Konu: | Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 48 |
Tarih: | 15.01.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Ben, öncelikle gecenin bu saatinde, hâlâ burada sabırla bulunan ve muhalefet görevini yerine getirmeye çalışan milletvekillerini ve yine, burada, bir yasayı oldubittiye getirerek geçirmek isteyen iktidar partisinin milletvekillerini ve elbette değerli halklarımızı saygıyla selamlıyorum.
Tabii, burada, bir yasa tartışılıyor, yasa da görüşülüyor ama gecenin bu saatinde bu yasa ısrarla geçirilmeye çalışılıyor. Çünkü alışık olduğumuz bir yöntem var. Bu yöntem nedir? Tahakkümcü, dayatmacı bir anlayışla "Biz yaptık, bizim yaptığımız da doğrudur, bunun eleştirilmesi de yanlıştır." diyen ve yaptıklarıyla gurur duyan bir anlayıştan söz ediyoruz. Bu kurulmak istenilen Adalet Akademisine ilişkin iki gündür hem muhalefet partileri hem de partimizin milletvekilleri olarak birçok söz kurduk. AKP ilk olarak iktidara geldiği zaman 2003 yılında dedi ki: "Biz bu yapıyı özerk bir hâle getireceğiz, hakim ve savcılar bundan sonraki süreçte daha bağımsız, daha tarafsız bir hâle gelecekler." 2003'te başlattıkları bu sürece ilk olarak darbeyi 2010 yılında yaptıkları bir yasal düzenlemeyle vurdular ve ardından 2013 yılında ve daha sonra yine 2017 yılında yaptıkları müdahalelerle açıkça yargıyı tamamen iktidarın emrine sokan bir hâle getirdiler.
Peki, bunları yaparken esas amaç neydi? İtiraz etmeyen bir toplumun dışında yine itiraz edenleri mahkûm eden, cezalandıran bir düşünce anlayışıydı. Bugün geldiğimiz noktada artık maalesef ki biz, hâkim ve savcıların büyük çoğunluğunun tarafsız ve bağımsız olmadığını biliyoruz çünkü hâkim ve savcıların korktuklarını, yerlerinden edilme, sürgün edilme endişesi taşıdıklarını, işlerinden olma endişesi taşıdıklarını biliyoruz.
Bunun dışında, yine 2017 yılında çıkarmış oldukları bir kararnameyle hâkim ve savcı alımında yapılan taban puanı yani 70 taban puanını kaldırarak ve kaldırdıktan sonra almış oldukları hâkim ve savcılarla tamamen boyundurukları altına aldıkları bir yargı sisteminden söz ediyoruz. 2017 yılında bir kararnameyle 70 taban puanını kaldırdılar, 70 taban puanını kaldırdıktan sonra hiçbir zaman 70 puan alma becerisini gösteremeyecek kişileri hâkim ve savcı yaptılar ve şimdi o hâkim ve savcılar ülkede adalet dağıtıyor. Bu adalet dağıtmalarına biz birçok davada şahidiz. Biz, Selahattin Demirtaş'la ilgili AİHM'in vermiş olduğu karardan biliyoruz, Kobani kumpas davasından biliyoruz. Biz, Roboski davasında verilen cezasızlıkla biliyoruz, Tahir Elçi davasında verilen kararla biliyoruz. Aynı şekilde, JİTEM davalarından biliyoruz ve kayyum atamalarına ilişkin yürütülen soruşturmalardan biliyoruz. Bakın, bugüne kadar yürütülen bütün kayyum soruşturmalarında önce uyduruk bir soruşturma başlatılır. Biz bunun en son örneğini Akdeniz Belediyemize yapılan gasptan biliyoruz. Önce uyduruk bir soruşturmayla belediye eş başkanlarımız ve meclis üyelerimiz hakkında gözaltı kararı ve daha sonra tutuklanmaları yönünde bir yargı mizansenine imza attılar. Sonrasında hemen kayyum atama yoluna gittiler. Biz yıllardır şunu söylüyoruz: Sizin amacınız elbette hukuk değil, demokrasi değil, adalet değil. Siz elbette bu kayyum atamalarıyla halkın iradesini gasbediyorsunuz, talan ediyorsunuz, hırsızlıktan en ufak bir utanma gereği duymuyorsunuz. Dün, burada milletvekillerimiz, arkadaşlarımız bu kayyum gasbına, bu zulmüne, bu darbesine karşı söz kurarken bu söze karşılık AKP milletvekili bu kürsüye geldi bir söz kurdu "Kayyum demokrasidir." dedi. Nazım Hikmet'i bilirsiniz, şöyle söyler: "Mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin?" Gerçi toplumda mutlu olan tek bir halk bırakmadınız, tek bir kişi bırakmadınız ama biz de şu soruyu böyle değiştirip tekrar soralım: Utanmazlığın resmini çizebilir misin Abidin? Evet, açıkça soruyoruz, utanmazlığın resmini çizebilir misiniz? Dün burada kayyum gasbına açıkça "demokrasi" diyen bir utanmazlık vardı. Biz o resmi dün burada kayyumu savunanın yüzünde açıkça gördük ama her şeye rağmen biz söylüyoruz, yine söyleyeceğiz: Kayyum hırsızlıktır, kayyum darbedir, kayyum gasptır, kayyum talandır, kayyum sömürge hukukudur ve sizler de birer sömürgecisiniz. Bunu artık zihninizden hiçbir zaman çıkarmayın.
Yetmedi, dün başka bir hukuksuzlukla karşı karşıya kaldık. Yine, bu son süreçte alınan hâkim ve savcılardan biri iktidarın vermiş olduğu talimatla İstanbul Barosu aleyhine bir soruşturma başlattı. Soruşturmayı daha önce başlattı, dün bir dava açtı. Ne diyor? "İstanbul Barosu suç işledi, Yönetim Kurulunun ve Başkanın görevlerini düşürün." Niye? İstanbul Barosu hukuku savundu diye. Niye? İstanbul Barosu yaşamı, basın özgürlüğünü savundu diye. Savunmaya da devam edecek, bunu bilin. Çünkü İstanbul Barosu Avukatlık Kanunu'nun kendisine verdiği yetkiyi kullandı. Avukatlık Kanunu'nun 76, 95 ve 97'nci maddelerini kullandı. Ne der biliyor musunuz 76'ncı madde? "Hukuku, insan haklarını korumak ve savunmak baroların görevidir." İstanbul Barosu da bu görevi yerine getirdi ama buna tahammül edemediğiniz için derhâl bir soruşturma, arkasından görevden alma yoluna gittiniz. Biz elbette biliyoruz, amacınız kişiliksiz, karaktersiz, itiraz etmeyen, insan haklarını korumayan, savunmayan barolar yaratmak; amacınız bu. Ama size bir şey söyleyeyim: Ne yaparsanız yapın asla, asla baroları teslim alamayacaksınız, asla barolar size biat etmeyecek, hukukun üstünlüğü için, insan haklarını savunmak için mücadelelerine her zaman olduğu gibi devam edecekler. Denediniz, numaracı baroları çıkardınız ama yine başaramadınız, başaramayacaksınız. Bu ülkede insan haklarını korumak baroların görevi ise barolar bu görevi yerine getirmeye elbette devam edecek.
Ve biz, tüm bu kumpasları yaparken... Her zaman söylüyoruz, bugün bu yargı mizanseni içerisinde açıkça görünen tablo şudur: Ama sizin göremediğiniz bir şey, farkında mısınız? Hâkim ve savcıları artık hangi pozisyona düşürdüğünüzün farkında mısınız? Yargıyı hangi pozisyona düşürdüğünüzün farkında mısınız? Yargı bağımsızlığı diye bir şey bırakmadınız ama hâkim-savcı teminatı diye bir şey de bırakmadınız. Korkak, vicdanına, evrensel hukuk kurallarına asla tabi olmayan ama tamamen iktidarın kurallarına uygun hareket etmek zorunda olduğunu düşünen bir yargı camiasından söz ediyoruz. Elbette genellemiyorum, elbette vicdanı olan hâkimler var, elbette evrensel hukuku kendine rehber edinenler var ama siz onları da ya ihraç ediyorsunuz ya sürgün ediyorsunuz. Darbe teşebbüsünden sonra 12 bin hâkim-savcının yarısını ihraç ettiniz, 6 bine düşen sayı bugün 24 bin, bunun büyük çoğunluğunu 70 taban puanını kaldırdıktan sonra aldınız ama şimdi ortaya çıkan tablo sizin eseriniz. Bugün ortaya çıkan tablonun, vatandaşın yargıya güvenmemesinin sebebi sizsiniz; bunu artık anlamanız lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uçar, lütfen tamamlayın.
ZÜLKÜF UÇAR (Devamla) - Bu ülkede hukuka artık doğru bir şekilde ermeniz, hukuka dönmeniz gerekiyor; bu kumpas aklından vazgeçmeniz gerekiyor. Biz, yürütülen tüm bu yargı süreçlerinde kumpaslara açıkça şahidiz ve elbette Kürt sorununda çözüm olmadığı sürece de bu ülkede sorunların gerçek anlamda çözülmeyeceğini biliyoruz. Bu noktada açıkça söylüyoruz: Bir an önce hukuka dönün, bir an önce evrensel hukuk kurallarını uygulayın ve yargı camiasını da artık özgür bırakın, bağımsız bırakın. Bırakın Adalet Akademisinin kendi başkanını hâkim ve savcılar seçsin; siz artık karışmayın, haddinizi de bilin.
Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)