bir başka önemli risk ise bireylerin mahremiyetine ve ifade özgürlüğüne yönelik tehditlerdir. Eğer Siber Güvenlik Başkanlığına mahkeme kararı olmadan kişisel verileri izleme ve internet üzerindeki içerikleri siber tehdit olarak değerlendirme yetkisi verilirse bu yetkilerin nasıl denetleneceği ne yazık ki belirsizdir. Bugün "siber tehdit" kavramının nasıl tanımlandığı belli değilken yarın Hükûmeti eleştiren herhangi bir içerik veya kamuoyunda tartışma yaratan bir haber de siber tehdit kapsamına alınabilir.
Son dönemde teğmenlerimizin hukuksuzca ihraç edilmesi, devletin güvenlik politikalarının hukukun üstünlüğüne mi yoksa keyfî uygulamalara mı dayanacağını gösteren en net örneklerden biridir. Bu ihraçlar sadece bireysel mağduriyetler değil Türkiye Cumhuriyeti'nin temel değerlerine, ordunun ruhuna ve Atatürkçü düşünceye yapılmış açık bir saldırıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde "Mustafa Kemal'in askerleriyiz." diyerek yemin eden 5 teğmenimizin disiplinsizlik bahanesiyle ihraç edilmesi Türk Silahlı Kuvvetlerinin karakterine yönelik bir müdahaledir. Atatürk'ün kurduğu orduda Atatürk'ün adını anmanın suç sayılması hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği bir çarpıklıktır. (CHP sıralarından alkışlar) Bu olay, devletin yetki kullanımında hukuki güvenceyi ne kadar göz ardı edebildiğini, hukukun yerine keyfiyetin geçebildiğini gösteren bir kırılma noktasıdır. Bugün hukukun üstünlüğünü koruyamazsak disiplin bahanesiyle subayları tasfiye eden anlayış yarın siber güvenlik bahanesiyle gazetecileri, akademisyenleri, muhalifleri susturabilir. Bu, sadece 5 teğmenin değil bütün bir neslin, Türk gençliğinin değerlerine sahip çıkma hakkının gasbedilmesidir. Eğer bugün subaylar ordudan atılıyorsa yarın Siber Güvenlik Başkanlığının denetimsiz yetkileriyle muhalif gazeteciler, akademisyenler, iş insanları ve vatandaşlar dijital bir disiplin mekanizmasına tabi tutulabilir; "güvenlik" kisvesi altında hukuksuz fişlemelerin, baskıların ve cezalandırmaların önü açılabilir. Bizler siber güvenliğin güçlü olmasını istiyoruz ancak bu bahaneyle hukuk devletinin temellerini sarsacak yetkilerin dağıtılmasına da karşı çıkıyoruz. Eğer devlet gerçekten güvenliğini sağlamak istiyorsa önce kendi kurumlarındaki hukuksuzlukları ortadan kaldırmalıdır. Önce ifade özgürlüğünü cezalandıran yargı kararlarını ortadan kaldırmalıyız çünkü hukuku yok sayarak kurulan bir güvenlik düzeni güvenlik üretmez, sadece ve sadece baskıyı artırır.
Değerli milletvekilleri, bugün burada yalnızca bir yasa teklifini görüşmüyoruz, devletin hukuka mı yoksa keyfiyete mi dayanacağını da tartışıyoruz. Teğmenlerimizin hukuksuzca ihraç edilmesine karşı olduğumuz gibi Siber Güvenlik Başkanlığına verilen denetimsiz yetkilere de aynı gerekçeyle karşıyız. Eğer gerçekten millî güvenliği sağlamak istiyorsak önce hukuki güvenliği sağlamalıyız.
Özetle, bu teklif, teknik olarak yetersiz, hukuki güvence açısından eksik ve demokratik denetim mekanizmalarından yoksun bir düzenlemedir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye'nin siber güvenlik konusunda daha güçlü hâle gelmesini elbette istiyoruz. Ancak bunu yaparken uluslararası normlara uygun, birey haklarını koruyan ve Meclis tarafından denetlenen bir modelin hayata geçirilmesi gerektiğine de inanıyoruz. Eğer gerçekten güçlü bir siber güvenlik altyapısı oluşturulmak isteniyorsa kamu kurumlarının veri güvenliği açıkları kapatılmalı, Türkiye'nin yerli teknolojilere yatırım yapması sağlanmalıdır. Bunlar yapılmadan sadece yetki genişleterek ne yazık ki güvenlik sağlanmaz. Güçlü siber güvenlik güçlü hukukla olur. Bizim önerimiz net: Siber Güvenlik Başkanlığının yetkileri Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kontrol edilmelidir. Demokratik bir hukuk devletinde, yürütme organına verilen geniş yetkilerin yasama organı tarafından denetlenmesi şarttır. Bu denetimi sağlayacak mekanizmalar oluşturulmalı ve Başkanlığın faaliyetleri şeffaf bir şekilde takip edilmelidir. Mahremiyet hakkını ihlal edecek geniş yetkiler sınırlandırılmalı ve bireylerin özel hayatı korunmalıdır. Kişisel verilerin korunması anayasal bir haktır. Mahkemeye dayanmayan keyfî veri, erişim yetkileri ne yazık ki kabul edilemez. Veri güvenliği ve kamu şeffaflığı artırılmalı, vatandaşların devlet eliyle fişlenmesinin önü açılmamalıdır. Devletin veri güvenliği sağlamakla yükümlü olduğu düşünüldüğünde öncelikle kamu kurumlarının kendi açıklarını kapatması gerekmektedir. Devlet vatandaşını korumalı, vatandaşına karşı asla bir gözetim mekanizması kurmamalıdır. Eğer bu düzenlemeler yapılmazsa bu yasa siber güvenlik değil ne yazık ki dijital kontrol yasasına dönüşecektir.
Son olarak tekrar vurgulamak istiyorum: Biz ülkemizin bu konuda güçlendirilmesini destekliyoruz ancak Başkanlığa verilen sınırsız yetkilere, keyfî denetim mekanizmalarına ve hukuki belirsizliklere karşıyız. Eğer bu yasa vatandaşların haklarını gözeterek Meclisin etkin denetimi altında olacak şekilde düzenlenirse elbette destekleyeceğiz ancak bu hâliyle kabul edilebilir bir düzenleme değil bireysel hakları tehdit eden bir yasadan ibarettir.
Sözlerimin sonuna gelirken, son günlerde yaşanan gelişmeler, iktidarın; eleştiren, sorgulayan, muhalif olan yani kısaca kendinden olmayan herkesi susturma çabalarının geldiği noktayı açıkça gözler önüne sermektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen tamamlayın.
AŞKIN GENÇ (Devamla) - Beykoz Belediye Başkanımız Alaattin Köseler'in tutuklanması bir süredir belediye başkanlarımıza yönelik başlatılan sistematik operasyonların yeni bir halkasıdır. Milletin iradesiyle seçilmiş belediye başkanları hukuk dışı operasyonlarla, siyasi kumpaslarla itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Bir yandan yargının bağımsız olmadığı bir sistem yaratılıyor, diğer yandan muhalefeti sindirmek için mahkemeler birer siyasi araç olarak kullanılıyor. Seçim sandığında kaybedenler farklı yollarla milletin iradesine darbe yapmaya çalışıyor ancak buradan açıkça söylüyorum: Türkiye'yi bu antidemokratik kuşatmadan kurtaracak olan milletin ta kendisidir. Hodri meydan, sandığı getirin, milletin tercihine güvenelim; Türkiye'nin geleceğini yargı sopasıyla, kumpaslarla, hukuksuzluklarla değil milletin iradesiyle belirleyelim.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)