| Konu: | Cumhurbaşkanlığının, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının bölge ülkelerinin karasuları dışında olmak üzere Aden Körfezi, Somali açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde deniz haydutluğu, silahlı soygun eylemleri ve denizde terörizmle mücadele amacıyla görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Anayasa'nın 92’nci maddesi uyarınca 10/2/2025 tarihinden itibaren bir yıl süreyle izin verilmesine dair tezkeresi (3/1024) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 52 |
| Tarih: | 04.02.2025 |
MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Anayasa'mızın 92'nci maddesi uyarınca Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarımızın bölge ülkelerinin kara suları dışında olmak üzere, Aden Körfezi, Somali açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde deniz haydutluğu, silahlı soygun eylemleri ve denizde terörizmle mücadele amacıyla bir yıl daha görev süresinin uzatılmasıyla alakalı Meclisimize gönderilmiş bulunan Cumhurbaşkanlığı tezkeresiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Muhterem milletvekilleri, deniz taşımacılığı tarih boyunca devletler açısından büyük öneme sahip olmuştur. Mevcut şartlar itibarıyla, küresel ticaretin yüzde 85'lik kısmı deniz yoluyla taşınmaktadır. 2023 yılı verilerine göre, dünya genelinde deniz yoluyla taşınan yük miktarı yaklaşık 12,5 milyar ton olarak gerçekleşmiştir, Türkiye özelinde bakıldığındaysa dış ticaret yükümüzün yaklaşık olarak yüzde 87'sinin deniz yoluyla taşındığı ifade edilmektedir. Dolayısıyla, deniz taşımacılığı ve deniz yolları küresel barış ve istikrarın en stratejik ayağını teşkil etmektedir. Bu durum her ülke açısından bazı deniz alanlarının önemini daha da artırmıştır. Özellikle boğaz ve kanallarla bu alanlar üzerinde sahip olunan egemenlik ve kudretin küresel üstünlük mücadelesinde ne derecede mühim bir konu olduğu öne çıkmış, son dönemlerde yaşanan gelişmelerle de bu husus daha iyi anlaşılmıştır. Bu alanların başında da Babülmendep Boğazı'na ev sahipliği yapan Aden Körfezi ve Hürmüz Boğazı'nı bünyesinde barındıran Arap Denizi gelmektedir. Günümüz ticari verilerine göre, Aden Körfezi ve Babülmendep Boğazı küresel deniz ticaretinin yaklaşık yüzde 12'sine ev sahipliği yaparken sadece Hürmüz Boğazı üzerinden taşınan petrol miktarı küresel petrol ticaretinin yüzde 30'unu oluşturmaktadır. Dolayısıyla, gerek Aden Körfezi gerekse Arap Denizi ülkemizle birlikte dünyanın geri kalanı açısından son derece stratejik öneme sahip olanların başında yer almaktadır.
Türk milletinin yabancı olmadığı bu alanlarda, geçmişten günümüze Türk donanması küresel ticaretle beraber buralardaki huzuru etkileyen korsanlık ve diğer ülkelerin yağma çabalarına karşı bölgede sorumluluk üstlenmiş, büyük başarılara da imza altmıştır. Somali kara suları, Aden Körfezi, Arap Denizi çevresi ve Afrika'nın güney kesiminde bulunan silahlı grupların uzun süredir devam eden korsanlık faaliyetleri dünya ticaretiyle beraber küresel petrol ticaretinin de önemli bir kısmını olumsuz yönde etkilemiştir. Yaşanan korsan saldırıları sonucu, 2008 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyince deniz haydutluğu ve silahlı soygunlara karşı uluslararası bir mekanizma başlatılmasına karar verilmiştir. Bu kapsamda, ilk andan itibaren ülkemiz, küresel barış ve istikrara katkı sağlamakla beraber hem gönül coğrafyalarımızla bağımızı pekiştirmek hem de kendi millî çıkarlarımızı koruyabilmek adına gösterilen çabalara önemli desteklerde bulunmuş ve bulunmaya da devam etmektedir. Afrika-Arabistan arasındaki deniz alanlarında süregelen haydutluğun tırmanma riskinin giderek artması ciddi bir güvenlik kaygısı oluşmasına da zemin hazırlamaktadır. Artan endişelerle beraber çok sayıdaki ülkenin ilgisini Aden Körfezi ve Babülmendep Boğazı'na çektiği bilinen bir gerçektir. Cibuti'nin Kızıldeniz'den Aden Körfezi'ne açılan bir kıyı şeridine sahip ülke olması Amerika Birleşik Devletleri, İtalya, Çin, Fransa ve Japonya gibi ülkelerin dikkatlerini burada toplamış ve netice olarak aynı ülkeler Cibuti'de aynı anda askerî üsler açmıştır. Bölgede yer alan dost ve kardeş ülke Somali de tıpkı Cibuti gibi Babülmendep Boğazı'nı kontrol edebilecek stratejik bir konuma sahiptir. Bu şartlar altında Türkiye'nin bahse konu olan bölgede güçlü bir irade ve kudret çarpanlarıyla bulunması zorunluluğu göz ardı edilmemelidir. Tüm dünyanın dikkat kesildiği, küresel ticaretin ana akım hatlarından biri hâline gelmiş olan bir bölgede Türk Silahlı Kuvvetlerinin üstlendiği vazife tarihî bir sorumluluk olmakla beraber, Türkiye'nin millî hedeflerini gerçekleştirme konusunda da büyük bir önemi ifade etmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye ve Somali arasındaki ilişkiler Osmanlı'dan bize miras kalan tarihî ve köklü bir geçmişe sahiptir. 16'ncı yüzyılda olumlu yönde ivmelenmeye başlayan karşılıklı ilişkilerimiz 19'uncu yüzyılın sonlarına kadar devam etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde özellikle de Somali kıyılarında aktif rol oynamış, burada sömürgeci anlayışla, korsanlık faaliyetlerle mücadele eden yerel kuvvetler askerî ve ekonomik anlamda fiilî olarak desteklenmiştir. Osmanlı evraklarında "Zeyla" ve "Berbera" olarak adlandırılan Somali coğrafyasıyla olan ilişkilerin, diğer çevrelerin çarpık anlayışına karşın saygı, hoşgörü ve karşılıklı kazanmaya dayalı olarak şekillenmesi, tarihten günümüze ikili ilişkilerimizin temelini oluşturmuştur. 1991 yılında Somali'de merkezî hükûmetin yıkılması sonucu, maalesef bu ülke uzun sürecek siyasi istikrarsızlık sarmalına girmiş, iç çatışma ve terörle mücadele etmek durumunda kalmıştır. Buna ek olarak, Batı dünyasının ülkede sömürgeci bir zihniyeti sürdürme gayreti vasat bulan krizleri daha da fazla artırmıştır. Buna karşın Türkiye'nin tüm Afrika Kıtası'nda olduğu gibi Somali'de de hoşgörü, karşılıklı kazanma, birlikte kalkınma formülüyle sürdürdüğü yaklaşım neticesinde 2011 yılında ilişkilerimiz yeniden hareketlenmeye koyulmuştur. Türkiye 1991'den beri Somali'de devam eden iç savaşın son bularak barış ikliminin oluşması adına gösterilen gayretlere samimi desteğini sürdüregelmiştir. 2010 ve 2012 yıllarında İstanbul'da düzenlenen Somali Konferansları ülkemizin yaklaşımının samimiyetini göstermesi açısından önemli olduğu kadar, Somali'nin siyasi geleceğinin şekillenmesi yönelik de dikkat çekici diplomatik girişimlerin başında gelmiştir. Somali ile Türkiye arasındaki ilişkiler giderek daha yoğun bir gündeme erişmiş ve stratejik boyut kazanmıştır. Bugün, ticaretten tarıma, enerjiden sanayiye, sağlıktan eğitime varıncaya kadar hemen her alanda ikili iş birliklerimiz giderek derinleşmektedir. Bununla beraber, ülkede üstlenmiş olduğumuz altyapı yatırımları ve liman işletmeleri, her anlamda iki taraf için yeni kazanımların temelini oluşturmaktadır. İkili ilişkilerimiz açısından önem arz eden bir diğer husus ise hiç şüphesiz Somali'ye sağlamış olduğumuz askerî desteklerdir. Uzun süreden bu yana iç savaş ve nihai olarak terör sorunuyla mücadele eden Somali, Türkiye'nin verdiği destekle her geçen gün daha da ileriye gitmektedir. 2017 yılında Mogadişu'da açmış olduğumuz askerî eğitim üssüyle Somali ulusal ordusunun güçlendirilmesine katkı sağlanırken, 10 binden fazla Somali askerinin eğitimini de üstlenmiş olmamız Türkiye'nin samimi desteğinin en önemli göstergelerinden biridir. Somali, askerî anlamda Türkiye'den edindiği tecrübe ve kazanımla bir yandan terörle mücadele, diğer yandan toprak bütünlüğü ve egemenliğinin korunması konularında önemli mesafe katedebilmiştir. Geride bıraktığımız yılın şubat ayında imzalanan Savunma ve Ekonomik İşbirliği Çerçeve Anlaşması'yla Türkiye, Somali kara sularının güvenliğini sağlamayı on yıl süreyle taahhüt etmiş ve ülkenin deniz ticaretinde kritik bir konuma erişmiştir. Bu anlaşmanın en dikkat çekici yanlarından biri ise 2014 yılının Ocak ayında Etiyopya'nın Somali'den ayrılmaya çalışan Somaliland'la deniz üssü kurma amaçlı imzaladığı anlaşmanın hemen akabinde gerçekleşmiş olmasıdır. Türkiye'nin ortaya koyduğu bu yaklaşım, Afrika Boynuzu'nun belki de en kritik sorunlarından birinin yine bizim elimizle ve aracılığımızla çözüme kavuşturulması yönünden yeni gelişmelerin zeminini hazırlamıştır. Nitekim, 11 Aralık 2024 tarihinde Ankara'da, Somali Federal Cumhuriyeti ve Etiyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti arasında "Ankara Bildirisi" adıyla bilinen bir anlaşma imzalanmış ve iki ülke arasında tırmanan gerilim son bulmuştur. Anlaşma kapsamında her iki ülkenin de birbirlerinin egemenlik, birlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygı göstermeyi taahhüt etmeleri, ortak refah doğrultusunda iş birliği yapma konusunda mutabık kalmaları ve olası anlaşmazlıkların yine Türkiye'nin desteğiyle çözüme kavuşturulmasında görüş birliğinde olmaları ülkemizin diplomatik başarısını ortaya koyduğu gibi bölge ülkelerinin ve dünyanın geri kalanının Türkiye'ye olan güvenini ifade etmesi açısından da somut bir örnek olmuştur.
Saygıdeğer milletvekilleri, günümüz şartlarında ülkeler arası rekabet sadece ekonomik, askerî, ticari ve politik anlamda kısıtlı kalmayarak kapsamının dışına çıkmış, atmosfer dışına taşınmıştır. Bu kapsamda pek çok ülke uzay sahasındaki faaliyetlerine hız kazandırmış, aynı alandaki teknolojik üstünlük kurma çabalarını da genişletmiştir. Türkiye de uzay çalışmalarındaki küresel rekabetteki yarışta etkin bir konuma erişebilmek adına önemli adımlar atmaya koyulmuştur. Uydu üretimi, fırlatma yeteneklerinin geliştirilmesi ve bu sahada insanlığın yararına yeni keşiflere imza atabilmek için gayretli girişimlerimiz devam etmektedir. 1993 yılında temelleri atılan ve mevcut Hükûmetimiz tarafından Cumhur İttifakı iradesiyle 2018 yılında hayata geçirilen Millî Uzay Programı'mız ile Türkiye küresel rekabetin en yeni ancak stratejik önemi büyük olan bir alan şeklinde değerlendirilen uzay sahasındaki çalışmalarına hız vermiştir. 19 Ocak 2024 tarihinde bir Yörük evladı olan Alper Gezeravcı uzaya çıkarak Türkiye'nin ilk astronotu olmuş, ülkemizin uzay çalışmaları kapsamında da önemli ve tarihî bir dönemecin baş aktörleri arasında yerini almıştır. Küresel uzay rekabetinde etkin bir konuma erişebilmek adına bu alanda rekabet eden bir ülkenin kendi uzay üssüne sahip olmasının çok büyük bir avantajı beraberinde getireceği ortadadır. Bu gerçeklikten hareketle ülkemiz Somali'de uzay ve roket fırlatma üssü inşa etmeye yönelik önemli bir adım atmıştır. Ekvator ve okyanusa yakın bölgelerin roket fırlatmaları için sağladığı avantajlar göz önünde bulundurulduğunda Somali stratejik bir konum olarak öne çıkmaktadır. Afrika'nın doğu ucunda, Hint Okyanusu'na kıyısı olan ve ekvatora yakın bir ülke olan Somali'nin uzay çalışmaları açısından en ideal ülkeler ve coğrafya arasında bulunduğu görülmektedir. Türkiye'nin konumu itibarıyla böylesine stratejik bir ülkede çalışmalarını yürütecek olması küresel uzay rekabetinde önemli bir avantajı elde etmemize olanak sağlayacaktır. 3 Şubat 2025 günü millî imkânlarla ve Savunma Sanayii Başkanlığımızın koordinesinde millî gururlarımız arasında yer alan ROKETSAN firmamız tarafından geliştirilen millî balistik füzemiz TAYFUN'un son deneme testinde 700 kilometreyi aşan bir mesafede hedefini yüzde 100 isabetle vurması sadece savunma ve caydırıcılığımız açısından değil, Türkiye'nin uzay alanına barışçıl erişimi için de ümit doğurmuştur. Anlaşılan o ki 1.000 kilometreyi aşan mesafeye erişim konusunda ülkemiz her türlü imkân ve yeteneğe ulaşmış; bu anlamda, geriden gelmesine rağmen tüm rakiplerimizi sollamıştır. Temennimiz roket teknolojisinde kısa zamanda 10 bin kilometreye erişebilmemizdir; bunu gerçekleştirebileceğimize dair inancımız da tamdır. Zira bu hedef gerçekleştirildiğinde Türkiye sadece küresel bir caydırıcı olmakla kalmayacak, uzay yarışında en önde gelen ülkeler sıralamasına girecektir. İşte bu gerçeklerle ihtiyaç duyduğumuz araştırma ve fırlatma alanı açısından Somali son derece kritik bir öneme sahiptir. Dahası, Türkiye küresel rekabette her daim sömürülen bölge olarak kabul edilen Afrika Kıtası'na Somali aracılığıyla elini uzatmakta ve Afrika Kıtası'nın da uzay rekabetinde bizimle beraber yer alabilmesi için önemli bir altyapı imkânını kıtaya kazandırmaktadır. Ülkemizin yürüttüğü uzay programı kapsamında en önemli girişimini Somali'de başlatması ve Somali'nin de Türkiye'nin bu girişimini en az bizim kadar heyecanla karşılaması elbette ki sadece söz konusu yatırımla kısıtlanabilecek bir anlamı ifade etmemektedir. Türkiye'nin Somali'de saygı, hoşgörü, karşılıklı kazanç, birlikte kalkınma, insani yaklaşım temelinde izlediği politikalar, bugün uzay alanını kapsayan, hem ülkemize hem de Somali'ye önemli kazanımlar sağlayacak olan böylesine ciddi bir yatırımın bu ülkede gerçekleşmesine zemin hazırlamıştır.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Afrika'nın tümünde izlediğimiz insani politikamızın kıtanın geneline yayılmasında en önemli örnek olarak Somali gösterilebilmektedir. Somali'de göstermiş olduğumuz samimi yaklaşım, kıtanın diğer ülkeleriyle geliştirdiğimiz ilişkiler açısından âdeta emsal teşkil etmektedir. Bugün Türkiye'den giden heyetler kıta genelinde samimiyetle, coşkuyla ve heyecanla karşılanmakta, Somali-Türkiye ilişkilerinin Afrika'da bir çarpan etkisi yarattığı net bir şekilde görülebilmektedir. Dünyaya Türk'ün adaletini, nizamını ve huzurunu getirme hedefimizde ortaya koyduğumuz gayretlerin güzide örneklerinin başında gelen ve tabiri caizse, bu hâlin vücut bulduğu ülke Somali'dir. İnsanı temel alan, barışı ve huzuru önceleyen, Ankara merkezli bakış açımızla uyguladığımız politikalarımızın küresel nizamın ve barışın tesisi açısından ne derecede önem arz ettiğini bugün Somali'ye bakarak rahatlıkla görebilmekteyiz. Temennimiz, hem Somali hem de Afrika Kıtası'nın tamamıyla münasebetlerimizin karşılıklı saygı ve kazanç ilkesiyle geleceğe güvenle yol alabilmesidir. Bu şartlar altında Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiye'nin gerek kendi politikaları gerek ikili ilişkileri gerekse de çok uluslu girişimlerle Aden Körfezi ve Arap Denizi'nde varlık göstermesinin millî güvenliğimiz, millî çıkarlarımız ve küresel hedeflerimiz açısından büyük öneme sahip olduğunu değerlendiriyoruz.
Somali'nin daha istikrarlı bir hâle erişmesi için askerî olarak desteklenmesiyle kara sularını korumanın yanı sıra Somali'ye ait denizaşırı petrol ve doğal gaz kaynaklarının aranıp ekonomiye kazandırılması, kara, deniz ve hava egemenliğinin yanı sıra uzay rekabetinde de ülkemizle beraber Somali ve Afrika'nın hak ve menfaatlerinin korunması gibi yüksek vizyona sahip hedefler açısından ülkemiz bölgedeki ağırlığını sadece korumakla kalmamalı, daha da artırmalı ve geliştirilmelidir.
İşte bu gerçeklerle, Cumhurbaşkanlığımız tarafından Meclisimize gönderilen ve üzerinde müzakere ettiğimiz tezkereye Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu yönde oy vereceğimizi belirtiyor; 21 Ocak günü Bolu Kartalkaya'da meydana gelen yangında ve 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli 11 ilimizi etkileyen deprem felaketinde hayatını kaybeden her bir vatandaşımıza Cenab-ı Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyor; Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)