GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cumhurbaşkanlığının, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının bölge ülkelerinin karasuları dışında olmak üzere Aden Körfezi, Somali açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde deniz haydutluğu, silahlı soygun eylemleri ve denizde terörizmle mücadele amacıyla görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Anayasa'nın 92’nci maddesi uyarınca 10/2/2025 tarihinden itibaren bir yıl süreyle izin verilmesine dair tezkeresi (3/1024) münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:52
Tarih:04.02.2025

YENİ YOL GRUBU ADINA MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerine grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle YENİ YOL Grubu-Saadet Partisi adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tabii, konuştuğumuz coğrafya Afrika coğrafyası. Afrika coğrafyasını şöyle bir şekillendirmek gerekirse zihnimizde, dünyada 3 ana eksen var. Bu eksenlerden biri üretimi tam anlamıyla elinde tutan Doğu ülkeleri, diğer taraftan tüketim unsurlarıyla öne çıkan Batı ülkeleri, arada da hem bu geçiş güzergâhını sağlayan hem de geçiş güzergâhıyla birlikte yer altı kaynakları ve vesair kaynaklarla ham madde ihtiyacını sağlayan bir Afrika coğrafyasından bahsediyoruz.

Afrika'ya, aslında dinamizmiyle tam anlamıyla, şu anda dünyada yükselen güç diyebiliriz. 2025 yılında 20 tane büyüyen ülke olacaksa, ekonomik olarak belli bir noktaya gelen ülke olacaksa bunların dörtte 3'ü Afrika ülkelerinden olacak ve bu ülkeler, maalesef, şöyle bir tehditle karşı karşıya: Afrika'da 28 ülke IMF programıyla beraber kendi ekonomik geleceklerini sürdürmeye çalışıyorlar. Tabii, IMF programı denildiği anda, dünyanın genel ekonomik gidişatına baktığınızda böylesine önemli bir coğrafyada IMF'nin buraya müdahil olması demek, küresel güçlerin Afrika üzerindeki planlarının daimî olduğuna dair net bilgileri bizlere veriyor. Sizler de belki biliyorsunuz "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" diye John Perkins'in bir kitabı vardır. Bu John Perkins, (IMF) Uluslararası Para Fonu ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kurumların, kuruluşların bir anlamda alt şirketi olan, ona hizmet veren bir şirketin temsilcisidir. Bu temsilciliği vasfıyla Afrika'daki gelişmekte olan ülkelere veya Uzak Doğu'daki gelişmekte olan ülkelere, geri kalmış ülkelere giderek danışmanlık yapar. Bu danışmanlığında onlara şunu söyler: İşte, sizin bu sene ekonomik verilerinize göre büyüme kapasiteniz nedir? İşte, yüzde 4. Onları yüzde 10 büyüyeceklerine inandırır. Bu inandırmayı yaptıktan sonra "Sizin elektrik santrallerine ihtiyacınız var, sizin havaalanlarına ihtiyacınız var, sizin otoyollarına ihtiyacınız var." diyerek bir taraftan hem kendi şirketlerine iş alanı açar, diğer taraftan finansmanla beraber o ülkelerin geleceğini tam anlamıyla ipotek altına alır. Afrika böyle bir tehditle karşı karşıya. İşte, bu manzara içerisinde -Türkiye'nin, şu anda konuştuğumuz Somali gibi, uzun zamandan beri, özellikle 2011 yılından beri özel ilgi duyduğumuz ve ilgi duymakla birlikte- Somali'yle yürütülen ilişkiler çerçevesinde ve ticaret yolları göz önünde bulundurulduğunda, önemli olan, bölgede bundan sonra neler olacak, neler yapacağız, neler yapılmalı, onu ifade etmek istiyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, burada bir istikrarsızlık alanı var, biraz önce değerli vekilimiz de ifade etti. Bu istikrarsızlık alanı... Etiyopya ve Somali arasında uzun zamandan beri hatta sıcak çatışmaya, savaşa kadar giden bir süreç yaşandı. Somaliland bir taraftan bağımsızlık ilan ediyor, bir taraftan Etiyopya'yla ilişki geliştirmeye çalışıyor. Etiyopya'nın denize çıkmak adına bazı girişimleri var. Tam bu çerçeve içerisinde Türkiye'nin işin içine dâhil olarak Somali ve Etiyopya arasında bir ara buluculuk görevi üstlenmesi, onları masaya oturtması, onları bir anlamda anlaşmaya yaklaştırması, antlaşma imzalattırması tabii ki önemli fakat bölgede yetersiz şekilde bulunan ve Somali halkının Etiyopya'yla yürüttüğü rekabetin, yürüttüğü sürecin tam anlamıyla neye tekabül ettiğini bilmeyen idareciler eliyle verilen bilgiler, bugün Türkiye ile Somali iş birliğini riskli hâle getirmiştir. Yine, Sayın Cumhurbaşkanının ifade ettiği gibi "Etiyopya'nın bir limana ihtiyacı var." sözü, aynı zamanda, bölge için, Somali için bazı tehditleri beraberinde getirmektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, bölge çok önemlidir. Yani şöyle söyleyelim: Akdeniz'i düşününüz, Akdeniz bizim coğrafyamız; bizim coğrafyamız, dünya su yüz ölçümünün yüzde 1'ine tekabül eder fakat dünya deniz ticaretinin üçte 1'i Akdeniz'de döner. Şimdi, aynı şekilde, Aden Körfezi Babülmendep Boğazı'na baktığınızda, yani Süveyş Kanalı geçişine baktığınızda, dünya deniz ticaretinin yaklaşık yüzde 40'ı yine bu coğrafyada döner. Hemen yanı başında, yine, Türkiye'ye yakın coğrafyaya baktığınızda Hürmüz Boğazı da aynı zamanda hem enerji hatlarının geçişi hem de diğer ticaret alanları açısından çok önemli bir noktadadır.

Şimdi, böylesine bir daire içerisinde -Aden Körfezi, Basra Körfezi, Kızıldeniz, Süveyş Kanalı, Akdeniz- bu coğrafya içerisinde Türkiye'nin bulunması, orada korsanlık vesaire gibi alanlarda müdahil olma çabası tabii ki değerlidir, önemlidir. Bu durumda ancak -biraz önce ifade ettiğim gibi- bölgeyi doğru okuyan, doğru bir şekilde bölgenin algısını yöneten, bu yönetmekle birlikte doğru kararlar alabilen bir anlayışla bölgede kalıcı olunabilir, barışa destek verilebilir çünkü Afrika coğrafyası, başta ifade etmeye çalıştığım gibi, küresel güçlerin iştahını kabartıyor, yer altı zenginlikleriyle, yer üstü zenginlikleriyle beraber, aynı zamanda dinamizmiyle beraber Afrika'ya odaklanan küresel güçler çok daha fazla çaba içerisine giriyor. Aynı zamanda, korsanlık faaliyetlerinin merkezinde de sanki yerel güçler varmış gibi algılansa da Somali'nin yerel insanları orada korsanlık yapıyor gibi algılansa da küresel güçler, korsanlık faaliyetlerini kendi çıkarlarını korumak adına orada tam anlamıyla kullanır hâle geldi. Yani şöyle düşünelim: "Boko Haram Nijerya'da niye var? Eş-Şebab Somali'de niye var? Orta Doğu'da DAEŞ niye var?" gibi düşündüğünüzde bu terör örgütlerinin aynı o coğrafyada olduğu gibi koçbaşı vazifesi gördüğünü ve küresel güçlere alan açmak adına kurgulandığını net olarak görüyoruz. Bu noktada Türkiye'nin orada yer alması şayet bölge barışına ve bölge halklarının -özellikle Somali'nin daveti üzerine oraya gitmiş olduğumuz için- Somali'nin bölgedeki çıkarlarının korunmasına hizmet edecekse bu, tabii ki değerli, tabii ki önemlidir.

Saygıdeğer milletvekilleri, hani "Zeytinyağlı Yiyemem Aman" diye türkü var, aslında onu söylerken çoğu zaman böyle, işte, biraz hareketli olduğu için, biraz oynama hissiyatı oluşur insanlarımızda ama aynı onun gibi, Somali'de de balıkçılık tam anlamıyla nefret uyandıran bir mesleğe dönüştürülmüştü geçmişte. Yani balıkçılık yapmayı, dört bir tarafı balıkla dolu olan coğrafyada küresel güçler gelip oranın deniz zenginliklerini alıp götürmek adına, balıkçılığı Somali halkının gözünde aşağılık bir meslek, aşağılık bir işe dönüştürmüş ve neticesinde o bölgenin deniz zenginliklerini alıp taşımışlardı. Çok şükür ki sonradan Somali halkı buna uyandı, uyanmasıyla birlikte denizin zenginliklerinin kendi refahlarına nasıl katkısı olabileceğine dair bütün ipuçlarını yakaladı. Şimdi, orada, Somalililer, tam anlamıyla, balıkla birlikte dünyaya önemli bir hizmet sunan, önemli bir ihracat yapan ülke konumuna geldi. Hâl böyleyken korsanlık faaliyetlerinin merkezinde de bir anlamda bu güç dengeleri var. Bu güç dengelerini korumak, muhafaza etmek, Türkiye'nin orada barışa hizmet etmesini temin etmek adına bütün bu aşamaların tam anlamıyla yerine getirilmesi gerekir, Somali halkının önceliklerine dikkat edilmesi gerekir.

Bir başka mesele de yine, bölgesel dengeler açısından, Mısır, Sudan, Somali, Etiyopya, bütün bu coğrafya, hepsi aslında bizim çok uzak olmadığımız, yakın bildiğimiz, birçok kültürel, tarihî bağlarımızın olduğu coğrafyalar. Burada bizim Somali'nin daveti üzerine orada bulunuyor oluşumuz, aynı zamanda bu ülkeler arasındaki tarihsel rekabetin çözümüne, tarihsel çıkar çatışmalarının da adil bir şekilde çözümüne katkı sağlamalı ki oradaki bulunuşumuz bir anlam ifade etsin. Şayet -biraz önceki tehlikede olduğu gibi- oraya gidişimiz, Somali ve Etiyopya arasındaki tarihsel rekabeti hatırlatan bir konuma gelirse bu çok yanlış olur. Mısır ve Sudan arasında, Sudan-Somali arasında, Sudan-Etiyopya arasında, özellikle Nil Nehri'nin sularının paylaşılması noktasındaki tarihî problemlerin çözümüne de katkı sağlayacak bir anlayışla Türkiye kendisini o bölgede konumlandırmalı ve Hürmüz Boğazı, Aden Körfezi, Basra Körfezi, Kızıldeniz, bütün bu çerçevede ticaret, kâmil manada özellikle mazlum halkların, bölge halklarının istifadesine sunulacak bir şekilde koruyan, muhafaza eden bir anlayışla kurgulanmalı diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)