| Konu: | Vefat eden Edip Akbayram’a ve Kâhtalı Mıçe’ye, cezaevindeki Pınar Aydınlar’a, 27 Şubatta yapılan çağrıya, ramazan ayına ve Diyanet İşleri Başkanının yaptığı açıklamaya ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 62 |
| Tarih: | 04.03.2025 |
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin büyük bir sesini, sevgili Edip Akbayram'ı kaybettik. Evet, kendisi barışın türkülerini söyledi, kendisi halkların kardeşliğinin türkülerini söyledi. Her zaman, emekçinin, işçinin yanında oldu ve bir kez daha, onu yitirmenin üzüntüsüyle ailesi ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Yine geçtiğimiz günlerde "Kahtalı Mıçe" olarak bilinen Mustafa Aslan'ı da yitirdik. O da iki halkın türkülerini söyledi, halkların kardeşliğine o yürekten gelen sesiyle belki de en büyük çağrıyı yaptı.
Evet, bu ülkede maalesef, sanatçıların değerleri bilinmiyor, ancak yitirdiğimiz zaman kendilerini anabiliyoruz. Oysa bu ülkede sanatçılar her zaman için barışın yolunu açan, bu konuda öncülük yapan insanlar oldular ama barışın sesini dile getiren sanatçılar maalesef, bugün cezaevindeler. Cezaevinde olan sanatçılardan biri de Pınar Aydınlar. Bir an önce kendisinin salıverilmesi gerekiyor çünkü "Halkların Demokratik Kongresi" denen o uydurma kumpas dava çerçevesinde gözaltına alındı ve tutuklandı. Oysa biliyoruz ki bu dava bir kumpas davası, hiçbir haklı gerekçesi yok ama Pınar Aydınlar ve birçok arkadaşımız cezaevinde. Gözaltına alınma sürecinde maalesef, kendisine ve ailesine işkence yapıldı fakat daha da garip bir şey var; şu anda kendisi tutuklu ama evine gidip hâlâ ailesini, çocuklarını tehdit eden kolluk gücü söz konusu.
Buradan İçişleri Bakanlığına bir kez daha bu konuda uyarıda bulunmak istiyoruz: Bu tür kanunsuz, yasa dışı faaliyetlerden dolayı kolluk güçleri suç işliyorsa gerekli soruşturmayı bir an önce açın; bu hukuksuzluğa, bu yasa dışılığa son verin. Pınar Aydınlar'ın ailesine yönelik bu uygulamayı kabul etmiyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 27 Şubat günü çok önemli bir çağrı Türkiye'yle buluştu. Bu çağrıyı yok sayarak hâlâ geçmişin anlayışıyla, düşünceleriyle, ayrımcı nefret söylemleriyle bu çağrıyı görmezden gelmek Türkiye'ye bir şey kazandırmaz. 27 Şubattan sonra artık Türkiye tarihinde çok önemli bir dönüm noktası hayata geçmiştir. Demokratik dönüşüm adına çok çok önemli bir çağrıdır. Sayın Abdullah Öcalan'ın çağrısı hem örgütüne yönelik hem de hepimize yöneliktir. Tabii, bu çağrı bu sürece gelirken Türkiye'de bu konuda inisiyatif alan, sorumluluk alan, özveride bulunan herkesin de katkısını görmemiz lazım. Her girişim değerliydi, kıymetliydi; bu çağrıdan sonra da bu değerli girişimlerin, bu çabaların devam etmesi en büyük arzumuz. Türkiye demokratikleşmeden hiçbir sorunu çözmek mümkün değil; artık geçmişten, tarihten çıkaracağımız en önemli ders budur. Geçmişten bu dersi çıkarmadığımız sürece demokrasi karşıtı uygulamaları beslemekten başka bir şey yapmayız. Türkiye bugün demokratikleşmediği sürece, Türkiye bir hukuk devleti olmadığı sürece hiçbir sorun çözüme kavuşmadı, kavuşamaz. İşte, 27 Şubat bir demokratik uzlaşı çağrısıdır, bu uzlaşıya herkesi davet etmektedir dolayısıyla da Meclisi işaret etmektedir. Bu çağrıyı okumadan, ezberleri tekrar ederek, aynı nefret söyleminden beslenerek hâlâ ayrımcı bir yaklaşımla topluma yaklaşmak aslında bu ülkenin geleceğini karartmaktan başka bir şey değildir. Oysa toplum umutlanmıştır çünkü barış siyasetine ihtiyacımız vardır, el birliğiyle bu siyaseti var etmeliyiz. Evet, sorunlar vardır, sıkıntılar vardır, kaygılar vardır; bunu biz de biliyoruz ama bunları nasıl ortadan kaldıracağız? Hâlâ birbirimizden nefret ederek mi, hâlâ aynı düşünceyle, aynı sözleri tekrar ederek mi bunları ortadan kaldıracağız? Kimin bir kaygısı varsa işte Meclis buradadır. Geleceğiz, burada, birlikte "O kaygıyı nasıl ortadan kaldırabiliriz?" bunu konuşacağız, bunun siyasetini yapacağız. Demokratikleşmenin yolu meclislerden geçiyorsa Meclis sorumluluğunu üzerine almalı, gereğini tam da burada yapmalıdır. Hangi uygulama bugün demokratikleşmenin önünde engelse bunu kaldırmak bizim görevimizdir, sorumluluğumuzdur. Dolayısıyla çağrı geçmiş ile bugün arasında, aslında tam da bu noktada önemli bir işarete, önemli tarihî bir işarete parmak basmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Temelli, lütfen tamamlayın.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bugün Türkiye'de Kürt meselesinin demokratik çözümüne kavuşamadığımız için bunca acıyı yaşadık. Bunca acıyı birlikte yaşadık; bunca ölüm, bunca köy yakmalar, yerinden yurdundan edilmeler, yoksulluk, yoksunluk gibi acıları hep birlikte yaşadık. Bunlar bir daha yaşanmasın diye şimdi yola çıkma zamanıdır, geleceği düşünmek zamanıdır. Evet, geçmişin acılarıyla da yüzleşeceğiz, tabii ki bunun da acıları ortak olduğu gibi bunlarla yüzleşmek de hepimizin sorumluluğu ama geleceği düşünmek zorundayız, bugünden yarına bakmak zorundayız. Ülkenin geleceğini o stratejik akılla değerlendirmediğimiz sürece, bölgenin sorunlarına bütünlüklü bir yerden bakmadığımız sürece nasıl bu sorunları halledebiliriz, bu mümkün mü? Mümkün olsaydı olurdu zaten. Olmadı, olmadıysa olması mümkün olanda buluşmak zorundayız. Bugün hiç kimse bu süreçten kaçmak için bahaneler uydurmasın, mazeretler uydurmasın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Temelli, lütfen tamamlayın.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bu sorunun çözümü burada çünkü bu sorun burada başladı, burada bitireceğiz. Hep birlikte, ülkenin sorunlarını ülkenin içinde çözeceğiz. Suriye'nin sorunu varsa onu Suriye çözecek. Suriye'nin demokratikleşmesi için ancak biz katkı yapabiliriz. Suriye'nin demokratikleşmesi için yapmamız gerekeni de mutlaka yapmalıyız çünkü bölgenin demokratikleşmesi ve barışa kavuşması ülkemizin lehine bir gelişmedir ama Suriye'yi bahane edemeyiz artık, başka gerekçeler göstererek bu zeminden kaçamayız. Zemin burasıdır, Türkiye'dir. Meseleyi de burada hep birlikte çözeceğiz. Kimse kaçamaz. Bu süreçten kaçan, savaşın bataklığında kendi siyasetini kendi eliyle boğar ki onların bileceği iştir ama biz, bu barış yolculuğuna hep beraber çıkmalıyız, demokratik toplum anlayışıyla Türkiye'yi demokratikleştirmeliyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Temelli, son kez uzatıyorum; lütfen tamamlayın.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Tabii ki eski hastalıkların nüksettiği, eski düşünceden kurtulamayan, eski dilden kendini kurtaramayan bir sürü vaka izleyeceğiz ama bunlara karşı da barışın dilini koruyacağız, bu anlayışa karşı da barışın dilini savunacağız. Bakın, 27 Şubat günü Sayın Ahmet Türk, sevgili Ahmet Türk, Kürtçe metni okurken televizyonların sesini kısanlar bana 12 Eylülü hatırlattılar. Burada da kürsüde Kürtçe konuşunca sesimiz kısılıyor. O zihniyette olanlar adına ben de utandım. Hâlâ oradan çıkamayan bir anlayış televizyonlardan halka sesleniyorsa evet, işimiz zordur. Bu zorluğu da ancak hep beraber aşabiliriz.
Son olarak, ramazan ayı; ben de bütün halkımızın ramazanının hayırlara vesile olmasını istiyorum ama bu TÜİK'le nasıl olacak?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Evet, teşekkür için açıyorum; lütfen teşekkürle kapatalım.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Gerçi TÜİK elinden geleni yapıyor, rekor üstüne rekor kırıyor ama bu zamlarla bu ramazan nasıl geçecek? Gerçi Diyanet İşleri Başkanı "Sofralarınızdan avokadoyu eksik etmeyin." demiş, anladığım kadarıyla TÜİK'in sepetinde avokado yok. Sizlere bu mizah konusu gibi gelebilir ama bugün bu ülkede ciddi bir yoksulluk vardır, ciddi bir açlık sorunu vardır. İftar sofralarına koyacak zeytin yokken avokadoyla insanlarla alay etmek kabul edilebilir bir durum değildir. Bu yoksulluğun nedeni de bu ülkede barışın eksikliğidir dolayısıyla emekten, yoksulluktan bahsederken de barıştan da mutlaka bahsetmek zorundayız.
Teşekkür ederim.