| Konu: | 6111 SAYILI BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI İLE SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU VE DİĞER BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 62 |
| Tarih: | 07.02.2012 |
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 150 sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle bundan yaklaşık bir yıl evvel kamuoyunu, toplumumuzun tüm kesimlerini yakinen ilgilendiren ve adına "Torba Yasa" dediğimiz 6111 sayılı Kanun'u hatırlatmak istiyorum. Bu 6111 sayılı bazı alacakların yapılandırılmasını esas alan fakat yüzlerce başka konuyu da içeren bu Kanun 13 Şubat 2011 tarihinde yasalaşmıştı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna 216 madde olarak geldi, daha sonra geçici maddelerle birlikte 234 maddeyi bulan bir Kanun'dur. Öncelikli olarak aciliyeti olan ve milyonlarca vatandaşımız tarafından umutla beklenen, borç yapılandırılmasına ilişkin maddeler yönüyle hemen hemen pek çok kesimi ilgilendiren bir düzenleme yapılmasını büyük ölçüde biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak doğru bulmuştuk. Gerçi, önce 113 çerçeve maddeyle gelen bu torba tasarının içerisine sonra iktidar partisi tarafından âdeta ne bulunmuşsa doldurulmuş ve bu Kanun, Torba Kanun olmaktan da çıkmıştı.
Milliyetçi Hareket Partisi, her zaman olduğu gibi, bu torba kanun tasarısının alt komisyon ve üst komisyon görüşmelerine ve Genel Kurul görüşmelerine de ilkeli, olumlu, yapıcı bir muhalefet çalışması yapmıştı, olumsuz görülen hususları eleştirmiş, tasarıdan çıkarılması için gayret göstermiştik, olumlu gördüğümüz maddeleri de desteklemiş ve katkı sunmuştuk. Bu sebeple Milliyetçi Hareket Partisi olarak Torba Kanun diye adlandırdığımız bu yasaya Komisyonda ve Genel Kurulda en azami düzeyde katkı verdik.
Ancak, değerli arkadaşlar, bunu ifade etmek gerekir ki AKP Hükûmeti kanun tasarılarını çok özensiz bir şekilde hazırlamaktadır. "Ben yaptım oldu." mantığıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulundan âdeta zorlama bir şekilde çıkarmaya çalışmaktadır. Yine 13 Şubat 2011 tarihinde yasalaşan bu Torba Kanun için de bu görüşümüz geçerlidir. "Ben yaptım oldu." mantığıyla pek çok maddeyi çoğunluğuna dayanarak çıkartmıştır. Ancak, 13 Şubat 2011 tarihinden on beş gün sonra yani 28 Şubat 2011 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine yeni bir kanun tasarısı sundu ve 29 Mart 2010 tarihinde yasalaşan 6215 sayılı bu Kanun'la bu Torba Kanun'un, 6111 sayılı Kanun'un 17, 83, 166, 173 ve geçici 11'inci maddeleri tekrar değiştirilmişti. Şimdi görüşmekte olduğumuz bu 150 sıra sayılı Kanun Teklifi ile 6111 sayılı bu Torba Kanun'da tekrar bir değişiklik yapılmaktadır.
Torba Kanun'un ilk yirmi bir maddesi vatandaşların borçlarının yapılandırılmasıyla ilgiliydi ve bu Kanun'un 168'inci maddesiyle borçlarının yapılandırılması ve ilk taksit ödeme sürelerini bir aya kadar uzatma konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir. Bu kanun teklifiyle tabii afet yaşanan yerlerdeki dairelere borçlu bulunanlarla yine yurt dışında örneğin Libya gibi, siyasi karışıklıkların yaşandığı ülkelerde bu karışıklıklardan zarar görmüş olan hem Türkiye'de hem de bu yurt dışı ülkelerde faaliyette bulunan mükelleflerin 6111 sayılı Kanun kapsamında ödemeleri gereken taksitlerin ödeme sürelerinin uzatılması için Bakanlar Kuruluna yetki verilmesi istenilmektedir. Tabii, esas itibarıyla, yeterli görmemekle birlikte doğru bulduğumuz da bir düzenlemedir. Bunu da bir antrparantez olarak ifade etmek isterim.
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, ülkemizin çok önemli bir kısmı, başta deprem olmak üzere tabii afetlerin riski altındadır. Buna rağmen mevcut yapıların büyük bir kısmı muhtemel afetlere karşı dayanıklı değildir, hatta orta şiddetteki bir depremde bile ağır derecede hasar görüp yıkılmaları kaçınılmazdır. On binlerce insanın ölümüne ve çok yüksek mali kayıplara sebep olan 1999 yılındaki Marmara depreminden sonra 19 Mayıs 2011 tarihinde Kütahya Simav'da ve 23 Ekim 2011 tarihinde de Van'da deprem meydana gelmiştir. Bu vesileyle, bu depremlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza tekrar rahmet ve ailelerine başsağlığı diliyorum. Ancak bu iki depremin üzerinden aylar geçmesine rağmen hâlâ depremzede vatandaşlarımızın sorunları çözülememiştir. Görüştüğümüz kanun teklifi de aslında bu çözülemeyen sorunların bir uzantısı, bir parçası olmaktadır.
9 vilayeti ve 16 milyonu kapsayan 99 yılındaki Marmara depremi Van depreminden çok daha büyüktür. 17 Ağustos Marmara depreminde 376 bin ev ve 80-90 bin civarında da bina yıkılmıştır. Ancak o dönemde yetmiş beş günde 44 bin geçici konut, on yedi ayda da 42 bin konut yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri, depremde risk yönetimi çok önemlidir. İstanbul'da bir deprem olur ise bu Hükûmetin İstanbul'la ilgili bir eylem planı var mıdır? Varsa açıklasınlar, bilelim. Allah korusun, öyle bir deprem Van'da değil de İstanbul'da olsaydı acaba ne olurdu?
Vanlı depremzede kardeşlerimiz hâlâ çadırlarda kalıyorlar. Neden? Yeterli prefabrik yapı yok, onun için. Peki, neden yok? Çünkü Milliyetçi Hareket Partisi döneminde yapılan prefabrikler AKP Hükûmeti döneminde satılmıştır değerli milletvekilleri. Kış aylarında, karda, çamurda, eksi 30 derecede Vanlı depremzedeleri çadırda barındırmak, bu insanlara âdeta zulmetmektir, hastalığa davetiye çıkarmaktır.
Anayasa'nın 56'ncı maddesi herkesin sağlıklı, dengeli ve güvenli bir çevrede yaşama hakkına sahip bulunduğunu hükme bağlamakta ve devlete görevler yüklemektedir. Yine, Anayasa'nın 23'üncü maddesine göre devlet sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak ve sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek zorundadır.
Depremde meydana gelen yapı zayiatları, binaların yıkılması insanların hatasıdır ve kurumların hatasıdır. Yapılması gerekenleri zamanında yapmayan yönetimler sorumludur. Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı 2 Şubat 2012 tarihinde Başbakanlıktan Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir. Yaklaşık dokuz yıllık iktidarınız döneminde bu kanunu neden bugüne kadar gündeme getirmediniz, Kütahya Simav'da ve Van'da deprem olunca mı aklımız başımıza geldi? Marmara bölgesinde vuku bulan büyük deprem felaketleri ve müteakip depremler ve en son olarak Van'da meydana gelen deprem bu gerçeği acı bir şekilde ortaya çıkarmıştır.
Ülkemizin bazı yerleri ve buralardaki yerleşim merkezleri hâlen çok yüksek deprem riski altındadır.
Kısaca söyleyecek olursak, değerli arkadaşlar, iktidar bu depremlerin altında kalmıştır. İktidarın dönemsel, hayalci, duruma göre şekil alan, inandırıcılıktan uzak ve millî çıkarları gözetmeyen dış politikası, maalesef ülkemizi uluslararası arenada da içinden çıkılmaz bir noktaya getirmiştir.
Bu kanun teklifinin gerekçesinde, Libya gibi, siyasi sorunların yaşandığı ülkelerde mağdur olan vatandaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesinin amaçlandığı söylenmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifiyle getirilen ve adına da "mağduriyet" denilen husus, bu vatandaşlarımızın yaşadığı mağduriyetin belki de binde 1'idir. Yani bu düzenlemelerle, 6111 sayılı Torba Kanun'dan yararlanan mükelleflerin bu taksitlerini bir yıl daha uzatmakla, bu vatandaşların sorunlarını çözmüş olmuyorsunuz. Ve devamen ifade etmek isterim ki bugün itibarıyla Türkiye'nin sorun yaşamadığı bir ülke kalmamıştır.
Önce ödül almaya gidilen, sonra, çok affedersiniz, kelle almaya gidilen ve Kaddafi'nin katillerini Türkiye'de ağırlayan bir konumda Libya'da geldiğimiz nokta, maalesef işte bu kanun teklifinde kendisini uç vermektedir. Demek ki bu ülkelerde sorun yaşanmakta ve bu sorunlardan da en çok yurt dışı müteahhitlerimiz ve iş yapan iş adamlarımız zarar görmektedir. Bu, ülkemiz yararına ne getirmiştir, ne götürmektedir, bunu çok iyi etüt etmemiz, tartışmamız gerektiğini bu hadiseler bize göstermektedir.
Sayın Başbakan, Eş Başkanı olduğunu bizzat söylediği Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında aynı anda İsrail'le, Yunanistan'la, Kıbrıs Rum Kesimi'yle, Suriye'yle, İran'la, Irak'la, Ermenistan'la ve hatta Azerbaycan'la sorunlar yaşamaktadır ve bu sorunlar da artarak devam etmektedir çünkü AKP dış politikada bağımsız hareket etmemektedir. Sıfır sorun politikasından herkesle sorun yaşayan bir ülke hâline gelinmesi Türkiye'nin mevcut dış politika uygulamalarının iflas ettiğini ve Türkiye'ye de millî çıkarlarımıza da en küçük bir yararının olmadığını göstermektedir. Şunu maalesef, üzülerek ifade ediyoruz ki Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları döneminde uluslararası ilişkilerde hiçbir meselenin Türkiye'nin lehine çözümlenmediğini görüyoruz. Eğer çözümlenmişse, hangi dış politik menfaatimiz Türkiye'nin lehine sonuçlanmışsa lütfen iktidar yetkilileri, sayın bakanlar bu kürsüden bunun bir izahını yapsınlar.
61'inci Hükûmet Programı'nda dış politikada ülkemizin bölgesel ve küresel aktör konumuna yükseldiği yazmaktadır. Madem uluslararası ilişkilerde güçlü bir aktör hâline geldik, o zaman, şu Libya'daki karışıklık nedeniyle ve bu 150 sıra sayılı Kanun Teklifi'nde gelen, yurt dışında siyasi karışıklıklar nedeniyle yaşandı denilen sorunları biz hâlâ neden yaşıyoruz? Aylar geçti, Libya hâlâ daha durulmadı mı? Yani biz Libya'da iş yapan müteahhitlerimizin, iş adamlarının alacaklarını tahsil edemiyor muyuz, sorunlarını çözemiyor muyuz da Türkiye'deki borçlarının taksit sürelerini bir yıl daha uzatmak zorunda kalıyoruz?
Değerli milletvekilleri, maalesef bu kanun teklifi iktidarın deprem nedeniyle geldiği başarısız noktayı gösterdiği gibi aynı zamanda dış politikada gelinen başarısız noktayı da ifade etmektedir.
Bu kanun teklifinin 2'nci maddesiyse, değerli milletvekilleri, yine iktidarın bir özensizliğini göstermektedir. 662 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü genel bütçeli bir kurum olmaktan özel bütçeli bir kuruma değiştirilmişti, ancak yine bu kanun hükmünde kararname düzenlenirken, Devlet Su İşleri tarafından kullanılan dış kredilerle ilgili yaşanacak sorunlar dikkate alınmadığı için, bu dış kredilerin kullanılmasında yaşanacak ve yaşanabilecek olan aksaklıkların giderilmesine ilişkin bir düzenleme yapılmaktadır.
Yine, bu konuşma vesilesiyle de bir hususu hatırlatmak istiyorum. Hep böyle perakende geliyor. Bu 6111 sayılı Torba Kanun'un bir 98'inci maddesi var değerli milletvekilleri, bu da trafik kazaları sebebiyle kazazede olan şahısların, kazazedelerin, sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın bunların sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı öngörülmekteydi, fakat 98'inci maddenin son fıkrasında da bu giderlerin karşılanma usul ve esaslarının Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığı tarafından ayrıca belirleneceği ifade edilmekteydi. Bir yıldan fazla bir süre geçti, bu usul ve esaslar henüz belirlenmedi.
İnşallah, bu maddelere ilişkin görüşmelerde de veya Plan ve Bütçe Komisyonuna gelecek tasarı ve tekliflerde de bu hususun üzerinde duracağız, ancak şimdiden bu 98'inci maddeyi de Genel Kurulun dikkatine sunuyor ve bu düşüncelerle muhterem heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akçay.