GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:47
Tarih:14.01.2025

CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi üzerine söz aldım.

Bu kanun teklifiyle ilgili olarak konuşmamız gereken ilk konu şu: Bu kanun teklifi bizim önümüze neden konuldu? Bildiğiniz gibi, 28 Şubat 2024'te Resmî Gazete'de bir Anayasa Mahkemesi kararı yayımlandı. Bu Anayasa Mahkemesi kararı -kısaca şunu söylüyordu- Cumhurbaşkanının Anayasa’nın 104'üncü maddesinin on yedinci fıkrası uyarınca yalnızca yürütmeye ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabileceği, hâkim, savcı adaylarının eğitimine ilişkin hususlar yürütme yetkisine ilişkin bir husus olmayıp yargının niteliğine ilişkin bir konu olduğundan bu konu hakkında Anayasa’nın 140'ıncı maddesi uyarınca Cumhurbaşkanının Cumhurbaşkanı kararnamesi çıkarma yetkisinin olmadığına ve bu sebeple Adalet Akademisinin kanuni dayanağı olan 34'üncü CBK'nin açıkça Anayasa’nın kanunla düzenlenmesini emrettiği bir konuda düzenleme yapıldığından dolayı iptaline karar verdi. Dolayısıyla, 2 Mayıs 2019 tarihinde yayımlanan 34 sayılı CBK'yle kurulan Adalet Akademisi beş yıldır yetkisiz bir makamın çıkardığı, hukuken yok hükmündeki yasal olmayan bir dayanağa bağlı bir şekilde faaliyet gösteriyordu. Dayanağı yoktu, hukuksal bir temeli yoktu ama uygulamada Adalet Akademisi vardı. İşte, Türkiye apaçık bu hukuksuz işlemin iptali için dahi beş yıl beklenilmesi gereken bir ülke hâline geldi. Açıkça ifade edelim, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri Cumhurbaşkanına sınırsız yetki bahşeden bir sihirli değnek olmadığı gibi sarayın her alana müdahale etme sevdası da açıkça hukuku yok saymaktır. Bu, demokrasiyi ve hukuk devleti ilkesini tasfiye etmek, çiğnemek, yok saymak demektir. AYM bu kararları verdikten sonra AKP'den sık sık şu açıklama yapıldı, denildi ki: "AYM'nin vermiş olduğu karar usuli bir iptal kararıdır, esasla ilgili bir karar değildir." Bu açıklamayı AKP'nin saraydaki başdanışmanı Mehmet Uçum da yaptı, Sayın Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da yaptı. Yani burada şunu düşünmek lazım: "Güçler ayrılığı" deniliyor, yasama yetkisi var, yasama yetkisini Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yürütmenin başı saray kullanıyor ve çıkıyorsunuz "Usuli bir iptal." diyorsunuz. O zaman, yasamayı yani güçler ayrılığının en büyüğü, kanun yapma yetkisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisini bir kenara itiyorsunuz. Anayasa’nın 7'nci maddesini, Anayasa’nın 11'inci maddesini ihlal ediyorsunuz. Bu mu usulü, bu mu esası? (CHP sıralarından alkışlar) O nedenle, bunu usuli bir hata olarak gören AKP'li hukukçu arkadaşlara, milletvekillerine ayrıca Anayasa'yla ilgili kitapları yeniden okumasını, Anayasa’yı 1'inci maddesinden sonuncu maddesine kadar yeniden okumasını diliyorum.

Değerli arkadaşlar, bu ne? Demokrasiye bakış açısı, özgürlüklere bakış açısı. Demokrasi ve özgürlüklere siz sadece anayasasızlaştırma açısından bakarsanız tabii ki Türkiye'de demokrasiyi, özgürlükleri bir kenara itersiniz. FETÖ darbesinden sonra çıkardığınız KHK'lerle, ondan sonra çıkardığınız, 2018'deki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle çıkardığınız Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle güçler ayrılığının en büyük dengesi Gazi Meclisi bir kenara itersiniz. Zaten yargıyı da bağladınız saraya, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı kalmadı. Yasama da en güçlü şekilde, Cumhur İttifakı’nın oy sayısı da elinizde. O zaman ne oluyor? Güçler ayrılığı değil, güçler birliği oluşuyor. İstediğinizi Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle çıkarırsınız, istediğinizi kanun olarak Meclise getirirsiniz.

Tabii, bir de şu var: Sarayda kurullar var. Ne kurulu var? Adalet Kurulu var, Eğitim Kurulu var, Sağlık Kurulu var. Bu kurullar ne yapıyor? Hazırlık yapıyor, kanun düzenlemesi yapıyor ama Anayasa’nın da 7'nci maddesi var. Ne var 7'nci maddesinde? Yasama faaliyeti Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Türkiye Büyük Millet Meclisi... Kanun çıkarma yetkisi 88'inci maddeye göre milletvekillerine aittir. Yok, arkadaşlar, böyle bir şey yok. Böyle bir şey olduğuna inanıyor musunuz? Yani bakıyoruz, Bakan açıklamış, geçen gün, Işıkhan Bakan açıklamış, ne diyor? "En düşük emekli aylığı 14.469 TL'dir." Ya, kime sordun da diyorsun, sen kimsin, atanan bir Bakansın. Yasamada kanunla yapılması gereken işi sen nasıl Meclise dikte ettirebiliyorsun? İşte, Türkiye'nin geldiği nokta bu. (CHP sıralarından alkışlar) Yani bu açıkça tek adam düzeninin "yaptım oldu." sistemi. Bu düzende hukuk devletinden söz edilebilir mi? Söz edilemez. Hukuk devleti mi var? Yok. Demokrasi mi var? Yok. Özgürlükler mi var? Yok. Bu Anayasa kitapçığının içinde bulunan -2'nci maddeden, 1'inci maddeden itibaren- hak ve özgürlükleri uygulama alanımız var mı? Yok. Yukarıda her şey hazırlanıyor ve Meclise getiriliyor, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle hak ve özgürlüklerle ilgili düzenlemeler yapılıyor; ondan sonra Anayasa Mahkemesine gidiyoruz, iptal ettiriyoruz. Bakıyoruz, nitelikli bir yasama yok.

İki hafta önce -Sayın Grup Başkan Vekilimiz Murat Emir'in olduğu- bir kanun düzenlemesi vardı burada, 4 madde vardı. 4 maddenin 2 maddesi neydi? Bugün Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen denetim kuruluyla ilgili maddeydi. Diğeri, dokuzuncu yargı paketinde vardı. O neydi? TMSF'deki kayyum maddesiydi. Ne oldu? Bugün Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor. Ya, iki hafta önce çekmiş olduğunuz maddeleri iki hafta sonra niye getiriyorsunuz, neden getiriyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Bu Mecliste kaliteli kanun yapma yetkimizi kullanamayacak mıyız? Bu nedenle, bakıyoruz; çekiyorsunuz, koyuyorsunuz.

Bir de kayyumseverliğiniz var sizin. Kayyumu ne kadar çok seviyorsunuz, kayyumu? Yani belediye başkanlarını, millî iradeyle, halkın iradesiyle seçilmiş belediye başkanlarını görevden alıyorsunuz. Yüzde 50'yi aşan oylarla gelmiş, ondan sonra bakıyoruz "Senin terörle bağlantın var, iltisakın var." yok "Senin örgütle iltisakın var." diyorsunuz ama görevden aldıktan sonra meclis içinden de seçmiyorsunuz, kayyum atıyorsunuz. Şimdi yeni kayyumlar gelmeye başladı. Hangi kayyumlar bunlar? Anayasa’nın içerisinde bulunan meslek teşekkülleri var, barolar var. İstanbul Barosu Başkanı daha seçileli üç ay olmadı, bugün dava açılmış. Neyine kayyum atayacaksın İstanbul Barosuna ve İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyelerine? Yetmedi mi belediyelere atadığınız kayyumlar? Yetmedi mi İzmir'deki muhtara atadığınız kayyumlar? O bakımdan, AKP iktidarı, arkadaşlar, 2028 ve öncesinde ilk seçimde gidecek ama ne olarak anılacak biliyor musunuz? Kayyumlar iktidarı olarak alınacak. (CHP sıralarından alkışlar) Kayyumlar iktidarını hepimiz birlikte demokrasi ve özgürlükler adına 2028 ve 2028 öncesinde götüreceğiz.

Değerli arkadaşlar, bakıyorum, o kadar çok şey var ki. Şimdi, bu Adalet Akademisi için gelen kanun teklifi Anayasa’nın 2'nci maddesine, Anayasa’nın 6'ncı, 7'nci maddesine, Anayasa’nın 11'inci maddesine, Anayasa’nın 139'uncu maddesine, Anayasa’nın 140'ıncı maddesine, Anayasa’nın 138'inci maddesine aykırı. Neresinden tutalım? Siz, kanun teklifini getiriyorsunuz, biz, buradan geçen kanun teklifi hakkında Anayasa Mahkemesine gidiyoruz; Anayasa Mahkemesi iptal ediyor, aynı, benzerini yine getiriyorsunuz. Bir kanun teklifi çıkıyor, yine biz götürüyoruz, yine iptal ediliyor, yine getiriyorsunuz. Ya, böyle bir yasama olabilir mi? Böyle bir yasamayla bu iş gidebilir mi? Sonra bakıyoruz, yargı sopasını kullanıyorsunuz. Kimle kullanıyorsunuz? İyi ki bir Akın Gürlek'iniz var, Akın Gürlek'le kullanıyorsunuz. Akın Gürlek gelmeden önce İstanbul'da hiçbir soruşturma olmuyor muydu? Akın Gürlek geldi, bakıyoruz, bütün savcıları Cumhuriyet Halk Partisinin ya da muhalefet belediyelerinin üzerine sürdü, soruşturmalar yapıyor. Hep aklıma şu geliyor: Yahu arkadaşlar, gezici hakem heyeti olarak Akın Gürlek'i kullanacağınıza kapatın belediyeleri, valiliğe bağlayın, kaymakamlığa bağlayın, bari halkoyunu da bir kenarı itin. Hukuku bir kenara ittiğiniz gibi toplumu bu hâle sokun bari ama olmayacak, ne yaparsanız yapın, ne ederseniz edin, Cumhuriyet Halk Partisi belediyelerine yönelik yapmış olduğunuz yargı sopası dönecek. Nerede dönecek? Halkın sandığında dönecek, seçimde dönecek, o sandık da mutlaka gelecek arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, hâkim ve savcıların eğitimini konuşuyoruz. Geçtiğimiz günlerde, dört gün içinde 3 acı olay oldu. Genç meslektaşımız Mert Akdoğan'ın hayali savcı olmaktı. Yazılı sınavda Türkiye derecesi yaptı, 115'inci sırada, sonra mülakata girdi, elendi, sonrasında, babasının beyanına göre, istifa etti çalıştığı avukat bürosundan, sonra intihar etti. İkincisi -Adana Adliyesinde- intihar eden savcı adayı Mithat Can Yalman; mülakatı geçti, savcı adayı oldu ancak staj esnasında baskı gördüğü gerekçesiyle intihar etti. Diyebilirsiniz ki Yalman'ın tanıyla sabit psikolojik sorunları varmış ve intihar sebebi bu psikolojik sorunlarmış. O zaman şunu sormak istiyorum bir hukukçu olarak: Mülakatlarda adayların mesleğe uygun psikolojisinin olup olmadığına bakmıyorsunuz da neye bakıyorsunuz, neye bakıyorsunuz? Her şekilde bu sonuçlar AKP'nin mülakat adaletsizliği değil mi? Her 2 gencimizin de babası omzunda çocuğunun tabutunu taşımışsa, bunun suçlusu bu mülakat adaletsizliği değil mi arkadaşlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

Bitirelim lütfen.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Devamla) - Üçüncüsü ise İstanbul'da avukatlık mesleğini icra eden Avukat Mustafa Çoban; siyasi kayırmacılıkla, adını "referans" koyduğunuz torpil düzeniyle, liyakatsizliği esas kıldığınız kamu kadrolarıyla umutlarını çaldığınız bir başka genç. Vicdanınız sızlar mı hiç, bilmem. Unutmayınız, yazılı not kartlarına ricacınızı yazıp mülakat heyetlerine ismini ilettiğiniz akrabalarınız, partilileriniz, işte, bu gençlerimizin hayallerini, umutlarını çaldı arkadaşlar. Nasıl uyuyorsunuz, bilmiyorum.

Bütün bunlar yaşanırken Cumhuriyet Halk Partisi belediyeleri ne yapıyor, biliyor musunuz? Şunu yapıyor: İstanbul Büyükşehir Belediyesi avukat alımı yaptı geçenlerde; en yüksek 97, en düşük 94 KPSS puanıyla mülakatsız avukat alımı yaptı. Sizin kayırmacılıkla hayallerini, umutlarını çaldığınız gençlere bizim belediyelerimizin bakış açısı bu.

Biz mülakatı kaldıracağız, kesinlikle hakkı olana hakkını vereceğiz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)