GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:16
Tarih:07.11.2024

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHMAN BABACAN (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubumuz adına söz aldım. Birinci Dünya Savaşı sonrası imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nın 13'üncü maddesinde “Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adalarında hiçbir deniz üssü kurulmayacak ve askerî faaliyetler sınırlandırılacak.” hükümleri getirilmişti. Doğu Ege adalarının geriye kalanlarını oluşturan 12 Ada için ise 1947 Paris Antlaşması’nın 14'üncü maddesiyle “Askerden arındırılacak ve öyle kalacaktır.” şartı getirilmişti. Ege’deki hukuki ve fiilî durum bu şekilde tahkim ediliyordu. Aradan geçen yetmiş yıllık süreçte inişli çıkışlı bir seyirde birçoğu Yunanistan’ın iç siyasi motivasyonlarıyla bezeli bir Yunanistan politikasıyla karşı karşıyaydık. Türk dış politikasının partilerüstü bu meseleye ise her zaman barışçıl ve aktif müdahilliğini gördük, yaşadık. Şimdi de temel izlek ve yöntem aynı doğrultuda izlenmekte; aktif, diplomatik, barışçıl ve kararlı. Hükûmetlerimiz döneminde yeni dönemin birtakım ayırt edici kodlarına ise müteyakkız bir dış politikadan pekâlâ bahsetmemiz mümkündür diye düşünüyorum. Özellikle 2020 Amerika Başkanlık seçimleri sonrası Joe Biden'ın gelişi ve transatlantik hattının ABD çıkarları merkezli olarak yeniden canlandırılması politikası, bölgemizde ve Ege-Doğu Akdeniz hattında ABD açısından daha ihtiraslı ve daha geniş bir ekonomi politik ajanda şeklinde tezahür etmeye başladı. Özellikle son sekiz yıldır bölgede oluşan yeni dinamikler ve Türkiye'nin bu dönemde attığı proaktif dış politika adımlarıyla yeni bir fiilî durum ve yeni bir gerçeklik oluşmaya başladı. Yunanistan da tıpkı 1960'lar ve 1970'lerde olduğu gibi ilgili ülkeler tarafından Türkiye'nin bu aktif müdahilliğini bölgede dizginlemekle işlevli bir aktör olarak boy göstermeye çalışıyor. Bu bağlamda, Türkiye'nin Libya, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Mısır denkleminde son yıllarda attığı adımların bölgedeki statükonun değişimini icbar etmesi durumudur esasında yaşadıklarımız. Daha geniş resimde, Amerika politikası açısından Yunanistan'ın desteklenmesi, Ukrayna'dan Libya'ya uzanan bir hatta Balkanlar, Güneydoğu Avrupa ve Doğu Akdeniz'deki transatlantik hattının devamı için jeopolitik anlamda önemli ve kritik hem de hiç olmadığı kadar. Konumuz bağlamındaysa özellikle mavi vatan doktrini çerçevesinde Türkiye'nin Libya Deniz Yetki Alanları Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması kritik ve stratejik konumda olan Kıbrıs ve Girit başta olmak üzere Doğu Akdeniz ve Ege meselesini bambaşka ve farklı bir boyuta taşımış durumda. Zira bu adım, temelde Yunanistan'ın tarihsel olarak iddia ettiği karasularını Libya'ya ait kılan ve buradaki hidrokarbon rezervlerine ilişkin sismik araştırma ve sondaj faaliyet yetkisini Libya uhdesinde bırakan hukuki ve bağlayıcı bir metindir. Libya'da buralardaki keşfedilmemiş yüzde 40 rezervin olduğu yerin haklarını Türkiye'ye sunmak suretiyle Türkiye açısından oldukça kritik önemde bir kazanım ve adım atılmış oldu. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ABDURRAHMAN BABACAN (Devamla) – Bitiriyorum. BAŞKAN – Buyurun. ABDURRAHMAN BABACAN (Devamla) – Yani tahminî 122 trilyon metreküplük bir hidrokarbon rezervinden bahsettiğimiz büyük bir ekonomi politik mücadele süreci işliyor ki şu an Mısır’la yürütülen yeni süreç de Türkiye'nin meseleye aynı zamanda bu zaviyeden bakmasıyla da ilişkili. Bu bağlamda, önergedeki spesifik mesele de dâhil olmak üzere, adacıkların, kayalıkların aidiyeti meselesi de dâhil olmak üzere sürecin bütün parçaları bu geniş fotoğraftan ayrı düşünülmüyor ve ciddiyetle ve hassasiyetle ele alınarak diplomatik ve siyasi süreçler buna göre işletiliyor. Özelde ise bu spesifik meseleye ilişkin şunu belirtmek isterim: Adalarımızın Yunanistan tarafından işgali söz konusu değildir. Türkiye ile Yunanistan arasında Ege’de birbiriyle bağlantılı bir dizi sorun var. Ege’de bazı adacık ve kayalıkların aidiyeti ve bununla bağlantılı olarak Türkiye ile Yunanistan arasında geçerli bir uluslararası anlaşmayla tespit edilmiş deniz sınırlarının olmaması da bu sorunlar arasında. Türkiye ise bu sorunların tümüne tarihsel olarak ülkemizin hak ve menfaatleri temelli diyalog ve barışçıl diplomasi yoluyla mukavelede bulunmaya devam edecektir. Ege’de meselenin çözümünde izlenen bu politika, denizlerdeki güvenlik sorunlarının… (AK PARTİ sıralarından alkışlar) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)