Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 37 |
Tarih: | 17.12.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım ve bizi ekranları başında takip eden sevgili izleyiciler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerine konuşacağım ama yapacağım açıklamalara sarahat kazandırmak için Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin devlet yapımız üzerinde yarattığı bir kısım değişikliklere değinmek istiyorum. Bilindiği gibi, bu Anayasa değişikliğiyle birlikte evvelce Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulundan oluşan iki başlı yürütme yapısından sadece Cumhurbaşkanının yürütme yetkilerini kullandığı tek başlı yürütme yapısına geçilmiştir. Öte yandan, evvelce Başbakanlığa bağlı olan Millî İstihbarat Teşkilatı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi çeşitli kurumlar Cumhurbaşkanlığı makamına bağlanmıştır. Bundan başka, Anayasa'mızın evvelce Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğu hükûmeti denetim yetkilerinin bir kısmı ilga edilmiş, bir kısmı ise yapılan değişikliklerle nispeten etkisiz hâle getirilmiştir. Bugün üzerinde konuşacağımız Cumhurbaşkanlığı makamına bütçeden, 2025 yılı merkezî yönetim bütçesinden 17 milyar Türk lirası tahsis edilmiştir. Ancak bundan ibaret değildir çünkü biraz önce isimlerini zikrettiğim çeşitli kuruluşların bütçe payı bu rakama dâhil değildir, bunları da dâhil ettiğimiz zaman karşımıza ciddi bir rakam çıkmaktadır. 477 milyar civarında bir paya sahiptir Cumhurbaşkanlığı.
Şimdi, diyebilirsiniz ki konunun bizim şu anki görüşmelerimizle ilgisi nedir? Özellikle bu ilgiyi kurabilmek için Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişten itibaren değişen yetkilerimize değinmek istiyorum. Evvelce Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hükûmet aktörlerine sözlü soru yöneltme yetkisi vardı ancak bu sisteme geçişle birlikte bu yetki ilga edilmiştir. Şu anda milletvekillerinin sadece yazılı soru önergesi verme yetkisi vardır ve bu yetki de Anayasa'mıza göre on beş gün içinde cevap verilmek suretiyle kullanılmak zorundadır. Kimlere yöneltebiliyoruz bu soru önergelerini? Aslında yürütme yetkisinin asıl sahibi olan Cumhurbaşkanına yöneltmemiz gerekirdi çünkü önceki sistemde başbakana ve tüm bakanlar kurulu üyelerine yöneltebiliyorduk. Şu an ise sadece Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımıza ve Bakanlara bu önergeleri verebiliyoruz. Ama burada dikkat çeken asıl önemli sorun şu: Verdiğimiz soru önergelerine ya on beş gün içinde cevap verilmiyor veya cevap verildiğinde de aslında sorularımızın karşılığını oluşturan cevaplar sunulmuş olmuyor. Örneğin ben Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımıza 22 Nisan 2024'te bir soru önergesi sunmuştum, cevap 3 Haziranda geldi ama bundan daha önemlisi, cevaplar sorularımın karşılığı değildi. Ne sormuştum bu önergede? Demiştim ki: "Cumhurbaşkanlığı makamında kaç danışman görev yapıyor? Bunların brüt maaşları nedir? Kendilerine sekreter, makam şoförü, makam otomobili tahsis edilmiş midir? Böylece, bunlara toplam ne kadar para harcanmaktadır? Ve bunun bütçe içindeki toplam payı nedir?" Ama bana verilen cevaplarda sorularımın hiçbirinin karşılığı yoktu. Şimdi, dolayısıyla, bu bize neyi gösteriyor? Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde Hükûmetin hesap verir bir organ olmaktan çıktığını gösteriyor. Oysa, hepimiz çok iyi biliyoruz ki demokrasinin asli unsurlarından biri yönetimde şeffaflık, diğeri ise hesap verirliktir. Neden? Çünkü bu iki unsur aslında kamu menfaatinin korunmasına hizmet etmektedir. Böylece, izlenen politikaların toplumun talep ve beklentilerine uygun olup olmadığı ve daha önemlisi, bu politikalar izlenirken bir israfın yapılıp yapılmadığı anlaşılmaktadır. Ama biz bugün bu imkândan yoksun durumdayız.
Şimdi, bununla bağlantılı bir başka hususa değineceğim. 28'inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin Üçüncü Yasama Yılındayız ve önümüze birçok torba kanun teklifi geldi. Anayasa'mızın şu anki metnine göre sadece milletvekilleri kanun teklifi hazırlayabilir, onun dışında başka hiçbir kimseye bu yetki verilmemiştir. Bizler gerek komisyonlarda gerekse Genel Kurulda önümüze gelen kanun tekliflerinin Anayasa'ya aykırı hükümler içerdiğini çok samimi ve iyi niyetli bir tutumla ve sağlam gerekçelerle öne sürüyoruz ama ne yazık ki bunlardan hiçbir sonuç alamıyoruz. Dolayısıyla ister istemez şöyle bir izlenime sürükleniyoruz: Acaba bu teklifler altındaki imza sahibi milletvekilleri tarafından değil de Cumhurbaşkanlığı bürokratları tarafından mı hazırlanıyor? Ben bu sorunun cevabını bilmiyorum ama eğer böyleyse o takdirde bizim özellikle bu bürokratlara harcanan rakamların ne olduğunu bilmeye hakkımız var çünkü bu rakamlar bizlerin cebinden çıkıyor.
Gene, bununla ilişkili bir başka konu şu: Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle birlikte Cumhurbaşkanına Anayasa'mızın 104'üncü maddesinin on yedinci fıkrasıyla Cumhurbaşkanlığı kararnameleri çıkarma yetkisi tanındı. Aslında Anayasa’nın bu hükmü çok sarih. Ne diyor? Diyor ki: "Cumhurbaşkanı yürütmeye ilişkin konularda kararname çıkarabilir." Yani bunun mefhumumuhalifinden çıkan sonuç nedir? Demek ki yasama ve yargıyla ilgili bu kararnameler çıkarılamaz. Ayrıca şunu söylüyor Anayasa: Kişinin hak ve ödevleri, temel hak ve hürriyetler, siyasi haklar ve ödevlerle ilgili kararname çıkarılamaz ve daha mühimi, münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken veya hakkında kanuni düzenleme olan konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.
Şimdi, bugüne kadar 166 kararname çıkarılmış, bunların bir kısmı, içerdiği çeşitli hükümleri, Anayasa Mahkemesinden Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilerek, önümüze kanun teklifleri şeklinde geliyor. Peki, bu, bize ne gösteriyor? Bize şunu gösteriyor: Demek ki Cumhurbaşkanlığı bürokratları işlerini yeterince özenli yapamıyor; böylece, Anayasa yargısı meşgul ediliyor; böylece, Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama yetkilerini verimli bir biçimde kullanamıyor ama bundan daha önemli bir sonuç daha çıkıyor: Cumhurbaşkanı bu kararnamelere imza atıyor. Elbette ki bu metinleri kendisi hazırlamıyor; bu, eşyanın tabiatına aykırı. Kim hazırlıyor? Bürokratlar hazırlıyor, ona götürüyorlar ve Sayın Cumhurbaşkanı bunu imzalayarak yürürlüğe koyuyor.
Şimdi, Anayasa'mız, 2'nci maddesinde "hukuk devleti" ve 11'inci maddesinde "Anayasa’nın üstünlüğü" ilkesine yer veriyor ve bu hükümler hepimizi kayıtsız ve şartsız olarak bağlıyor. O hâlde, bizler de doğal olarak Hükûmet aktörlerine, bürokratlara harcanan rakamları sormak istiyoruz çünkü o rakamların kaynağı bizim yani milletin cebidir.
Şimdi, bugün sabah oturumda Adalet ve Kalkınma Partisinin İstanbul Milletvekili Sayın Halis Dalkılıç müftehir bir edayla şunu söyledi, dedi ki: "Yirmi üç yıldır millet bize bütçe yapma yetkisini veriyor." Haklı, evet, doğru, böyle, aynen böyle ama aynı millet bize de Hükûmetin izlediği politikaları ve o politikalar için harcadığı paraları denetleme yetkisi veriyor. İşte, ben, bu sebeple, bütün Hükûmet aktörlerimize ve Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımıza seslenmek istiyorum: Sık sık milletin egemenliğinden söz ederken, sık sık milletin iradesinin öneminden bahsederken biz milletvekillerinin, onların alın terlerinin ürünü olan vergileriyle finanse edilen devlet politikaları için soru sorma hakkımız var. İşte bizler, bu soruların cevabını bekliyoruz çünkü siz de biz de millete hizmet ediyoruz. Eğer millet bize denetim yetkisi verdiyse biz bunu en iyi şekilde kullanmak istiyoruz. İşte, bu nedenle de anayasal yetkilerimizin daha da güçlendirilmesini ve mevcut olan yetkilerimize de işlerlik kazandırılmasını talep ediyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)