GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Azerbaycan Hava Yollarına ait uçağın düşmesine, açıklanan asgari ücrete, dezenflasyon programına, Suriye politikalarına, cezaevlerindeki uygulamalara ve Muş Valisi Avni Çakır’a ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:42
Tarih:25.12.2024

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Azerbaycan Hava Yollarına ait uçak kazasında yaşamını yitirenlere biz de rahmet diliyoruz, yaralılara geçmiş olsun diyoruz; gerçekten elim bir kaza. Balıkesir'deki kazada da 8 öğrencimiz ağır yaralı, onlara da geçmiş olsun diyoruz; umarız bir an önce tedavileri tamamlanır ve sağlıklarına kavuşurlar.

Evet, bugün için en önemli sorun dün açıklanan asgari ücrettir. Bu sorun, 2025 yılının nasıl geçeceğini bize gösteriyor. 2025 yılı, 2024'ten çok daha kötü geçecek. Emekçiler için bunun nasıl sonuçları olacağı bu açıklanan asgari ücretle aslında ortaya konulmuştur.

Bakın, ekonomi programını dile getirirken hep bir kavram kullanılıyor: "Dezenflasyon" Bu programın adı "dezenflasyon programı"dır. Kime dezenflasyon, kime enflasyon? Servet sahiplerine yüzde 50 faiz verirken dezenflasyon, asgari ücretliye enflasyonun altında zam yaparken enflasyon, öyle mi? Dolayısıyla kim bu enflasyon döneminden kazançlı çıkıyor? Servet sahipleri çünkü enflasyonun üzerinde artı bir faiz geliri elde ederek servetlerine servet katıyorlar. İşte, o, servetlerine servet katanlar, kârlarına kâr katanlar enflasyona neden olurken enflasyonun mağdurları, aldıkları bu ücretle aslında tüm bu maliyete, toplumsal maliyete katlanmaya devam ediyorlar. Bu maliyetin adı "sefalet"tir, bu maliyetin adı "yoksulluk"tur. Dolayısıyla bu program, bu anlamıyla halka zulüm programıdır. Ekonomik bir şiddetin geçerli olduğu bir süreci yaşıyoruz ve bu şiddetin mağdurları emekçilerdir. Dolayısıyla sizin dezenflasyon programınız iflas etmiş bir programdır, zaten başından yanlış bir programdı. Bunun böyle sürdürülebilmesi mümkün değil, mümkün olmadığını da gördük. Açıkladığınız asgari ücret, zaten aslında tükenmiş bir programın dile gelmesinden başka bir şey değildir.

Şimdi, emekli maaşları gelecek, emekli maaşlarında da aynı tabloyu göreceğiz; kamu emekçilerine zam gelecek, yine aynı tabloyu göreceğiz. Sizi artık TÜİK bile kurtaramıyor. Her türlü yalanla bir sene idare ettiniz, işte sonuç ortada. "Hayat pahalılığı ve enflasyon en büyük sorunumuzdur." diyen Hazine ve Maliye Bakanı aslında programının neden iflas ettiğini de dile getirmiş oldu. Dolayısıyla biz kendisini istifaya davet ediyoruz. Birisi bu sorumluluğu taşımak zorundadır. Dolayısıyla sizin bir buçuk yıldır uyguladığınız program sonucunda ortada bu tablo varsa demek ki bunun bir sorumlusu da olmak zorundadır. Tabii, sadece Hazine ve Maliye Bakanı mı sorumlu? Hayır, topyekûn iktidar sorumlu. İktidar bu yanlış politikalarında devam ettiği sürece aslında bu krizlerden çıkmak mümkün değildir.

Bugün bir kez daha Suriye'ye dair yaklaşımları dinledik, Cumhurbaşkanı dile getirdi. Suriye'ye bu türden bir yaklaşımla devam ederseniz ne bu ekonomiyi düzeltebilirsiniz ne Türkiye'deki siyasi krizi engelleyebilirsiniz ne de Suriye'de bir çözüme ortak olabilirsiniz. Suriye'ye parçalı yaklaşım değil bütünlüklü bir yaklaşım gerekiyor, Suriye demografisini anlamak gerekiyor. Oradaki nüfusun yüzde 30'undan fazlası Kürtlerden oluşurken Kürtleri yok sayan bir yerden, Suriye'nin tek bir bölgesine odaklanıp geçmişin hatalarından ders çıkarmadan, bir barış siyaseti ve demokratik Suriye çözümünü dile getirmeden yol almak mümkün değil; hem Suriye için mümkün değil hem de bunun maliyetinin bu ülke tarafından taşınması artık mümkün değil.

Sizin maceracı Suriye politikalarınızın maliyetine emekçiler artık katlanamayacak. 22 bin liralık asgari ücret aslında bu maliyetin yansımasıdır. On yıldır sürdürmüş olduğunuz yanlış politikalar geldi, işte duvara çarptı. Bu duvara çarpmanın sonucunda hâlâ emekçilere bu maliyeti yüklemeye çalışmanız vicdanen kabul edilebilir değildir. Bu siyaset değildir, bu maceracılıktır ve buna artık son verme zamanı gelmiştir; topyekûn barış, topyekûn demokratikleşme, topyekûn bir hak mücadelesi zamanıdır. Bu mücadeleyi hep birlikte vereceğiz hem Suriye halkları için hem Türkiye halkları için. Topyekûn barış ve demokrasi için aslında tarihin bize sunduğu fırsatlar vardır. Gelin, bu fırsatları doğru bir yerden değerlendirelim. Gelin, barışta siyaseti hâkim kılalım hem Suriye halkları için ama öncelikle de Türkiye halkları için bu zulüm, şiddet düzenine hep birlikte son verelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Temelli, lütfen tamamlayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, ekonomi boyutundaki zulüm ve şiddet ortada, siyasi şiddet ve zulüm ortada ama günlük hayatta bunun en çok eziyetine katlananlar belki de cezaevindeki yurttaşlarımız. Cezaevindeki insanları bir kere yurttaş olarak görmüyorsunuz, sizin en önemli sorunlarınızdan biri bu. Oradakiler de yurttaşımızdır, hakları vardır ve o hakları gasbedemezsiniz. Bugün cezaevinde uyguladığınız sistem, bir cezaevi sistemi değil bir kamp sistemidir, toplama kampı sistemidir. Nazi Almanyasını aratmayacak uygulamalar vardır, ne yazık ki vardır. Bunlarla yüzleşmediğiniz sürece cezaevi sorunlarını çözmeniz mümkün değil.

Erzincan Cezaevinden Mikail Özdinç mektup yazmış, oradaki hak ihlallerini anlatmış; akıl almaz uygulamalar var. Erzincan Cezaevinde durum bu. Kırşehir Cezaevinde durum farklı mı? Hayır, değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Temelli, lütfen tamamlayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Kırşehir Cezaevinde mahkûmlar aileleriyle Kürtçe konuşamıyorlar. Annesi babası geliyor; mahkûm Kürt, anne-baba Kürt, Türkçe bilmiyorlar, konuşamıyorlar. Böyle bir zulüm olabilir mi? Ne yapacak bu insanlar, gidip Türkçe mi öğrenip gelecekler? Kaç yaşında insanlar, zaten kırk yılda bir zar zor gelip evlatlarını görüyorlar, o sırada "Sen Kürtçe konuşamazsın." deniyor. Bu yönetmeliği bir an önce değiştirmek gerekiyor. Bu yönetmeliği değiştirmemek bir işkence uygulamasından başka bir şey değildir.

Başka bir isimden bahsedeceğim: Ergin Aktaş; dirseğinden aşağısı yok, iki kolunda da yok. Kendi başına ihtiyaçları karşılaması mümkün değil fakat tek başına cezaevinde tutuluyor; nakil talebi var, karşılanmıyor. Bunun gibi sayfalar dolusu mektup geliyor ama biz burada, kısıtlı sürede, ancak birkaç kişiyle ilgili sorunları yansıtabiliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Temelli, son kez uzatıyorum, lütfen tamamlayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sanmayın ki bunlar birkaç kişiyle oluşan vakalar, binlerce... İnanın, cezaevlerine, hangi cezaevine gitseniz bu sorunlar orada mevcut; topyekûn bir çözüm gerekiyor.

Son olarak buradan bir kez daha Muş Valisine seslenmek istiyorum: Muş Valisi Avni Çakır, Muş'ta değil bir kere; bunu biliyoruz, hiç ulaşamıyoruz kendisine. Nerede olduğunu defalarca hem Bakana sorduk hem iktidara sorduk. Bu Vali neredeyse bir ortaya çıksın, yüzünü görelim. Böyle valilik yapılır mı? Tek yaptığı bir şey var, sürekli Anayasa'yı ihlal etmek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni ihlal etmek ve sürekli Muş'u âdeta bir sıkıyönetimle idare etmek; böyle valilik olmaz. Vali dediğiniz, halkın içinde olur. Eğer gerçekten bir vali ise orada demokratik hakların ve yasaların, hukukun geçerliliğini sağlamakla mükelleftir. Tam bir yasakçı zihniyet var ve biz buradan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, teşekkür için açıyorum.

Buyurun.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - ...bu Valinin görevden el çektirilmesini ve Muş'taki bu olağanüstü durumun, olağanüstü hâlin, âdeta sıkıyönetimin son bulmasını istiyoruz.

Teşekkür ederim.