Konu: | Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 41 |
Tarih: | 24.12.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Sayın Başkan, sayın vekiller; ekranları başında bizleri izleyenleri ve cezaevlerindeki arkadaşlarımızı sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Hep söyledik, bir kez daha söyleyeceğiz: Bu iktidarın yasa yapım süreçleri demokratik süreçlerin işletildiği, toplumsal katılımın sağlandığı, diyalog ve müzakerelerin yürütüldüğü şeffaf, demokratik ve nitelikli yasa yapım süreçleri değildir; maalesef böyle bir durumla karşı karşıyayız. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının, deyim yerindeyse, olağan hâle getirdiği yasa yapma biçimi ihlali, torba yasalarda görüşülen kanun maddelerinin gerekli şartları sağlamaması Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesine ve aynı konuların düzeltilmek üzere Meclis gündemine tekrar getirilmesine neden olmaktadır. Bu, ciddi bir sorun; bunu defalarca konuştuk, defalarca söyledik fakat Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun bu meselede herhangi bir adım atmaya niyeti olmadığı çok açık ve net ortada.
Torba yasalarla hukuk devletinin dayandığı hukuki güvenilirlik, hukuki belirlilik ve hukuki tutarlılık ilkeleri açıkça ihlal edilmektedir. Torba yasa yöntemiyle Meclise getirilen kanun teklifleri aracılığıyla onlarca farklı yasada ve birçok farklı konuda aynı anda düzenleme yapılmakta ve bu da yasama bütünlüğünü bozarak milletvekillerinin kanunu denetleme ve düzeltme olanağını zorlaştırmakta hatta neredeyse ortadan kaldırmaktadır.
Sayın vekiller, durum budur ama sizin için önemli değil çünkü siz zaten saraydan gelen kanun tekliflerini imza atmak suretiyle burada kendi kanun teklifinizmiş gibi sunuyorsunuz ve tartıştırıyorsunuz ama çok ciddi bir sorun yarattığınızın farkında değilsiniz. İktidar -daha evvel de dile getirdiğimiz gibi- torba yasa yapmayı gelenek hâline getirdi. Bu yolla, toplumun ihtiyacı değil yürütmenin ihtiyacı olan düzenlemeler sistematik ve düzenli bir şekilde komisyonlardan hızlıca geçirilerek Genel Kurulda kanunlaştırılmaktadır. Bu nedenle, etki analizine sahip olmayan -birçok zaman etki analizi olmadan gelmektedir teklifler önümüze- ivedilikle oldubittiye getirilen, hızla komisyonlardan geçirilen yasaların sonrasında yeniden düzenlemeye ihtiyaç duyulmaktadır.
Ayrıca, bu yöntemle farklı alanlara ilişkin birçok düzenlemenin arasında gizlenen bazı düzenlemelerin toplumsal ve politik muhalefetin direncine takılmadan yasalaştırılması da amaçlanmaktadır; zaman zaman bu durumlarla da karşı karşıya kalıyoruz. Yasama etiğini ayaklar altına alan ve yasama kalitesini düşüren bu yasa yapma tekniği, aynı zamanda halkın temsilcilerinin halkın sorunlarına çözüm bulabilmesini engelleyen sonuçlar da doğurmaktadır. Bu sebeplerle torba yasa uygulamasından vazgeçilmelidir -bunu bir kez daha vurgulamış olalım- zorunlu olmadığı sürece böyle bir şeye başvurulmamalıdır; bu, birinci meselemiz, bu kanun teklifiyle de ilgili.
Ama bu teklifte bir başka önemli sistemsel sorun var, oraya gelmek istiyorum. Şimdi, sayın vekiller, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin inşa edildiği süreçte yapılan Anayasa değişikliklerinden biri de millet iradesinin temsil edildiği Meclisin kanun yapma yani yasama yetkisinin sembolik bir hâle getirilmesi oldu. Neden bunu söylüyoruz? Bu süreçte kanunla düzenlenmesi gereken birçok husus Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle düzenlenmeye çalışılmaktadır ve bu kararların önemli bir kısmı ise Anayasa Mahkemesinden dönmektedir. İşte ikinci meselemiz, bu kanun teklifinde karşımıza çıkmış olan çok ciddi bir meselemiz budur.
Şimdi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişi sağlayan 2017 Anayasa değişikliğiyle yürütme organının kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi kaldırılmış, yerine Cumhurbaşkanlığı kararnameleri çıkarılması ikame edilmiştir ve bu CBK'ler "kanunlarla düzenlenmemiş ve Anayasa'da kanunla düzenlenmesi öngörülmemiş olmak kaydıyla yürütme yetkisine ilişkin konularda ve ayrıca Anayasa'da belirtilen münhasır alanlarda Cumhurbaşkanının doğrudan doğruya Anayasa'dan aldığı yetkiye dayanarak çıkardığı düzenleyici işlemler" olarak tanımlanmasına rağmen, kanunla düzenlenmesi gereken alan ve konularda kararnameler çıkartılmıştır. İşte, bu, bir değil, iki değil defalarca olmuştur ve bugünkü kanun teklifinin içindeki 14 madde -en az yarısı- bununla ilgilidir. Düşünebiliyor musunuz, Anayasa Mahkemesi, Anayasa'ya aykırı olarak çıkarılan CBK'leri bozuyor, bozuyor, tekrar gönderiyor ve siz, burada onu tekrar kanun teklifinin içine alarak kanunlaştırmak durumunda kalıyorsunuz. Neden peki böyle oluyor, bu soruyu hiç kendinize soruyor musunuz? Sistemsel bir sorunla karşı karşıyayız. Neden böyle oluyor? Saraydaki o çok fevkalbeşer hukukçular yetersiz mi acaba, anlamıyorlar mı bu meseleyi, Anayasa'ya aykırı adımlar attıklarının farkında değiller mi yoksa hukukun üstünlüğüne mi karşılar yani Anayasa'ya rağmen yan yolları tercih ederek ülkeyi yönetmeye mi çalışıyorlar yoksa fırsatçı bir anlayışla "Biz kararnameyi çıkaralım, Anayasa Mahkemesi bozana kadar bunları kullanalım" mı diyorlar? Hangisi bunlardan, bunu hiç düşündünüz mü, bunu hiç kendinize sordunuz mu? Hayır, bunları yapmıyorsunuz.
Şimdi, Anayasa'ya göre, yürürlükteki kanunlarda açıkça düzenlenmiş bulunan konularda -biraz evvel de belirttim- kararnameyle düzenleme yapılamaz; çok açık ve net bir şekilde burada belirtilmiş vaziyette. Bu şekilde yapılan düzenlemeler Anayasa'ya ve kanunlara uygun olmadığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine taşındığında Mahkeme tarafından iptal ediliyor. İşte, bir kez daha burada bu durumla karşı karşıya kalmış vaziyetteyiz. Şimdi, Meclisi bu tutumunuzla iyice itibarsızlaştırdınız, iyice itibarsızlaştırdınız. "Denge denetleme mekanizmaları çalışmıyor." derken "Kuvvetler ayrılığı işlemiyor." derken ve "Hukukun üstünlüğü yok." derken işte tam burayı işaret ediyoruz. Önümüzde sistemsel bir sorun var ve bu sistemsel sorun karşımıza bir kez daha bu kanun teklifiyle de çıkmış vaziyette.
Şimdi, bakın, iktidarın son yıllarda benimsediği bu çalışma yöntemi ya da dayatması, yasama kalitesini düşürüyor, niteliksizleştiriyor ve gereksiz mesai ve meşguliyete sebep oluyor; işte, bugün yaptığımız gibi ve yarın, öbür gün de yapacağımız gibi. Bu torba yasa teklifindeki maddelerin neredeyse yarısı Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş maddelerdir ve bu durum dehşet vericidir ama sizin umurunuzda bile değil çünkü sizin için Anayasa Mahkemesi de aslında çok gerekli bir mahkeme değil; öyle bakıyorsunuz meseleye.
Şimdi, bu kanun teklifindeki özellikle 3 maddeye işaret etmek istiyorum, o da Devlet Denetleme Kuruluyla ilgili olan 10, 11 ve 12'nci maddeler; çok açık bir şekilde Anayasa'ya aykırılık var; özellikle 10 ve 12'nci maddeler, çok açık bir şekilde... Devlet Denetleme Kurulu denetçilerinin görev ve yetkileri Anayasa'ya aykırı bir şekilde genişletilmek isteniyor; Devlet Denetleme Kuruluna vakıflarda, kooperatiflerde, birliklerde ve bu kurum ve kuruluşların her türlü ortaklık ve iştirakinde her türlü idari soruşturma, araştırma, inceleme yetkisi verilerek Anayasa’nın 108'inci maddesinde açıkça belirtilen yetkisinin dışına çıkarılmak isteniyor; kabul edilebilir bir durum değil. Yani zaten CBK'yle Anayasa'ya aykırı olarak düzenlenmiş olan Devlet Denetleme Kurulunun yetkileri bozulmuş Anayasa Mahkemesinde; siz, şimdi Anayasa'ya aykırı bir şekilde tekrardan getiriyorsunuz. Bu düzenlemeyle, Cumhurbaşkanına bağlı Devlet Denetleme Kurulunun inceleme ve denetim işlevini aşarak Kurulun yargının yerine geçmesinin -bakın, Kurulun yargının yerine geçmesinden söz ediyorum- ve kendi özel, keyfî ceza hukukuna tabi kılmasının yolunu açma riski taşıyor Anayasa'ya aykırı olarak getirdiğiniz madde. Sözü edilen kurum ve kuruluşlar âdeta Cumhurbaşkanlığı bürolarına dönüşebilecek, her türlü belge ve bilgileri hiçbir sınırlama olmaksızın idari bir birim olan ve yargısal niteliği olmayan Kurul tarafından denetlenebilir hâle gelecektir; bunu istiyorsunuz bu yasa maddeleriyle. Bu durum, Anayasa’nın 9'uncu maddesinde belirtilen yargı yetkisinin bağımsız mahkemeler tarafından kullanılacağı hükmüne de aykırıdır ayrıca yani sadece 108'e değil. Dolayısıyla, Devlet Denetleme Kurulunun ilgili Kurul üyesi ile denetçisine, özel hukuk tüzel kişilikleri olanları örgütlenme özgürlüğü ve hak arama hürriyeti kapsamında korunan haklarına aykırı bir biçimde görevden uzaklaştırma yetkisi de tanınıyor; bir tür kayyum atama yetkisi tanınıyor; bu hüküm de Anayasa'ya açıkça aykırıdır.
Dolayısıyla, baktığımızda, özellikle 10'uncu ve 12'nci maddeler yani Devlet Denetleme Kuruluyla ilgili düzenlemelerin yapıldığı bu maddeler Anayasa'ya açık bir şekilde aykırıdır; siz bunu getirdiniz ve burada bunu tartıştırıyorsunuz. Umarım bu konuda aklıselim öne geçer ve bu maddelerle ilgili yeni bir çalışma yapmak üzere bu maddeler tekliften çıkarılır.
Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)