| Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Tümü münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 20.12.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, siyasi partilerin değerli genel başkanları, değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı; öncelikle, bütçenin ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, bütçede emeği geçen bütün siyasilere, özellikle de Meclis personelimize teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçe bir devletin ruhunu yansıtır. "Devlet" dediğimiz mekanizma bir yanıyla da bütçedir. Bir bütçeye baktığınızda devletin kudretini görürsünüz. Evlatlarına sunduğu imkânları, emeklisine sağladığı standartları görürsünüz. Doktorunu görürsünüz, sanayicisini, KOBİ'sini, esnafını, memurunu, işçisini, köylüsünü görürsünüz ya da göremezsiniz ama biz bu bütçeye baktığımızda, maalesef, kalıcı hâle gelen bir yoksulluk görüyoruz. İstihdam, yatırım göremiyoruz bu bütçede. Faiz borcu, bütçe açığı, devletimizin borçlanmasını, milletimizin fakirleşmesini görüyoruz. Bir sene daha açlığa tahammül etmek zorunda kalan emeklimizi görüyoruz. Bu bütçe hakkında çok şey söylemek isterdim ama dilime Fuzuli'nin meşhur beyti geliyor: "Söylesem tesiri yok/ Sussam gönül razı değil."
Değerli milletvekilleri, faiz odaklı bu bütçe, farkında mısınız, ardında büyük bir ekonomik ve sosyal yıkım bırakıyor. Ne yazık ki eylül 2024 itibarıyla 14,8 milyon kişi düzenli yardıma muhtaç hâle gelmiş. 2024 yılının ilk yarısında kredi kartı borçları sebebiyle icraya düşen kişi sayısı 1.063.379 kişiye ulaşmış. Bankaların takibine düşen borç miktarı 46 milyar liradan 89 milyar liraya ulaşmış. KOBİ'lerin bankalara kredi borcu 4 trilyon lirayı aşmış. Allah aşkına, böyle bir ortamda sosyal adaletten nasıl bahsedeceğiz?
Değerli milletvekilleri, makroekonomik verilere baktığımızda, evet, büyüyen bir Türkiye görüyoruz. Dünyanın 17'nci büyük ekonomisi olan bir Türkiye, millî geliri 1 trilyon doları aşan bir Türkiye; madem bu kadar büyüyoruz, o zaman benim emeklim neden 12.500 lira maaşa mahkûm edildi? Benim asgari ücretli vatandaşım neden kirasını ödeyemez hâle geldi? Benim memurum neden maaşıyla bir ev alamaz hâle geldi? Ekonomi büyüyor olabilir ama bu büyüme kimin refahını artırıyor? Soru bu. Bugün bir yanda zenginleşen küçük bir azınlık, diğer yanda geçim derdiyle boğuşan milyonlarca vatandaşımız. Bakın, millî gelirin yüzde 40'ını ülkenin yüzde 1'lik ayrıcalıklı kesimi alıyor, geri kalanını ise yüzde 99'u alıyor. Ülkenin bir yanı bahar, bahçe, diğer yanı kar, kış, kıyamet; mesele bu, derdimiz bu arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri, bir şeyi netleştirelim. Ekonomik büyümeyi anlamlı kılan sadece rakamlar değildir, asıl büyüme tencerede pişen yemektir; vatandaşın evladının cebine koyduğu harçlıktır; gençlerimizin heybesine konulan umuttur; çalışanın, emeklinin huzurudur. Bahsedilen bu büyüme ne yazık ki adil bir büyüme değildir. Üzülerek söylüyorum ki bu büyüme bir kanser büyümesidir, kanser büyümesi. Değerli dostlar, büyümek yetmez, önemli olan adil büyümektir. İşte burada emeklimize ve asgari ücretlimize verilecek zammın insan onuruna yakışır olması elzemdir. Bakın, bizim asil milletimiz her zaman devletimize sahip çıkmıştır. Bu millet, Kurtuluş Savaşı'nda Millî Mücadele'yi ve tekâlifi milliyeyi sırtlanmıştır, Kıbrıs Barış Harekâtı'nda ambargoyu sırtlanmıştır ve 15 Temmuzda devletimizi, cumhuriyetimizi sırtlanmıştır; hasılı, devletimiz ne zaman dara düşse bu asil millet devletine elini uzatmıştır. Şimdi milletimiz, emeklimiz, asgari ücretlimiz zor durumda ve devletinden bu sefer elini uzatmasını bekliyor; bu eli uzatmak zorundayız.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin en önemli sorunu adalet sorunudur. Biz bunu çözemedikten sonra ekonomik kriz başta olmak üzere hiçbir sorunu aşamayız. Altı yüzyıl boyunca Osmanlı yönetim tarzının temelini oluşturan, Osmanlılara 3 kıtanın anahtarını açan ilim abidelerimiz Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig'inde, İbni Haldun'un Mukaddime'sinde, Nizamülmülk'ün Siyasetname'sinde yer bulan adalet dairesi anlayışına göre adalet, devlet, siyaset, ordu, iktisat ve halk arasında birbirinden ayrılmaz bir bağ vardır. Bu anlayışı Kınalızade Ali Efendi şöyle ifade etmiştir: "Adalet dünyada kurtuluşu garanti eder. Dünya bir bağdır ki çiti devlettir. Devletin esası nizamdır. Padişahsız nizam korumasız kalır. Ordusuz padişah hâkimiyet kuramaz. Servetsiz padişah ordu oluşturamaz. Serveti halk biriktirir, halkın padişaha bağlı olmasını ise adalet sağlar. Velhasıl, bir devletin varoluşunun temelinde adalet esastır." Peki, biz bugün adalet sınavında neredeyiz? İnsanlar mahkemelerden yüz çevirirken, yargıya güven endeksi düşerken, avukatların yetkinliği değil de siyasi bağlantıları sorgulanırken değil Avrupa'nın, Amerika'nın, yedi iklimin en büyük adalet sarayını da inşa etsek adil olamayız. O vakit ne olur biliyor musunuz? Gelin ben size anlatayım: Rüşvet her kapının aralığından sızmaya başlar. Öyle bir an gelir ki selam verirsiniz, rüşvet değil diye almazlar. Her köşe başında bir çete türemeye başlar. O çeteler savcılarımızı makamında tehdit ederler. Yeni doğan yavrularımızı alçakça katlederler. Gençlerimizi uyuşturucu belasına sürüklerler. Her cep telefonu bir kumarhaneye dönüşür. Aile birliğimiz yok olur ve toplumsal çöküşümüz başlar.
Değerli milletvekilleri, yaşadığımız bu ekonomik krizle sadece cebimizdeki parayı kaybetmiyoruz -az önce vurguladığım gibi- ahlakımızı kaybediyoruz, adaletimizi kaybediyoruz, kamu düzenimizi kaybediyoruz. Kısacası neslimizi, geleceğimizi kaybediyoruz. O yüzden, acilen bu gidişi tersine çevirmemiz şarttır. Vatandaşımızın yüzünü güldürmemiz şarttır. Devletimizi ayağa kaldırmamız şarttır.
Zira, dış politikada yaşanan gelişmeler bize fırtınalı günlerin yaklaştığını haber vermektedir. Uluslararası alanda yükselen tansiyon yalnızca bölgesel çatışmaları körüklemekle kalmıyor, ülkeler arasındaki gerilimi de her geçen gün daha da tırmandırıyor. Tek kutuplu, ABD merkezli dünya düzeni artık yerini çok kutuplu bir yapıya bırakma sancılarını yaşarken Orta Doğu, Balkanlar, Doğu Avrupa, Asya Pasifik ve Afrika gibi bölgelerde artan çatışma riski küresel barış ve istikrar için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Yaşanan son gelişmeler bu bölgelerdeki gelişmelerin, gerilimlerin kısa vadede azalmayacağını, tam aksine artacağını göstermektedir.
Ülkemiz stratejik, jeopolitik konumunun gereği olarak geçmişte olduğu gibi, bugün de krizlerin merkezinde yer almaktadır. Bölgemizde yaşanan bütün çatışmalar bize güçlü ve caydırıcı bir savunma sistemi kurmanın hayati önemini bir kez daha göstermektedir. Savunma sanayimizdeki başarılar elbette övüncümüzdür; bunu sonuna kadar destekliyoruz. Yerli ve millî teknolojilere yatırım yapmaya da kararlılıkla devam edilmelidir. Ancak değerli milletvekilleri, tam da burada şunu sormadan geçemeyeceğim: 1 trilyon 950 milyarlık bir faiz borcumuz olmasaydı şanlı ordumuza kaç tane daha TCG Anadolu uçak gemisi katabilirdik; kaç tane daha İHA, SİHA, TAYFUN, SİPER füze sistemi; ALTAY, HÜRKUŞ, KIZILELMA yapabilirdik? İşte, itiraz ettiğimiz faiz bütçesi tam olarak budur.
Değerli milletvekilleri, dış siyasette güçlü diplomasi ve etkin dış politika anlayışımızı kararlılıkla sürdürmeliyiz. Bu doğrultuda Doğu Akdeniz'in güvenliğinin sağlanması açısından Kıbrıs'ta millî çıkarlarımıza aksi zorlama tezlerini kabul etmemiz mümkün değildir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin tanınması için girişimlerde bulunmak bizim için tarihî ve jeopolitik bir zorunluluktur. Bir kez daha vurgulamak isterim ki bizim Yörük yurdu Toroslar Akdeniz'den başlar Beşparmak dağlarında biter. Yunanistan'la son dönemde yaşanan yumuşama siyaseti devam ettirilmeli ancak Ege Denizi'nde askerî dengeleri korumak için F-16 filolarımızı yenilemek ve F-35 savaş uçaklarını envanterimize katmak da stratejimizin bir parçasını oluşturmalıdır. Komşumuz Irak'ın kuzeyinde bölücü terör örgütünün şer yuvaları kaynağında yok edilmeli, bölgesel meşru yönetimlerle de iş birliği artırılmalıdır. Can Azerbaycan'la Kafkasya'da sağlanan barışın devamı için bölgede eş güdüm hâlinde çalışma devam etmeli, Zengezur Koridoru'nun açılarak Türkiye ve Azerbaycan'ı birleştirmek için gerekli iş birliği sağlanmalıdır. Ayrıca Türk soyuyla ilişkilerimizi de "Dilde, fikirde ve işte birlik" diyerek 21'inci yüzyılı Türk dünyası yüzyılına dönüştürmek için gayret göstermeliyiz. Rusya-Ukrayna savaşının bir an önce bitirilmesi ve bu çatışmaların Avrupa'nın iç bölgelerine yayılmaması için girişimlerde bulunmak da ülkemiz için bir sorumluluk olmalı. Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinin artık tamamlanması için karşılıklı eşitlik ilkesine dayalı, adil, şeffaf ve yapılandırılmış bir müzakere ortamı sağlanmalı; gümrük birliğinin güncellenmesi, vize serbestisine yönelik süreçler de hızlandırılmalıdır. Türkiye olarak, Libya'dan Sudan'a, Somali'den Etiyopya'ya dünyanın bütün çatışma bölgelerinde kararlı diplomasi, güçlü dış politika ilkesi ışığında girişimlerimizi sürdürmeye devam etmeliyiz.
İnsanlık vicdanına saplanan büyük hançer yarası Gazze'de soykırımın durması için Türkiye ağırlığını daha fazla hissettirmelidir. Soykırımın durması adına, Meclis Başkanımız Sayın Numan Kurtulmuş'un da özellikle dile getirdiği, İsrail'in Birleşmiş Milletler üyeliğinin askıya alınması gibi büyük yaptırımların hayat bulması için Türkiye insani ve tarihî rolünü yerine getirmeye kararlılıkla devam etmelidir.
Ve Suriye... En uzun kara sınırını paylaştığımız, tarihî bağlarımız olan Suriye'de yaşananlara seyirci kalmamız elbette mümkün değildir. İnsanlık düşmanı Baas rejimi altmış bir yıl sonra çökmüştür. Türkiye, Suriye'de tarihî bir sorumluluk üstlenmiş, üstlenmeye de devam edecektir. Ülkemiz, yeni dönemde Suriye'nin toprak bütünlüğü, refahı, güvenliği, istikrarı ve bütün Suriyelilerin içinde olacağı demokratik bir yönetimin kurulması için kardeşlerinin yanında olmaya devam edecektir. Bunun yanında İsrail'in Suriye'de yayılmacı politikasına da asla ve asla müsaade edilmemelidir. Suriye'nin kuzeyinde ise DEAŞ, PKK ve uzantıları olan terör örgütlerinin herhangi bir oldubitti üzerinden millî güvenliğimizi tehdit edecek adımlarına da izin verilmemelidir ve ülkemizdeki Suriyeli misafirlerimizin ülkelerine onurlu, güvenli ve gönüllü geri dönüşleri de planlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bütün bu gelişmeleri birlikte okuduğumuzda büyük fırsatların ve bir o kadar da tehditlerin önümüzde olduğunu görmek zorundayız. Dolayısıyla iç cephemizin tahkimi bugün her şeyden daha önemlidir. Bizim bin yıllık kardeşliğimizden daha büyük bir servetimiz yoktur. Türkiye Cumhuriyeti devleti hepimizindir, hepimiz bu devletin asli unsurlarıyız; biz kardeşiz, dostuz, arkadaşız, en önemlisi akrabayız. Biz bir olursak, birlik olursak, güçlü durursak, geçmişin hatalarını tekrar etmezsek, bu coğrafyayı tekrar ayağa kaldırmak için büyük bir fırsatı yakalayabiliriz ancak ezber kavgaları terk etmeyerek ayrışırsak, uzatılan elleri geri çevirirsek bu tarihî fırsatlar yerini dış tehditlere açık, daha zayıf bir Türkiye'ye bırakacaktır. Bu fırsatı kaçırmayalım, 85 milyon kucaklaşalım. Bu kardeşliğe sembolik bir katkı sağlayacak bir çağrıda bulunmak istiyorum: Meclise bir kanun teklifi sundum. Bu teklifte belirttiğim gibi, Türkistan'dan Mezopotamya'ya, Anadolu'dan Rumeli'ye, binlerce yıllık örfümüz, ananemiz ve sevincimizin yansıması olan Nevruz Bayramı ülkemizde resmî bayram olsun diyorum ve bu kanun teklifine de sizlerden destek bekliyorum.
Velhasılıkelam değerli milletvekilleri, 21'inci yüzyıl, dünyanın dönüşümüne şahit olduğumuz, her yeni günün bir önceki günü geride bıraktığı süper hızlı bir çağdır. Biliyoruz ki bu yüzyılın kazananı, değişimden korkmayan, çağın yeniliklerine uygun reformlarla geleceğe yürüyen ülkeler olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSA MESİH ŞAHİN (Devamla) - Biz de yeni çağı ıskalamadan gerekli atılımları yapmak zorundayız. Hayalimiz, toplumsal barışı sağlayan, tam demokrasi ve kamu düzenini tesis eden yeni, güçlü bir Türkiye. Hayalimize kavuşmak için elbette hedeflerimiz de olmalı. Öncelikli hedefimiz, hukukun üstünlüğünün esas alınacağı, vatandaşın devlete güven ilkesinin yeniden tesis edileceği bir adalet reformu. Hedefimiz, gelir adaletinin, vergi adaletinin ve sosyal adaletin tesis edileceği bir ekonomi modeli. Hedefimiz, evlatlarımızı çağın gereklerine göre donatan bir eğitim reformu. Hedefimiz, Anadolu'nun ve Trakya'nın topraklarına bereket üstüne bereket katacak bir tarım reformu. Hedefimiz, insanı merkeze alan bir şehircilik vizyonu. Hedefimiz, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin aksayan yönlerinin tanzim edildiği, daha güçlü bir yönetim sistemi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSA MESİH ŞAHİN (Devamla) - Son bir defa...
BAŞKAN - Buyurun.
İSA MESİH ŞAHİN (Devamla) - Ve en önemlisi; hedefimiz, yeni yüzyıla yakışan, demokratik, sivil ve kapsayıcı yeni bir anayasa. Bin yıllık devlet aklımıza, yüz elli yıllık Meclis geleneğimize ve yüz yıllık cumhuriyetimize yakışan budur diyorum, bu duygularla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)