Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 39 |
Tarih: | 19.12.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA BİLİCİ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yoksulluk sınırının 70 bin liraya, açlık sınırının 25 bin liraya dayandığı ülkemizde bütçeyi görüşüyoruz. Rakamlar havada uçuşuyor ama maalesef "Milleti daha fazla fakirleştirmeden enflasyonu düşüremeyiz." mantığı devam ediyor. TÜRK-İŞ Başkanı Sayın Atalay ne güzel söyledi değil mi? Hani maaş zamları düşük olursa enflasyon da düşerdi ya, dedi ki: "Bir yıldır asgari ücrete zam gelmiyor ama fiyatlar artmaya devam ediyor." Demek ki neymiş? Bu kemikleşmiş enflasyonun gerçek sebebi millete kan kusturmak değilmiş. Mevcut sistemi devam ettirmenin adını "enflasyonla mücadele" koydular. Bir ara faizi düşürerek enflasyonu düşüreceğini savunanların şimdiki mottosu bu: "Enflasyonu düşürmek için toplumun alım gücünü daha da düşürmeli, milleti daha da fakirleştirmeliyiz." Arkadaşlar, slogan bu. Gıda enflasyonu yüzde 60'larda, devletin değerleme oranı yüzde 44'lerde, vergiler, kira artışları, çarşı pazar yangın yeri ama millete verilecek zamların bu rakamlara ulaşması enflasyonu azdırmak anlamına gelmiyormuş. Pes doğrusu! Mademki koca devlet yönetiminiz altında, o hâlde kamu harcamalarında kılı kırk yarın önce; görün bakın, siz itibardan biraz tasarruf etseniz memleket nasıl kaynağa boğulacak. Karikatür hâline getirdiğiniz tasarruf tedbirlerini doğru planlayın, ciddiyetle uygulayın.
"Dede" namıyla bilinen Uruguay Eski Devlet Başkanı Jose Mujica gibi şahsiyetlerin mütevazı hayatına bakmanın tam zamanı. Kullandığı 1970 model vosvosunu, mütevazı evini, fakirlere açtığı başkanlık sarayını gözlerinizin önüne getirin. Böylelikle 83 yaşındayken bile halkının tekrar seçilmesi için gözyaşı döktüğü bir adamın hayatını örnek alın. Çok mu sosyalist buldunuz? O hâlde, tevazuda ve takvada Aliya İzzetbegoviç'e kulak verin mesela; halkı perişan hâldeyken halkının içinde onlar gibi yaşam sürüp bu dünyadan göçüp giden Aliya'ya.
Şu içler acısı hâlimize bakar mısınız arkadaşlar: Ülkede yoksul çocuk sayısı 10 milyona yaklaşmış, 2 milyon çocuk derin yoksulluk içinde yaşıyor ama biz oluşan bataklığın sebeplerini gerekli ölçüde konuşamıyoruz. Bizler, maalesef mülakatları, KHK'lileri, yenidoğan çetelerini, mafyalaşmayı, kayyumları yaşıyor ama bataklığa tanı ve teşhis koymaya yanaşmıyoruz. Bir yanda tutuklama çeteleri, diğer yanda tahliye çeteleri; bir yanda ihale, diğer yanda işe alım çeteleri; bir tarafta mülakat çetesi, diğer yanda sağlık çetesi; maden çetesi, faiz çetesi, sınav çetesi, çevreyi talan çetesi, rant çetesi; çeteler enflasyonu içinde debeleniyoruz. Ülkenin geldiği hâlin farkında mıyız acaba? Bunca hukuksuzluk varken hangi hesap kitap bu gidişata çare olabilir, sorarım size.
Bir tarafta lüks sofralardan paylaşım yapanlar var; diğer tarafta soğanı, patatesi evine sokmakta güçlük çekenler var. Bir tarafta yemek için Avrupa'ya uçanlar var, diğer tarafta ucuza yeşillik almak için pazarın kapanış saatini bekleyenler var. Bir yanda internette muhalif avı var, diğer yanda belediye başkanlarına kayyum var, öte yanda da seçilmiş siyasetçilere yasak getirme gayreti var. Bir yanda yargıda rüşvet, diğer yanda FETÖ borsası, öte yanda da sürekli derinleşen değiştirilen mahkeme heyetleri. Bir yanda sözde tasarruf tedbirleri, diğer yanda kodamanlara teşvikler, aflar; öte yanda da dünya tarihine geçecek sağlık faciasında hemşire, ambulans şoförü yargılama mizansenleri var. Bir yanda suç sisteminin köleleri yargılanırken diğer yanda patronların, bürokratların, tepedekilerin adının dahi geçmemesi; tam da bu düzenin bir özeti. Bir yanda çevre talanı, ağaç katliamı; diğer yanda "En çevreci biziz." propagandaları; bir yanda doldurulan cezaevleri, diğer yanda boşaltmaya matuf infaz sistemi; bir yanda katlanarak artan et ve süt fiyatları, diğer yanda ithalat lobisi; bir yanda asgari ücrete eşitlenen milyonlar, diğer yanda yandaş ordusu; bir yanda düşüncesinden dolayı cezaevlerine mahkûm edilenler, diğer yanda elini kolunu sallayarak tahliye olan kara para fenomenleri; bir yanda umutları tükendiği için ülkeyi terk etmeyi düşünen doktorlar ve sağlık çalışanları, diğer yanda doktor, hemşire, hastane sahibi kılığında çete kurup organize işlerle cana mala kıyanlar; bir yanda hakkı yenen, emeğinin karşılığını alamayanlar, sistem bozulduğu için memlekete küsenler, diğer yanda "Madem sistem bozuk, madem sistemde boşluk var, biz neden nemalanmayalım?" diye icraata koyulanlar, giydiği bembeyaz önlüğü kirleten, ettiği yeminleri çiğneyen soysuzlar çetesi; bir yanda "Neden sadece biz yargılanıyoruz; hastane sahipleri, doktorlar nerede?" diye soran hemşireler, diğer yanda olan biteni evinde, rahat koltuğunda ayaklarını uzatarak izleyen hastane sahipleri, bürokratlar...
İşte, bu ahval içinde geçenlerde Sayın Hazine ve Maliye Bakanı yine millete sabır telkin etti. Uygulanan yanlış ekonomi politikalarının bedellerine bakar mısınız, heba edilen yılları ve geleceğin sabır terazisini düşündüğümüzde yaklaşık on yıllık bir kayba bedel. Öğrenci, emekli, ücretli, işçi, çiftçi, dar gelirlinin ve gelecek nesillerin yılları çalındı, emeklileri tarumar edildi, umutları bitirildi; tek duydukları söz "sabır". Servetine servet katanların, faiz baronlarının, gri listelere girmemize vesile çetelerin, ülkenin en üst dilimindeki yüzde 20'lik kesimin muhatap olmadığı sözler 65-70 milyonluk bir nüfusun yüreklerini kanatıyor, ciğerlerini parçalıyor, öfkelerini bileyliyor. Yandaş kontenjanından beslenenlerin göstermek zorunda olmadıkları sabrı, 70 milyon göstermek zorunda kalıyor; o da ucu bucağı görünmeyen belirsiz bir gelecek adına. Matrahsız kodamanlar katlanmak zorunda değil ama milyonlar bu pembe sözlere umut bağlamak mecburiyetinde, öyle mi? Ağaç katliamı yapıp yerine tesis, villa, şu bu dikenler, "Maden arıyoruz, acil kamulaştırma lazım. Her geçen gün bize zarar yazıyor." diye ihtirasla yırtınanlar bu sözlerin muhatabı değil ama o ağaçların, arazilerin gerçek sahipleri, geçimini topraktan, çevreden, doğadan kazanan yüz binler, milyonlar bu sözlere çaresizce bel bağlamak zorunda; tam bir Çin işkencesi.
Bir hayli müjde bahşetti topluma Sayın Hazine ve Maliye Bakanımız; bir tarım ülkesi olarak sebzede, meyvede, çarşı pazarda fiyatları tutturamıyoruz ama meğer Maastricht Kriterlerini tutturacakmışız! Kira, faturalar, yangın yerine dönen mutfak bütçesiyle millet iki yakasını bir araya getiremiyor ama devletimiz cari açıkları kapatıyormuş! Milletin kredi kartı borçları arşıâlâya ulaşmış ama meğer devletimiz borç sorununu hallediyormuş, geriye bir tek hayat pahalılığı sorunu kalıyormuş; devede kulak değil mi!
Yapısal reformdan bahis yok; adrese teslim, hakiki tasarruf tedbiri yok; hukuk reformu yok; adalet, yargı reformu yok; gri liste riskleri sürgit devam ediyor, Yolsuzluk Endeksi alarm veriyor; yoksulluk sınırı 70 bine, açlık sınırı 25 bine dayanmış ama makrostrateji ümitvar yoldaymış lakin geriye bir tek hayat pahalılığı, enflasyon kalıyormuş! Peki, bir buçuk senedir henüz gerçekleştiğine şahit olmadığımız o makro başarılar ortaya konarken boynu ezilip beli bükülenlerin hâli de o maliyet hesapları içinde var mı?
Bir an önce yapılması gerekenleri buradan sıralamak istiyorum: İlki, tüm maaşlarda tartışmasız refah payı artışı yapılmalı; ikincisi, köhnemiş toplu sözleşme kültürü yeniden revize edilmeli ve üçüncüsü, mademki devletin kendi yeniden değerleme oranı yüzde 44, o hâlde maaşların tümü bu orana göre artırılmalı. Maaşların yüzde 10-15 arası konuşulması, memura göz hakkı, emekliye fatura dilimi misali yok, kök maaş; yok, toplu sözleşme dilimi; bu kadim köhne hezeyan dönemi artık son bulmalı arkadaşlar. Mesele garip guraba, engelli, emekli, ücretli olunca ince hesap yapılmamalı diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)