GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Mahkûm ve cezaevi sayısındaki artışa, Gazeteci Suat Toktaş'a, Özel Hastaneler Yönetmeliği'ne ve özelleştirmeye ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:51
Tarih:30.01.2025

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ iktidarının başından bugüne mahkûm sayısı 2 kattan fazla artmış, cezaevi sayısı da ona keza 2 kattan fazla artmış ve maalesef Türkiye bir açık hava hapishanesine dönmüş ve Türkiye'de bir korku imparatorluğu kurulmaya çalışılıyor. Bakın, cezaevleri için 2025'te 1,2 milyar liralık bir bütçe ayrılmış, 2027 sonuna kadar da 23,5 milyar liralık bir yatırım yapılacak cezaevlerine. Allah aşkına, bu ülkede cezaevine mi ihtiyaç var? Bu ülkenin insanlarını korkutmaya doymadınız mı? Niye inşa ediyorsunuz bu kadar çok cezaevini?

Bakın, dün akşam basın tarihine ve Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçecek bir hadise yaşandı. Halk TV'nin saygın gazetecileri tek tek alındı, soruşturuldu ve bunların bir kısmı tedbirle, adli kontrolle serbest bırakıldı; Suat Toktaş da ne yazık ki Silivri'ye gönderildi. Şimdi sordum "Olay nasıl yaşandı?" diye, bilgi de aldım. Bakın, yapılan açıklama, ifşa edilen ses kaydı medya etiği açısından sorgulanabilir veya haberleşmenin gizliliğinin ihlaliyle ilgili madde 132 üzerinden işlem de görebilir ama bu bir katalog suç değildir. Peki, niye terörizm muamelesi yapılıyor? Çağlayan Adliyesinde saygın gazetecilere bu muamele neden reva görülüyor? Gece boyunca sorgulandı, ondan sonra, yakınları orada beklerken, ailesi beklerken, kızı feryat ederken bırakın görüştürmeyi, elindeki poşet dahi verilmedi, "Alın, şu eşyaları götürün." denildi, buna rağmen o poşet dahi kendisine verilmedi. Çay istedi, çay verilmedi; böyle bir uygulama olur mu Allah aşkına? Basına bu kadar baskıyla neyi amaçlıyorsunuz siz, derdiniz nedir? Ve daha da vahimi, kolluk kuvvetleri, güvenlik kuvvetleri Halk TV'nin önüne gidiyor, kimlik kontrolü yapıyor; gazetesine, televizyonuna girmek isteyen gazetecilerin kimliklerini kontrol ediyor. Biz Allah aşkına hangi dönemi yaşıyoruz? Polis devleti mi olduk biz? Böyle bir devlet yönetimi olur mu? Bunu şiddetle reddediyorum.

Bir partinin, Mecliste grubu bulunan bir partinin milletvekili olan genel başkanına alenen tehditler savruluyor, alenen hakaretler ediliyor; koskoca Parlamentoda Meclis Başkanı ağzını açmıyor, Adalet Bakanı sesini çıkarmıyor, İçişleri Bakanı kılını kıpırdatmıyor, her şeye yorum yapan Sayın Cumhurbaşkanı hiçbir şekilde bu konuyu ele almıyor. Biz nereye gidiyoruz Allah'ınızı severseniz? Böyle bir ülke olur mu? Suçu varsa yasa belli, kanun belli, insanlara terörist muamelesi yapmaya, "Ben yaptım, oldu." diyerek insanları hapishaneye tıkmaya ne hakkınız var?

Şimdi, sizinle çok ilginç bazı isimler paylaşacağım ve Türkiye'nin ne hâle geldiğini buradan hep beraber göreceğiz. Bakın, geçtiğimiz günlerde Özel Hastaneler Yönetmeliği çıktı ve bu yönetmelikle bundan sonra özel hastaneler yapay zekâyla denetlenecekmiş. Doğal zekâları yetmedi, bundan sonra yapay zekâyla denetleyeceklermiş. Birkaç örnek vereceğim özel hastanelerden: Yenidoğan çetesinin lideri Fırat Sarı PKK üyesi olmaktan uzun süre cezaevinde yatmış ve bu çetelerin en başında olan kişi olarak bu çocukların katliamında imzası var.

İkincisi, yine bu çocukların katledildiği hastanede görev yapan bir doktor, adını söyleyeceğim, Tunca Aybar, kayıtlara geçsin diye söylüyorum, tecavüz etmiş bir hastasına, uyuşturuculu serum vererek tecavüz etmiş ve başka isimlerle Reyap Hastanesinde çalışıyor, bu bahse konu özel hastanelerde çalışıyor.

Bu da yetmedi, FETÖ'den aranan birisi yine bu hastanelerde kaçak klinikler açmış, çalışıyor.

En son, çok önemli bir şey paylaşacağım sizinle, Nizamettin Gökçe, kendisinin ismi rahmetli Gaffar Okkan tarafından bir basın toplantısında -kendisi şehit olmadan önce- ilan edilmiş ve bu isimler aranıyor. "Bu isimler önemlidir." diye bahsettiği birkaç isimden biri olan bu kişi daha sonra bölgede bir katliama karışmış, 3 kişiyi katletmişler ve sonra da yakalanmış. Yakalandıktan sonra soruşturması devam ederken demiş ki: "Ben hastayım, ruhum uygun değil, psikolojim uygun değil." ve hangi güç devreye girdiyse, hangi mekanizma devreye girdiyse buna bir şizofren raporu verilmiş ve ondan sonra ortalıktan kaybolmuş. Bu arada mahkeme davayı bitirmiş, bunu ömür boyu hapse mahkûm etmiş ve tekrar "Bulun bakalım bunu, nerededir bu adam; getirin, son durumuna bakalım." demiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Bitireceğim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Tabii, buyurun.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Bir de ne görsünler? Ruh hastası denilen adam, 3 kişiyi katletmiş, ömür boyu ağır hapse mahkûm olmuş adam, hangi güç devreye girdiyse ve ne olduysa adını değiştirmiş, Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde tıp eğitimi almış, doktor olmuş ve ondan sonra gitmiş İstanbul'da bir sağlık merkezinde hem de Sağlık Bakanlığına bağlı, şu anki Bakanın İstanbul'da il Sağlık Müdürü olduğu dönemde işe başlamış. Bakın, 4 tane örnek verdim ben size. Böyle bir acziyet olur mu, böyle bir yetersizlik olur mu? Bütün bunların hepsi de bugün bu ülkede Sağlık Bakanlığı yapan ismin İstanbul'da İl Sağlık Müdürü olduğu dönemde gündeme gelmiş.

Son olarak şunu söyleyeceğim: Az önce Meclisimizde özelleştirmeyle ilgili haklı bir tartışma yaşandı; yerinde bir tartışmaydı, karşı olanlar var, yanında olanlar var. Eğer bir müessese devletin sırtında yük ve külfetse tabii ki özelleştirilir ama bu özelleştirme yapılırken hukuka uygun olmalı, ahlaka uygun olmalı, yasalara uygun olmalı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Toparlayacağım Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Bakın, daha önce burada gösterdim, bir kere daha söylüyorum. Tam on ay önce bir soru önergesi verdim Sağlık Bakanına, dedim ki: Sayın Sağlık Bakanı, senin Medipol Hastaneler Grubuna Unkapanı'ndaki o devasa, milyarlık TEKEL'in binaları verildi mi, verilmedi mi? Cevap yok. TEKEL'in Beykoz'daki bilmem kaç bin dönümlük arazileri verildi mi, verilmedi mi? Cevap yok. İstanbul'da vatandaşların "Alın, burayı okul yapın." diye verdiği 4.500 metrekarelik arazi hazineden sana tahsis edildi mi, edilmedi mi? Cevap yok. Ankara'daki gar binaları verildi mi, verilmedi mi? Cevap yok. Sana bilmem kaç milyar liralık, bilmem kaç yüz milyon dolarlık teşvik verildi mi, verilmedi mi? Cevap yok. Atatürk Orman Çiftliği'nden 555 bin metrekarelik arazi sana tahsis edildi mi, edilmedi mi? Cevap yok. Bakın, biz buna karşıyız, talana karşıyız, yolsuzluğa karşıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, bitireceğim, lütfen kusuruma bakmayın.

BAŞKAN - 8'inci dakikadayız.

Buyurun.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Teşekkür ederim.

Bu ülkenin bakanı... Burada özelleştirmeler konuşuluyor, biz kendisine belgesiyle, bilgisiyle soru soruyoruz, cevap yok. İşte, AK PARTİ'deki arkadaşlara bunu ifade etmek istiyorum, itiraz ettiğimiz bu, itiraz ettiğimiz rant kültürü, itiraz ettiğimiz yolsuzluk ve talan kültürü.

Son olarak bir şey söyleyeceğim. Ben o sıralarda otururken zamanın başbakanı Erdoğan'a bir rapor verdim, "Sayın Başbakan, şu anda Gemlik Gübreyi özelleştirmeye çalışıyorsunuz. İşte, bütün detayları burada, Gemlik Gübrenin bugünkü bedeli 600 milyon dolar. Yapmayın bunu." dedim ve gördüm ki bir yandaşa 85 milyon dolara, beş yıl vadeyle verildi. İşte, bugün biz, o çetelere buralar peşkeş çekildiği için gübrenin yarısını ithal etmek zorundayız ve her ay gübreye gelen zamla boğuşmak zorundayız; ondan dolayı Türk çiftçisi inim inim inlemekte. O sebeple diyorum ki ahlaki bir yönetime ihtiyacımız var, hukuki ve demokratik bir yönetim anlayışına ihtiyacımız var ve bunun için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, sağ olunuz.