GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:48
Tarih:15.01.2025

BARIŞ BEKTAŞ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, burada görüşmekte olduğumuz teklif vesilesiyle, ülkemizin hukuk devleti niteliğinden nasıl uzaklaştırıldığını bir kez daha ele alma fırsatı buluyoruz.

Hukukun üstünlüğü demokrasinin temel taşlarından biridir ve adaletin doğru işlediği bir toplumda tüm yurttaşlar eşit haklara sahip olur ancak AKP iktidarı Anayasa ve hukukun temel prensiplerini ihlal ederek Türkiye'yi keyfî bir yönetim anlayışının esiri hâline getirmiştir. Bu durum yalnızca hukukun üstünlüğünü zedelemekle kalmamış, cumhuriyetimizin kurumsal yapısına da telafisi zor zararlar vermiştir.

2003 yılında kurulan Türkiye Adalet Akademisi, hâkim ve savcı adaylarının mesleki yeterliliklerini artırmak ve hukuk sistemimize katkı sağlayacak uzmanlar yetiştirmek adına kritik bir kurum olarak kuruldu ancak tek adam rejimine geçiş sürecinde kurum bir kararnameyle feshedildi ve yerine Hâkim ve Savcı Eğitim Merkezi kuruldu. Ne yazık ki bu düzenleme de yeterli görülmeyerek 2019 yılında başka bir kararnameyle yeniden Adalet Akademisi oluşturuldu. Buradaki temel sorun, bu değişikliklerin yalnızca bir yönetim tercihi değil, aynı zamanda Anayasa’nın açıkça ihlali oluşu ve kurumların klasikleşmesini sağlayan devamlılığın engellenmesidir.

Anayasa, hâkim ve savcılık mesleğine giriş ve bu meslekte eğitim süreçlerinin yalnızca kanunla düzenlenmesini emretmektedir. Ancak AKP iktidarı bu anayasal yükümlülüğü hiçe sayarak 2 kez Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleme yapmış, Anayasa'yı yok saymış ve bu keyfî yaklaşım hukuk devletini zayıflatmış ve anayasal düzeni tehdit eden bir yönetim pratiği hâline dönüşmüştür. Bu hukuksuz düzenlemeler karşısında partimizin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi bu düzenlemeyi iptal etmiş, mahkeme hukuk devletinin temellerini sarsan bu müdahalelerin hukuka aykırılığını açıkça ortaya koymuştur. Ancak bu örnek, AKP'nin hukuk tanımaz uygulamalarının yalnızca bir yönüdür. AKP iktidarının yargıyı siyasallaştırma ve hukukun üstünlüğünü göz ardı etme siyaseti adaletin tecelli etmesini engellemekle kalmamış, toplumun huzurunu da zedelemiştir. Özellikle OHAL döneminde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle temel haklar sistematik bir biçimde ihlal edilmiş, binlerce kamu görevlisi hiçbir somut gerekçe gösterilmeden görevlerinden alınmış, akademisyenler yalnızca barış talepleri nedeniyle işlerinden edilmiştir. Gazeteciler tutuklanmış, medya susturulmuştur. Bu dönemde adalet sistemi bağımsızlık ve tarafsızlık ilkelerinden uzaklaştırılarak siyasetin güdümüne girmiştir. Adalet Akademisinin defalarca lağvedilip yeniden yapılandırılması da iktidarın hukuk tanımaz yönetim anlayışının bariz örneğidir. Ancak bu durum, devletin kurumsal yapısına verilen zararların yalnızca bir boyutudur. Kurumların sürekliliği bir devletin istikrarının ve öngörülebilirliğinin teminatıdır. Ancak bu iktidar, kurumları kendi keyfî politikalarına göre şekillendirme çabasıyla hareket etmiş ve Türkiye'nin kurumsal hafızasını zedelemiştir. Hukuk devleti ilkesi, yalnızca yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını tesis etmek için değil, aynı zamanda yurttaşlarımızın yargıya olan güvenini yeniden inşa etmek için gereklidir. Bugün bizlere düşen görev, yalnızca bu teklifi tartışmak değil, aynı zamanda hukuksuz düzenlemelerin sorumlularının hesap vermesini sağlamak ve benzer keyfî uygulamaların bir daha yaşanmaması için gerekli adımları atmaktır. Bu noktada yargıya olan güvenin yeniden inşa edilmesi gerektiği kadar önemli bir konu da yargı mensuplarının içinde bulunduğu durumdur. Hâkimler ve savcılar Türkiye'de adaletin siyasallaşmasından, devletin ciddiyetten uzak yönetilmesinden mağdur hâldedir. Birkaç gün önce savcı adayı Mithat Can Yalman intihar etti ve arkasında bir not bıraktı. Mithat Can Yalman uğradığı baskılar ve tehditler hakkında yazdığı notunda bu baskılarla mücadele etmek için kiminle görüşürse görüşsün sonuç alamadığını ifade etmiştir. İstanbul Barosuna bağlı genç bir hukukçu olan Mert Akdoğan'ın intiharına da dikkat çekmek istiyorum. Mert Akdoğan hâkimlik ve savcılık sınavında 115'inci olduğu hâlde sözlü mülakatla elendi; mülakat adı altında, liyakate ve objektif ölçütlere aykırı yapılan hâkim ve savcı seçimlerinin yol açtığı ağır haksızlık ve adaletsizlik Mert Akdoğan'ın intiharına neden olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.

BARIŞ BEKTAŞ (Devamla) - Mithat Can Yalman ve Mert Akdoğan'ın trajik intiharları Türkiye'de adaletin yeniden tesis edilmesi gerektiğinin en acı göstergeleridir. Ancak bu tür trajedilerin yaşanmasını engellemek Türkiye'de adaletin sağlanabilmesi ve devletin liyakat ve ciddiyetle yönetilmesiyle mümkündür. Bunun için atılması gereken tek adım Türkiye'nin Adalet ve Kalkınma Partisinden kurtulması olacaktır.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)