GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:38
Tarih:18.12.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçe görüşmelerinin 10'uncu günü, Türkiye Cumhuriyeti'nin 2025 Yılı Bütçe ve 2023 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tekliflerini görüşüyoruz.

Bütçeyi emen en büyük kalemler hâlâ faiz ve güvenlik harcamaları. Elbette, dünyadaki her hazine gibi Türkiye Cumhuriyeti hazinesi de borçlanabilir. Elbette, bulunduğu coğrafya nedeniyle Türkiye'nin güvenlik harcamaları için bütçeden kaynak aktarılması da anlaşılır bir durum fakat sorun şu: Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri kırk yıldır devam eden düşük yoğunluklu iç savaşa, Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözmek yerine silaha ve güvenliğe bu kadar harcama yapmamış olsaydı 2025 yılı bütçesi için bambaşka rakamları konuşabilirdik. Belki bütçemiz 14 trilyon TL değil de 34 trilyon TL olacaktı, belki kişi başına düşen millî gelir bugün 30 bin dolar olacaktı, dış borcumuz 512 milyar dolar olmayacaktı. Kırk yıllık politika maalesef bambaşka sonuçlar doğurdu. Evet, bu ülke kırk yılını ve yüzlerce milyar dolarını, -bir rakam olarak ifade ettiğim için affınıza sığınıyorum, özür diliyorum- binlerce gencini kaybetti; her biri bir evlat, bir kardeş, bir ağabey, bir eş, bir nişanlı, bir baba olan binlerce evladını kaybetti; binlerce Kürt ve Türk genci bu çatışmalarda yaşamını yitirdi.

Şimdi, bir barış umudu var, iyi niyetli açıklamalar duyuyoruz "İç barışımızı temin edeceğiz." gibi, "Kürt-Türk kardeşliği" gibi. İnanın, bu ülkenin en doğusundan en batısına, en kuzeyinden en güneyine kadar pek çok insanda bu açıklamalar heyecan yaratıyor ama bir sorun var yani atalarımız diyor ya "Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz." diye, gerçekten, söyledikleriniz ve yaptıklarınız arasında bir uyumsuzluk var. Bakın, 1 Ekimden bu yana seksen gün geçti. Ne yaptınız bu seksen gün içerisinde? Toplumun çok büyük bir kesimi bu vaatleriniz için açık çek verirken, iktidar olduğunuz için söylediklerinizin gereğini yerine getirmenizi engelleyecek neredeyse hiç kimse yokken neden hiçbir adım atmadınız? Hiçbir adım atmadığınız gibi, halkın iradesini gasbetmeye devam ettiniz. Esenyurt'a, Mardin'e, Batman'a, Halfeti'ye, Bahçesaray'a, Dersim'e ve Ovacık'a kayyum atadınız. Haksız ve hukuksuz gözaltı ve tutuklamalara devam ettiniz. "Haksız hukuksuz" derken öylesine söylemiyorum yani kelimenin tam anlamıyla haksız ve hukuksuz olduğu için söylüyorum. Bakın, önceki gün 11 arkadaşımız tutuklandı. Bunların içerisinde önceki dönem Mersin İl Eş Başkanımız ve mevcut Eş Başkanımız, Van İl Eş Başkanımız da vardı. İfade tutanakları yanımda, oradan okuyacağım, hani insanları nasıl tutukluyorsunuz, gerçekten herkes bunu duysun diye. Bakın, bu, resmî sorgu tutanağındaki sorulardır ve bütün o soruşturmanın temelinde de bu var. Yani gözaltına alınıp tutuklanan 11 kişiye aynı sorular sorulmuş, süreler farklı olmakla beraber. Diyor ki Emniyet ve savcılık: "30/12/2014-13/9/2016 tarihleri arasında Selman Günbat isimli şahıs -bizim eski İl Eş Başkanımızdır- adına kayıtlı, nokta nokta numaralı GSM hattıyla 74 kez, toplam 5.726 saniye iletişim kurduğu; 20 Nisan 2018-23 Nisan 2019 tarihleri arasında Selman Günbat isimli şahıs adına kayıtlı şu numaralı GSM hattıyla 2 kez, toplam 203 saniye iletişim kurduğu tespit edilmiştir." Kiminle konuşmuş İl Eş Başkanımız Selman Günbat? Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'le görüşmüş. Bakın, şunu soruyor, diyor ki: "Siz Ahmet Özer'le bu kadar süre görüşmüşsünüz." Bu, suçlama. Arkasından soruyu soruyor -bu telefon görüşmesiyle ilgili bir şey soracak- diyor ki: "Sizin tarafınızdan kullanıldığı değerlendiren nokta nokta numaralı GSM hatlarını ne kadar zamandır kullanıyorsunuz? Ahmet Özer isimli şahısla örgütsel, beşerî, sosyal ve ekonomik ilişkileriniz nedir? Bu şahısla irtibat kurma amacınız ve görüşme içerikleriniz nelerdir?" Bakın, bir suç yok yani "niye konuştunuz, insani olarak ne konuştunuz, sosyal olarak ne konuştunuz, ekonomik olarak ne konuştunuz, görüşmenin içeriğinde ne var" diye suçlama olabilir mi; böyle bir suçlama yöneltilebilir mi? 2012 ile 2024 arasındaki bütün telefon görüşmeleri dökülerek yapılmış. Ahmet Özer hakkında bırakın bir ceza davası açılmayı, görevden uzaklaştırıldığı güne kadar trafik suçlaması nedeniyle başlatılmış bir soruşturma yok; bir akademisyen, bir bilim insanı. Yerel yönetimlere hayatını vakfetmiş birisiyle konuşmak; soruşturma gerekçesi bu ve bu suçlamalarla arkadaşlarımız tutuklandı, cezaevine atıldı örgüt üyesi suçlamasıyla.

Şimdi, bir yandan "iç barış, Türk-Kürt kardeşliği" derken kayyum atayacaksınız, insanları bu biçimde gözaltına alacaksınız; bir şey daha yapacaksınız, Kürt kardeşlerinizin Suriye'deki bölgelerine tehditler savuracaksınız ve savurmaya devam ediyorsunuz. Ya, burada bir sorun yok mu? Bakın, büyük bir şans olduğunu düşünüyoruz. Emin olun, şöyle bir şans var: Şam'ın, Hama'nın, Humus'un, Halep'in ve o bölgenin tamamının çatışmasız biçimde el değiştirmesi, o coğrafyada yaşayan herkes için bir şans. Bakın, bütün dünya, Türkiye dâhil olmak üzere HTŞ'yi ve HTŞ'nin liderini terör örgütü olarak ilan etti fakat ABD, Avrupa Birliği ülkeleri, Türkiye dâhil olmak üzere herkes orada bu çatışmasızlığa bir şans verilsin istiyor. Bir çatışma yaşanmadı, savaşsız bir şekilde rejim değişikliği oldu ve geleceğe dair de bir çatışmasızlık umudu besleniyor bir kişi hariç yani daha doğrusu bir ülke hariç. Bir tek siz barışa şans vermiyorsunuz yani siz hâlâ ısrarla ÖSO'yu Kürtlerin yaşadığı coğrafyaya sürmeye devam ediyorsunuz. Bakın, bütün dünya terör örgütü listesinin başında olan bir örgüte şans veriyor, liderine şans veriyor, çatışmasızlık için bir şans veriyor, "Gelecekte bir çatışma olmasın." diyor ama siz ısrarla, bu Hükûmet ısrarla Suriye'de çatışma yaratmak için her şeyi deniyor. Ya, böyle kardeşlik olabilir mi? Yani Kürt-Türk kardeşliği böyle nasıl sağlanacak? Kürtlerin yaşadığı coğrafyaya... Şimdi, bir tane şey var ya, onu diyeceksiniz: "Biz Kürtlerle kardeşiz kardeşim, biz orada PKK'yle savaşıyoruz." Böyle bir şey yok.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Var, var!

MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Devamla) - Bu, sadece propaganda. Biraz önce buradaydı eski Çalışma Bakanı; aslında ruhunun derinliklerindeki, beynin derinliklerindeki görüşünü Antep'te bir propaganda faaliyeti sırasında söylemişti: "Eğer biz oraya girmezsek orada Kürt devleti kurulur." Ortada PKK mekekeyle ilgili bir sorun yok, bambaşka bir sorun var; Kürtlerin orada bir otorite sahibi olmasını istememek. Bu kadar açık ve net. Emin olun -bütün arkadaşlarımız söyledi- Kürtler yaşadığı hiçbir coğrafyada bu ülke için, bu devlet için tehdit değildir. Ben uzun uzun anlatabilirim. Yani herkes söylüyor ya: "Türk beklenendir, Türk beklenendir." Bütün Osmanlı tebaasını düşünün, hepsi ayrıldı gitti, kim ayrılmadı? Hani, bekleniyor olsaydı, Türk beklenen olsaydı Yunanlılar ayrılır mıydı, Bulgarlar ayrılır mıydı, Sırplar ayrılır mıydı, Hırvatlar ayrılır mıydı, bütün Arap coğrafyası ayrılır mıydı? Türk beklenen olsa niye ayrıldılar?

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Beklenen değil mi?

MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Devamla) - Ama bir topluluk ayrılmadı, Kürtler ayrılmadı, bin yıldır ayrılmıyor, birlikte yaşamaya devam ediyor; hâlâ bu topraklara, bu coğrafyaya bağlı. Israrla Kürtleri "PKK" diyerek tehdit olarak görmekten vazgeçin.

KAMİL AYDIN (Erzurum) - İşte Rüştü, bunun adı kardeşlik.

MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Devamla) - Şimdi, bu kayyum meselesi önemli bir mesele -zaman kısıtlı- ama bu politikadan vazgeçin. Her seferinde bir gerekçe uyduruyorsunuz. Yani gerçekten kayyum görevlendirilmesi için meşru bir gerekçe yok, hukuksal bir gerekçe yok, siyasi bir gerekçe yok. Herkes biliyor, 2016'da ilk kayyum atandığında siyasi iktidar ne diyordu? Dedi ki: "Hendek kazılıyor, belediyelerin araçlarıyla hendek kazılıyor, biz buna müsaade etmeyiz, bu yüzden kayyum görevlendiriyoruz." Anımsıyor musunuz 2016'yı? Batman'da hendek mi vardı? Yoktu ama kayyum atandı. Siirt'te hendek mi vardı? Yoktu ama kayyum atandı. Van'da hendek mi vardı? Yoktu ama kayyum atandı. O işin hikâyesi, asıl amaç gasp olunca bir hikâye anlatıyorsunuz. 2019'da ikinci kez kayyum atadınız, buradaydık biz, tekrar hep beraber yaşadık. Ne dedi o zaman siyasi iktidar? Dedi ki: "Eş başkanlıkla yönetiyorlar. Seçilmiş bir belediye başkanı var ama örgüt onun başına başka birisini atıyor, eş başkanlıkla yaptıkları şey bu." Bizim bütün eş başkan adaylarımızın posterleri seçim otobüslerimizin üzerindeydi, seçilmiş eş başkanlarımız belediye meclisi üyesiydi, daha sonra resmî olarak belediye başkan yardımcısı olarak görevlendirildi ama mesele bir algı yaratmaktı yoksa kimsenin kimseye bir komiser atadığı yoktu, örgütün bir eş başkan olarak birisini atadığı yoktu ama mesele...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan, eğer müsaadeniz olursa.

BAŞKAN - Sayın Tiryaki, lütfen tamamlayın.

MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Devamla) - Yani her seferinde bir bahane. Şimdi ne diyorsunuz? Üçüncü kayyum atamasında diyorsunuz ki: "Hakkında dava açılanları aday gösteriyorlar. Kardeşim, örgüt üyeliğinden soruşturması var, davası var; biz buna seyirci mi kalalım?" Size anlattım biraz önce o davaları. Ahmet Özer'le konuştuğu için örgüt üyeliğinden yatıyor bizim il eş başkanlarımız. Van İl Eş Başkanımız, Ahmet Özer'le konuştuğu için cezaevine atılıyor. Ahmet Özer'in kendisi on iki yıl önceki bir konuşma gerekçe gösterilerek cezaevine atılıyor. Geri kalan il eş başkanları Ahmet Özer'le konuştuğu için cezaevine atılıyor. İşte, insanlar böyle örgüt üyesi oluyorlar ve diyorsunuz ki: "Siz örgüt üyelerini aday yapıyorsunuz." Bizim aday yaptığımız kişiler Yüksek Seçim Kurulunun denetiminden geçmiş kişiler, gayet alnı açık, başı dik insanlar, siz bir bahane uyduruyorsunuz o kadar diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)