Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 37 |
Tarih: | 17.12.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA HALİDE TÜRKOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günlerdir bu kürsüden, 2025 yılı için hazırlanan bütçenin neden halkların, kadınların, emekçilerin, çocukların, gençlerin bütçesi olmadığını, bu bütçeyi neden reddettiğimizi anlatıyoruz. Bu ülkenin bütçesi, savaş ve sermaye için değil halkların bir arada, özgür ve eşit yaşaması için hazırlanmalıdır diyoruz.
Savaşa karşı halkların onurlu barışını savunan, bunun için mücadele eden, bedel ödeyen başta kadınlar olmak üzere tüm halklarımızı selamlıyorum.
Tüm dünyanın gündeminde olduğu gibi ülkenin gündemi de 27 Kasımda Suriye'de başlayan ve Baas rejiminin çökmesiyle birlikte ortaya çıkan tablo. Bu tabloya dair söz kurmak için öncelikle Orta Doğu gerçekliğini bilmek gerekir. Birinci Dünya Savaşı sonrası İkinci Dünya Savaşı'na nasıl gidildi? Şimdi de "üçüncü dünya savaşı" olarak ifade edebileceğimiz sürekli bir savaş hâlinin nedenlerini ve bu sistemi sorgulamak zorundayız. Biliyoruz ki güç ve sermaye paylaşımı için yürütülen her savaş, çözümsüzlüğü ve krizleri derinleştirmektedir. Yine, çözümsüzlük, krizleri ve savaşları süreklileştirmektedir. Kendi coğrafyasındaki halklarla barışamayan iktidarlar, ulus devlet yönetimleri; milliyetçiliği, mezhepçiliği ve cinsiyetçiliği kendi varoluşunun koşulu olarak görmektedir. Halkların birlikte yaşamı, birlikte yönetmekten geçer. Bu yönetmenin ruhu; teklik değil birliktir; farklılıkları inkâr etmek değil herkesi inancıyla, kimliğiyle, diliyle tanımaktır.
"Suriye'de sadece Kürtler yok." diyenlere şunu hatırlatmak isterim: Kürt halkı bin yıllardır bu topraklarda farklı kimliklerle, inançlarla, halklarla birlikte yaşıyor ve bu birlikteliğin en somut yaşam bulduğu yer kuzey ve doğu Suriye'dir; kadınların en güvenli şekilde kendilerini var ettikleri yer kuzey ve doğu Suriye'dir. Bakın, Rojava'da filizlenen ve halkların etrafında kenetlendiği bir yönetim modeli ve bir toplumsal sözleşme var. Şimdi, teklikten beslenenler ve halkların varlığını, dilini, kültürünü inkâr etmeyi yol edinenler bu konuda söz kurmadan önce yüzyıldır Türklük sözleşmesini uyguladıklarını unutmasınlar. Eğer bir değişim olacaksa bu coğrafyada egemenler, yüzyıllık inkâr politikalarından vazgeçip evrensel ortak değerler çerçevesinde halkların eşit ve birlikte yaşaması için kendilerini güncellemelidir yani mevcut sorunlar aynı yöntemlerle çözülmez. İyi bilinsin ki bizler nerede olursak olalım, erkek egemenlerin savaşına karşı her zaman halkların onurlu barışını savunduk. Savaşlarda aktörler değişir, coğrafyalar, bölgeler değişir ancak savaşın mağdurları değişmez. Bu savaşların en ağır bedelini kadınlar ve çocuklar ödemiştir; Suriye'de SMO'nun saldırıları, kadınlara yapılan işkence görüntüleri bunun en açık göstergesidir. Vekâlet savaşını yürütenlerin adları değişebilir ancak beslendiği zihniyetin IŞİD zihniyeti olduğunu çok iyi biliyoruz. SMO kontrolünde olan yerlerdeki kadınlar, IŞİD zulmünden dolayı kuzey ve doğu Suriye özerk yönetimine sığınmıştır. Bu çeteler Şengal'de katliam yapanlardır, Ezidi kadınlarını köle pazarlarında satan bu çetelerdir; Şii Türkmen kadınlara saldıran, Kobani'de katliam gerçekleştiren bu çetelerdir. Bugün binlerce Ezidi kadının hâlâ akıbetinden haber alamıyorsak bu zihniyeti hiç kimsenin de meşrulaştırmaya hakkı yoktur.
Bakın, Suriye'de SMO çeteleri eliyle iktidarınızın kontrolünde olan yerlerde bir talan ve yıkım politikası uygulanıyor, kadınlara yönelik insanlık suçu işleniyor, insani yardım için Suriyeli halklarla dayanışmaya giden kadın üyeler kaçırılıyor. Kontrolünüzde olan yerlerde insanların evleri, malları talan ediliyor; insanlar kaçırılarak ailelerinden rüşvet isteniyor. Bu rüşvet, yağma, kadınlara yönelik işkence görüntüleri sizin kontrolünüzde olan yerlerden geliyor. "Güvenlik" adı altında Suriye'de izlenen bu siyaset Kürt halkına, kadınlara düşmanlık üzerinden yürütülüyor; nerede bir Kürt ve kadın kazanımı varsa siyasi iktidarınız orayı hedef almaktan bir an olsun vazgeçmiyor; iç siyasetiniz de budur, dış siyasetiniz de budur.
Kürt halkının, kadınların iradesini gasbeden kayyım atamaları bunun göstergesidir. Tekçiliği değil, çoğulculuğu esas alan tüm halkların, farklılıkların temsil edildiği yerel yönetimlerimizin hedef alınması da bunun göstergesidir. "Kürt halkı bir yeri yönetemez. Belediyeler eş başkanlık ve eşit temsiliyetle yürütülemez." diyerek kayyımların kadın kazanımlarını hedef alması bunun göstergesidir. Şimdi, bunun aksini söyleyecek bir söylem geliştirmeniz samimiyetsizliğinizin de göstergesidir.
İşte, iktidarın dış siyasetinin belirleyicisi de bu zihniyet üzerindendir. Bu ülkenin güvenlik sorunu, kuzey ve doğu Suriye özerk yönetimi değil, bu ülkenin güvenlik sorunu IŞID türevi çetelerin diriltilmesidir. On yıldan fazladır Suriye'de yaşanan savaş binlerce kadının yaşamına mal olmuştur; binlerce kadın evlerini, yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalmıştır; göçmen ve mülteci kadınlar gittikleri her yerde her türlü ırkçı, faşist, cinsiyetçi saldırıların hedefi olmuştur. Bu saldırıların en fazla yaşandığı yerlerden biri de Türkiye'dir. Göçmen ve mülteci kadınlar bir yandan ırkçı saldırıların hedefi olurken diğer yandan güvencesiz işlerle her türlü emek sömürüsüyle karşı karşıyadır. Ucuz iş gücü olarak görülen kadınlar yaşadığı haksızlık karşısında ses yükseltemiyor. Niye? Çünkü haklarını savunacak bir merci yok, yaşadığı haksızlığı anlatacak bir merci yok. Göçmen ve mülteci kadınlar sınır dışı edilme kaygısından kaynaklı yaşadıklarını çoğu zaman anlatamıyor çünkü başlarına gelecekleri çok iyi biliyor. Belki yıllarca geri gönderme merkezlerinde insanlık dışı koşullarda kalabileceği kaygısı kadınların yaşadığı şiddeti aktarmasının önündeki en büyük engeldir çünkü geri gönderme merkezleri kadınlar için âdeta bir işkence merkezidir. Bakın, bu merkezlerin âdeta birer işkence merkezi olduğunu biz değil burada kalan kadınlar anlatıyor. Beslenme koşullarının olmadığını, şiddet ve istismara maruz kaldıklarını; cinsiyetçi, ırkçı sözlerin hedefi hâline geldiklerini bizzat bunu yaşayan kadınlar anlatıyor. Bu merkezlerde kadınların yaşadığı hak ihlalleri defalarca kez bu Meclisin de gündemine getirildi.
Suriye'de rejimin çöktüğü ilk andan itibaren "Suriyeli yurttaşlar akın akın dönüyor." diye gerçeklikle alakası olmayan haberler yapılıyor. Bu haberler gerçeği yansıtmıyor. Nitekim, İçişleri Bakanlığının sunduğu veriler de bu görüntülerin gerçeği yansıtmadığını gözler önüne seriyor. Suriyeli göçmen ve mültecilerin geri dönüşüne ilişkin bu iktidarın üzerine düşen sorumluluk bellidir; gidişler gönüllülük esasına göre olmalıdır, kimse kimseyi zorla bir yere gönderemez. Gitmek isteyen Suriyeli kadınların, gençlerin gidiş esnasında güvenliğini sağlamaktır bu ülkeye düşen görev ve sorumluluk.
Ülkede yaşanan yoksulluk, ekonomik kriz bu savaş siyasetinin bir sonucudur. Savaş sanayisine ayrılan bütçe, sarayın Orta Doğu'da yayılma hayallerinin biz halklara maliyetini ortaya koymaktadır. Türkiye halklarının bir dünya liderine ihtiyacı yok; Türkiye halklarının ülkesinde ve Orta Doğu'da barış politikasını esas alacak, demokrasiyi, eşitliği, özgürlüğü güvence altına alacak bir siyasete ihtiyacı vardır. Eğer bu iktidar bunu yapamıyorsa halkların ve kadınların mücadelesine gölge etmesin başka ihsan istemeyiz sizden. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
İşte bu yüzden Suriye'de halkların, kadınların kazanımlarına yönelik yapılan saldırılar karşısında Rojavalı kadınlarla dayanışmaktan bir an olsun vazgeçmeyeceğiz. Kuzey ve doğu Suriye'de kadınlar öncülüğünde inşa edilen yeni yaşam Türkiye için bir tehdit değildir; Kürtlerin, Türkmenlerin, Alevilerin, Çerkezlerin, Arapların, Süryanilerin, kuzey ve doğu Suriye'deki halkların eşit temsiliyetinin olduğu bir yönetim modeli bu ülke için tehdit değildir. Kadına şiddetle mücadele eden, kurumları açan; kadınları kendilerini var ettikleri, emekleriyle inşa ettikleri köylerin olduğu bu model bir tehdit değildir. Bu model, alınması gereken bir dünya kadın kazanımı olarak kendisini göstermektedir. Bu model, Orta Doğu halklarının bir arada, özgür ve eşit yaşayabileceği en gerçekçi yönetim modelidir. Biz kadınlar, dün olduğu gibi bugün de Suriye'de halkları birbirine kırdırtan, mezhep savaşlarını körükleyerek yayılmacı hayaller peşine düşen hiçbir siyaseti kabul etmedik, etmeyiz. Bakın, bugün demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten yana olan Kürt halkı, kadınlar, Barış Anneleri sınırlarda Rojava halkları için nöbet tutuyor; içeride ve dışarıda Kürt halkına yönelik saldırıların durdurulmasını talep ediyor. Bugün halkların, kadınların, gençlerin en büyük ihtiyacı onurlu bir barışın sağlanmasıdır. Bir şeye "Yok." dediğinizde yok olmuyor, "Kürt sorunu yok." deyince yok olmuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HALİDE TÜRKOĞLU (Devamla) - Yapılması gereken hem Türkiye'de hem Suriye'de onurlu bir barışın yolunu açmaktır. Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan politikaların son bulması, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılarak diyaloğun esas alınması, bu sorunun çözülmesinin önünün açılması için biz kadınlar dün olduğu gibi bugün de mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Karanlık IŞİD çetelerine karşı verdikleri mücadeleyle tüm dünya kadınlarına ilham olan Rojava devriminin öncüsü kadınlarla dayanışmayı büyüteceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.
Yaşasın kadın dayanışması, yaşasın halkların onurlu barış mücadelesi!
Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)