| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 85 |
| Tarih: | 29.03.2012 |
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerimiz üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlar, bugün gündeme getirmeye çalıştığımız konu, sizin de seçim sırasında meydanlarda ve bugün milletvekili olarak hepinize telgrafla, telefonla veya sosyal medya aracılığıyla iletilen bir konu. Herkes yakından biliyor, kamuoyunda emeklilikte yaşa takılanlar olarak bilinen bu kesim, bugün oldukça mağdur, hatta mağdurdan öte perişan konumda. Bunların mağduriyetleri ve perişanlıkları iş bilmezliklerinden, iş göremezliklerinden değil, bunların perişanlığı, bu Mecliste tıpkı AKP Grubunun yaptığı gibi sonuçlarını düşünmeden "Çoğunluğumuz vardır." mantığıyla çıkarılan bir yasa sonucu. Bu Yasa, kamuoyunda 4447 sayılı Yasa olarak bilinen ve kısa adı "İşsizlik Sigortası" olarak anılan ama uzun adını söylemeyeceğim neredeyse bir dakikadan fazla zamanımı alır, emeklilikte yaşı kademeli olarak yükselten bir kanun. Kanunun görüşmeleri 12 Ağustos 1999 tarihinde başlamıştı ve 25 Ağustos 1999 tarihinde sona ermişti. Daha sonra bu kanun 8 Eylül 1999 tarihinde yürürlüğe girdi. Adı her ne kadar İşsizlik Sigortası Kanunu olarak başlıyorsa da yasa, çalışanların emeklilik yaşlarını, emekli olma koşullarını yeniden düzenleyen bir yasaydı. O gün getirilen düzenlemeyle emeklilik yaşı, çalışma süresi ve prim ödeme gün sayısı arttırılmıştı. O günlerde ana muhalefet görevi sizin devamı niteliğinde olduğunuz Fazilet Partisindeydi ve o günlerde bugünkü Çalışma Bakanımızın, yine bugünkü Genel Başkan Yardımcınız Salih Kapusuz'un ve o günlerdeki Genel Başkanınız, Fazilet Partisi Genel Başkanı olan Recai Kutan'ın konuşmaları var ve bu kanun tarafınızdan Anayasa Mahkemesine götürüldü. Anayasa Mahkemesi de 2001 yılı Şubat ayında bu kanunun kademeli geçişlerini Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı bularak iptal etti ve altı aylık bir geçiş süreci tanıyarak o geçiş sürecinde yasanın yeniden düzenlenmesine imkân tanıdı ancak o günkü iktidar bu yasayı yeniden Mayıs 2002'de düzenleyerek kademeler arasındaki geçişleri daraltarak getirdi ve Meclisten geçerek yürürlüğe girdi. Tabii çalışanları tedirgin eden bir yasaydı. Pek çok çalışan, işçi olsun memur olsun devlete, özellikle devleti yönetenlere güveni kalmadığı için emeklilikte buldu çareyi, pek çoğu emekliye ayrıldı. Pek çok insan da o günkü ekonomik krizlerden ve sosyal güvenlik sisteminde sık sık yapılan değişikliklerden kaçarcasına emeklilik hakkını doldurdu ya da doldurmadan ayrılmak zorunda kaldı. Tabii, yasadan önce, biliyorsunuz, emeklilikte yirmi beş yıl hizmet süresi kadınlar için otuz sekiz, erkekler için kırk üç yaşında emekli olmayı olanaklı kılıyor idi. Bu doğru muydu, değil miydi, o ayrı bir konu. Elbette, bugünün koşullarında bunu savunmak pek mümkün değil. Ama o günkü yasa, emeklilik yaşını elli sekiz kadınlar için, altmış erkekler için yürürlüğe koyduğunda, demin sözünü ettiğim, bugünkü Çalışma Bakanı dâhil hepiniz "Mezarda emeklilik." diye feryat ettiniz, çalışanlar da böyleydi. Fakat döneminizde -unutmayın- bunu da istismar edercesine, o görüşünüzü tekzip edercesine, emeklilik yaşını altmış beş yaşa çıkarttınız, bu ayrı bir konu.
Benim esas söylemek istediğim, biz bir kanun çıkartmışız bu Mecliste, bugün on binlerce aile perişan konumda. Yani bir yandan sosyal güvenlik sisteminde yapılan, sıklıkla gerçekleştirilen değişiklikler, öbür taraftan ülkemizde ekonomideki daralmaların sonucu yaşanan ekonomik krizler çalışanları her seferinde vuran bir konuma geldi.
O yasanın içerisinde, yirmi beş yıllık hizmet süresini doldurup prim ödeme gün sayısını tamamlayanlar, işçi ise kıdem tazminatını alarak iş yerlerinden ayrılma, emekli olma hakları doğduğu için ayrıldılar devlete ve yönetenlere güveni kalmadığı için; memurlar da emekli ikramiyelerini alamadılar ama iş yerlerinden, prim ödeme gün sayısını ve çalışma süresini doldurdukları için onlar da ayrıldı. Bugün, işçi olarak ayrılanlar, kıdem tazminatlarını da yediler, yaşları da belli bir düzeye geldi ve o aldıkları tazminatı da bitirdiler, herhangi bir iş de bulamadılar, çocuklarının eğitim, sağlık, vesair ihtiyaçlarını gideremez konumdalar. Memur olarak ayrılanlar da hem ikramiye alamadılar, iş bulamadılar hem de sağlık haklarından faydalanamaz konumdalar, çocuklarını bile tedavi ettiremiyorlar.
Bu konu gerçekten ülkemizde sadece Cumhuriyet Halk Partisinin veya muhalefet partisinin sorunu değil, hepimizin ortak sorunu, hepimizin yakınları var. Ben bu konuyu gündeme getirmek için 26 Ekim tarihinde Meclis Başkanlığına bir kanun teklifi vererek konunun çözüme kavuşturulmasını istedim, tabii pek oralı olan olmadı. Bu sefer, sosyal medya aracılığıyla, bu emeklilikte yaşa takılan yurttaşlarımız sıklıkla bizi sonuçtan bilgi sahibi olmak için arar konuma gelince, Çalışma Bakanımıza bir soru yönelttim. Soruları ocak ayında yönelttim. "Mevzuatın öngördüğü hizmet yılı ve prim ödeme gün sayısını doldurarak emekli olan, ancak emekli aylığı bağlanabilmesi için yaş koşullarını sağlamayı bekleyen kaç kişi vardır? Bunların bağlı oldukları sosyal güvenlik mevzuatı açısından 5434, 506, 1479, 2925 ve 2926 sayılı kanunlar kapsamına göre dağılımları nedir?" diye Bakanlığa soru sordum.
Arkadaşlar, Bakanlığın verdiği cevabı sizlere okutuyorum, Bakanlık verdiği cevapta diyor ki: "Mevzuatın öngördüğü hizmet yılı ve prim ödeme gün sayısını doldurarak emekliliği hak eden, ancak emekli aylığı bağlanabilmesi için yaş şartını yerine getirmeyi bekleyen kişi sayısal dağılımıyla ilgili olarak Sosyal Güvenlik Kurumu bilgi işlem veri tabanında herhangi bir veri bulunmamaktadır."
Şimdi, sormak gerekir arkadaşlar: SGK bu görevlerini el yordamıyla mı yapıyor? Yani, SGK kayıtları tutmuyor, aktüeryal hesaplarını yapmıyor, çalışanların sayısını bilmiyor, emekli olacakların sayısını bilmiyor da bu işleri nasıl götürüyor? Çalışma Bakanlığı ne güne duruyor, ne iş yapıyor, bunu sormak gerekmez mi?
Şimdi, biz dedik ki: Çalışma Bakanlığı veri tabanı yok, SGK'nın veri tabanı yok, bu işin mali portesini sorduk cevap veremiyor, o hâlde bu görev yasama organına düşer. Yasamı organı 1999 yılında bir kanun çıkarmış, yurttaşını perişan etmiş, açlığa, yoksulluğa, sefalete mahkûm etmiş. O mahkûmiyeti giderecek organ yine yasama organıdır. O nedenle SGK'nın elinde veri tabanı olmadığına göre, Çalışma Bakanlığı bu konuda bilgi sahibi olmadığına göre bir araştırma komisyonu kuralım. Meclisten, içimizden bu işleri bilen arkadaşlardan oluşacak bir komisyon hem SGK'ya bir veri tabanı hazırlamış olur hem Çalışma Bakanlığına çalışmaların nasıl yürütülmesi gerektiği konusunda yol göstericilik ödevini yerine getirir hem de mağdur olan, perişan konumda olan yurttaşlarımızın sorunlarına çözüm bulur. O nedenle bu komisyon kurulması önerimiz gerçekten bir çıkar sağlamadan öte, bir sorunu çözmeye yöneliktir.
Bu konuyla ilgili olarak ben Sayın Çalışma Bakanını ziyaret ettim, dedim ki: "Cumhuriyet Halk Partisinin ya da diğer muhalefet partilerinden birisinin vereceği bir yasa teklifini veya araştırma önergesini dikkate almayabilirsiniz. O nedenle AKP'den bir milletvekiline bu konuyla ilgili iki satır bir önerge verdirin, bu sorunu çözelim." "Bir bakalım, bir baktıralım." dedi ama Sayın Bakandan o günden bugüne ses çıkmadı.
Değerli arkadaşlar, yani ben polemik yapmak istemiyorum. Sayın Kutan'ın da Sayın Çalışma Bakanının da bu yasa çıkarkenki konuşmaları burada. Sayın Bakanın bir cümlesini okuyayım. "Değerli milletvekilleri, bu tasarı Türkiye gerçeklerine aykırı bir tasarıdır, bu tasarı bilimsel analizin ürünü değildir, bu tasarı kâr ve zarar mantığına göre hazırlanmış bir tasarıdır, bu tasarı sosyal kaygıları dikkate almamaktadır, vatandaşın durumunu incelemeden yapılmıştır." diyor. Ne zaman söylüyor? 21'inci Dönem, Birinci Yasama Yılı, 16 Ağustos 1999 Pazartesi günü, Çalışma Bakanı söylüyor değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla) - Otuz saniye Sayın Başkan?
BAŞKAN - Sayın Çetin, lütfen.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Bir cümle mesaj vereceğim, ayrılacağım.
BAŞKAN - Buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu sorun gerçekten hepimizin ilgilenmesi gereken bir sorun, reddedilecek bir sorun değil. Bir komisyon kurulmasını öneriyoruz. Bu komisyonun kurulması yurttaşlarımızın beklentilerine, sorunlarına cevap bulacak bir komisyon olacağından olumlu oy kullanmanızı rica ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.