Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 38 |
Tarih: | 18.12.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA CEMALETTİN KANİ TORUN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dış politikada meydana gelen güncel gelişmeler hakkında düşüncelerimi ve tavsiyelerimi sizlerle ve kamuoyuyla paylaşmak için söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Kasım ayının sonunda Cibuti'de Heritage Enstitüsü tarafından düzenlenen, Afrika Boynuzu özelinde tüm Afrika'nın yaşadığı sorunların konuşulduğu bir toplantıya panelist olarak katıldım. Toplantıda çok sayıda devlet görevlisi ve entelektüel vardı, bu vesileyle farklı ülkelerden yetkililerle görüşme fırsatım oldu. Katılımcıların önemli bir kısmı, Somali ve Etiyopya arasındaki sıkıntılı süreçten, Türkiye'nin bu konuda yapıcı adımlar atabileceğinden bahsettiler. Bunun üzerine geçtiğimiz hafta sevindirici bir gelişme oldu. Türkiye'nin ara buluculuğuyla iki ülke arasında bir anlaşmaya varıldı. Sayın Cumhurbaşkanını ve Sayın Dışişleri Bakanını ve emeği geçen diğer bürokratları, hepsini tebrik ediyorum. Benzer girişimler Sudan için de bir an önce ortaya konulmalıdır. İç savaşlar uzadıkça maalesef geri dönüş giderek zorlaşıyor. Sürecin uzaması terör örgütlerinin ülkelere sızarak yerleşmesine ve ileride yaşanacak daha büyük sorunlara yol açabilir. Sudan'da da Türkiye'nin aracılığıyla taraflar bir araya getirilmelidir.
Sayın milletvekilleri, Rusya-Ukrayna savaşında Türkiye'nin bugüne kadar durduğu yer ve takındığı tavır başarılıdır. Bir NATO ülkesi olarak Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü muhafaza etmek ancak aynı zamanda Rusya'yla ilişkileri sürdürmek doğru bir politikadır. Tahıl Koridoru gibi anlaşmalar da Türkiye'nin yapıcı dış politika uygulaması olarak değer kazanmıştır ancak kuzeyimizde sürekli bir çatışma jeopolitik riskleri beraberinde getirmeye devam ediyor. Bu yüzden bu savaşın en kısa sürede bitirilmesi için diplomatik çalışma yapılmalı ve Türkiye burada da çözümün öncülerinden olmalıdır.
Gürcistantan'da da seçimlerden sonra ortaya çıkan bir kriz yaşanmakta. Mevcut Hükûmet Avrupa Birliğiyle ilişkileri ertelemek isterken mevcut Cumhurbaşkanı da yapılacak seçimi tanımayacağını ve koltuğundan kalkmayacağını ifade ediyor. Gürcistan bizim komşumuz ve burada yaşanacak karışıklığın bize kısa ve uzun vadede zararları olacaktır. Yetkililerle iletişime geçilerek hem ara buluculuk hem de seçimler için gözlemci olarak destek olunmalıdır.
İran'ın Arap Baharı'yla bölgede başlayan olumlu havayı yok eden mezhep odaklı girişimlerinin son zamanlarda giderek zayıfladığına şahit oluyoruz. Bölgede bir güç boşluğu ortaya çıkmaya başladı. Bu güç boşluğunu diplomatik temaslar ve yumuşak güç kullanımıyla Türkiye doldurulmalıdır. Türkiye Yemen'de yaşanan duruma müdahale etmeli ve Yemen halkının daha fazla zarar görmesi engellenmelidir. İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'yle savaşın en kısa sürede sona ermesi için diplomatik çabalar artırılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, Suriye halkı altmış bir yıllık Baas rejiminden kurtulmanın mutluluğunu yaşamaktadır. Suriye konusunda bundan sonra atacağımız adımlar ülkemizin coğrafyadaki etkinliğini ve prestijini doğrudan etkileyecektir. Suriye'den bize ne diyemeyiz. Şam, aynen Medine, Bağdat ve İstanbul gibi İslam ümmetine başkentlik yapmış kadim bir şehirdir. O topraklar dört yüz yıl süreyle vatan toprağıydı. Mark Sykes ve François Picot'un yaptığı anlaşma bizi oradan fiziken ayırsa da o topraklar gönül coğrafyamızın bir parçasıdır.
Öncelikle, bir hakkı teslim etmemiz gerekmektedir. Sayın Cumhurbaşkanının pazar günü yaptığı açıklamada Somali-Etiyopya anlaşmasından bahsederken "2011 yılında Somali'nin yanında kimse yokken orada biz vardık, Somali'yi terör örgütlerinden arındırdık." diyerek o dönem uygulanan politikalardan övgüyle bahsetti. Evet, Somali halkı ve yönetimi Türkiye'ye olan minnettarlığını her zaman dile getirmeye devam ediyor. 2011 yılında büyükelçiliği olan tek ülke Türkiye'ydi, ben de kurucu büyükelçi olarak orada üç yıl çalıştım. Dönemin Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu ve Başbakanı da Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dı. Orada ağır koşullar altında hem insani faaliyetlerimizi yürüttük hem de devletin yeniden inşası ve iç barışın tesisi konusunda Somali'ye destek olduk. Aynı yıllarda Suriye'de, Suriye halkının meşru taleplerine cevap vermesi konusunda Esed'le irtibata geçildi ancak Esed halkına zulmetmeyi tercih etti. O gün statüko ile halkların demokratik talepleri arasında bir tercih yapılması gerekiyordu, Türkiye, tercihini halkların demokratik talepleri yönünde yaptı. O günden bu yana duruşunu değiştirmeyen Sayın Cumhurbaşkanımıza, dönemin Dışişleri Bakanı, sonra da Başbakanı olan Genel Başkanımız Ahmet Davutoğlu'na ve bugün gelinen noktada son rötuşları yapan Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan ve MİT Başkanımız Sayın İbrahim Kalın'a tebriklerimi sunuyorum. "Suriye'ye karışmayalım." diyenler aslında, komşumuzun çocukları öldürülürken kapımızı kapatmayı, çocuklar ölümden kaçarsa evimize almamayı teklif ediyordu ki bu bize yakışmazdı. Bunu teklif edenler geçmişte de şimdi de tarihin yanlış tarafında durmaktadırlar. Duruşlarını gözden geçirmelerini samimi olarak kendilerinden talep ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün Somali'de yaptığımızı bugün Suriye'de yapmalıyız. Komşularımızın istikrarının Türkiye'ye istikrar kattığı fikrinden hareketle, binlerce kilometre uzaktan gelenler değil, biz yeni yönetimin kuruluşunda öncü rol oynamalıyız. Suriye'de ilk olarak en çok dikkat edilmesi gereken konu güvenliktir. Eski rejim artıkları aynen Irak'taki gibi terör eylemlerine kalkışabilir ve buna bazı ülkeler de destek verebilir. Bu konuda şu andaki sessizlik bizi yanıltmamalıdır. Yine, bir uluslararası taşeron olan DAİŞ teröre kalkışabilir. Suriye'nin istikrarını bozmaya kalkışacak bu tür faaliyete karşı ilk önce güvenlik ve istihbarat altyapısının kurulması gerekmektedir. Bu konu en acil konudur ve Türkiye ilk olarak buna odaklanmalıdır.
Türkiye geçmişte yaptığı gibi insani yardımlara devam etmeli ve Suriye halkının acil ihtiyaçları karşılanmalıdır. Yaşanan büyük çatışmalarda hasar gören altyapı ve üstyapı Suriye'de şehir hayatının hızla toparlanmasına mâni olmaktadır. Türkiye, bu konunun çözümü için Avrupa Birliği, Arap Birliği ve ABD'nin de dâhil olacağı bir girişim başlatmalıdır. Türkiye'de uluslararası bir bağışçılar konferansı düzenlenmeli ve Suriye'nin yeniden inşası için Türkiye öncülüğünde bir fon kurulmalıdır. Türkiye, Suriye'de çöken kurum ve kuruluşların, bakanlıkların, emniyet, ordu ve istihbarat birimlerinin yeniden ayağa kaldırılması konusunda profesyonel destek vermelidir. Eski rejim unsurlarının bu kurumlara yerleşmesine ve ilerleyen zamanlarda içeriden sabotaj yapmalarına izin verilmemelidir.
Suriye'de tüm tarafların haklarının gözetildiği bir anayasa sürecine katkı verilmelidir; hiçbir etnik, dinî ve mezhebî ayrım gözetilmeden Arapların, Kürtlerin, Türkmenlerin, Dürzilerin, Nusayrilerin, Hristiyanların demokratik talepleri dinlenmeli, ayrılıkçı bir ortamın oluşması engellenmelidir. Herkesi kapsayan bir anayasayla seçimler en kısa zamanda yapılıp demokratik sisteme geçilmelidir.
Türkiye, Suriye'nin toprak bütünlüğü çerçevesinde, hiçbir grubu dışlamayan bir politika gütmelidir; vatandaşlarımızın soydaşı olan Rojava Kürtlerine yönelik düşmanca bir tavır takınmamalı, onların merkezî yönetimle ilişkilerini düzenleme konusunda destekleyici bir tavır sergilemelidir. Bölgedeki tüm halklar bizim kardeşimizdir, hepsini kucaklamalıyız. Bu diyalog zemini ekim ayında Sayın Bahçeli tarafından terör örgütüne silah bıraktırılması amacıyla başlatılan inisiyatife de katkı sağlayacaktır. Rejim değişikliğiyle Doğu Akdeniz'de deniz etki alanı konusunda elimizi güçlendirecek adımlar atmalıyız. Münhasır ekonomik alanla ilgili Suriye, Mısır ve Lübnan'la ortak çalışmalar yapılmalı, Yunanistan'ın bu süreçten istifade etmesi engellenmelidir. Suriye'de oluşan yeni durum dikkate alınarak Suriyelilerin statülerinde değişikliğe gidilmeli, sığınmacı statüsü ikamet iznine dönüştürülmeli, çoklu vize uygulamasıyla giriş ve çıkışlarda kolaylık sağlanmalıdır. Suriye'de yaşanan çatışmaların sona ermesiyle Katar gazının Türkiye üzerinden Avrupa'ya nakli başta olmak üzere yalnızca Suriye'de değil tüm Orta Doğu coğrafyasında atacağımız barışçıl adımlarla ekonomik entegrasyonu artırmalıyız. Türkiye, bölgede sınırlar değişmeden sınırları anlamsız hâle getirecek ekonomik ve kültürel bir entegrasyonu başlatmalı, Avrupa Birliği benzeri mal ve hizmetlerin serbestçe hareket ettiği yeni bir gümrük sistemi kurulmasına öncülük etmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Torun, lütfen tamamlayın.
CEMALETTİN KANİ TORUN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, ülkemizin içinde bulunduğu coğrafya içine kapanmayı, yaşananlara kayıtsız kalmayı imkânsız hâle getirmektedir. Komşularımızın karşı karşıya kaldığı sorunlar eninde sonunda ülkemizi etkilemekte, daha büyük sorunları peşinden getirmektedir. Türkiye, yumuşak gücünü, diplomatik kanalları, barış söylemini kullanarak hem iç istikrarını hem de komşularının ve bölgenin istikrarını temin etmek için çaba göstermelidir.
Bu duygu ve düşüncelerle bütçenin hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)