GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:34
Tarih:14.12.2024

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çalışma hayatı elbette ömrümüzün çok uzun bir dönemine karşılık geldiği için Bakanlığın politika alanları da yaşamımızda o derece büyük yer kaplıyor. Biz ancak burada birkaç konuya temas edebilme imkânına sahibiz. Milyonların merakla beklediği gündemdeki konumuz asgari ücretle başlamak istiyorum. Ülkemiz bölgemizde yaşanan gelişmeler nedeniyle stresli zamanlardan geçiyor. Böyle gerginlik dönemlerini sağlıklı yönetmek ancak halkının refahını öncelemekle, vatandaşın ekonomik direncini artırmakla mümkün olur. Ülkemizde istisnai bir ücret olmadığı, ortalama bir ücret hâline geldiği için asgari ücretin seviyesi toplumun geniş kesimlerini ilgilendiriyor. Şimdi siz 2025 yılı için kaç yıldır tutturamadığınız hedef enflasyona göre hesaplayarak 20.570 lira gibi bir rakam söyleyeceksiniz. Gerçekleşen-hedef ortalaması almak gibi bir planlamanız var; öyle olduğunda da 22.600 liralık bir rakama karşılık geliyor ama bunların hepsi sefalet ücreti. Oysa, bir yıl önce 17 bin lira olarak belirlediğiniz asgari ücretin bugün satın alma gücü itibarıyla karşılığı 11.500 liraya geliyor. Şimdi, biz diyoruz ki gerçekleşen enflasyon ortada yüzde 44, beklenen enflasyon da yüzde 21, bunun toplamını alarak zaten 28 bin liranın altında vereceğiniz tüm rakamlar sefalet ücretidir, zulüm ücretidir. Bunun üzerine refah payının da mutlaka ilave edilmesi gerekir. Şimdi, hep bir ağızdan "Enflasyondan şikâyet ediyorsunuz, hem de enflasyonu körükleyecek zam talep ediyorsunuz." diyeceksiniz, bu iddianızın gerçek olmadığını 2015 yılında Sayın Davutoğlu'nun Başbakanlığı döneminde asgari ücrete yapılan yüzde 30 zammın enflasyonu artırmadığını, aksine enflasyonun düştüğünü gördüğünüzde anlayacaksınız. Evet, olağanüstü gerilim şartlarında bir devlet için en büyük risk halkının karnını doyuramamasıdır, bu riski nasıl alıyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, memnuniyet verici bir düzenleme yapılıyor, bakıyorsunuz, hemen arkasından yeni mağduriyetler getiriyor. Biliyorsunuz, 2018 yılında yürürlüğe giren 696 sayılı KHK'yle taşeron işçiler sürekli işçi kadrosuna alındı. Ne vardı bu düzenlemede? Zorunlu emeklilik. Zorunlu emeklilik uygulaması 3 Mart 2023'te, GSS ve 375 sayılı KHK'de yapılan değişiklikle çözüme kavuşturuldu. Peki, bu tarihler arasında beş yıl süreyle zorla emekli edilenler ne olacak? Beş yıl içinde genç yaşlarda zorunlu emeklilik uygulamasına mecbur bırakılanlara yönelik bu adaletsizliğe son vermeyi düşünüyor musunuz? Başka ne vardı bu düzenlemede? Tayin yasağı, bu konu benim bir yıldır her fırsatta dile getirdiğim, artık sosyal yara hâline gelmiş bir mesele. Düzenlemede "Sürekli işçi kadrosuna geçirilenler çalıştıkları teşkilat ve birimden geçiş yapılmadan istihdam edilebilirler." diyor. Evet, böyle bir hükmün varlığını bilerek bu kadroya kabul etmiş bu insanlar ama aradan yedi yıl geçmiş, farklı şehirlerde yaşayan eşler boşanmaya, aileler parçalanmaya, çocuklar psikolojik sorunlar yaşamaya başlamışlar. Toplu iş sözleşmelerine güvenlik bürokrasisinde, adli ve mülki makamlarda çalışanlara yönelik bir istisna konulmuş; aile bütünlüğü sadece onlar için mi önemli? Bu ayrımcı tutum sizin adalet anlayışınıza sığıyor mu? Her seferinde aile bütünlüğünden, ailenin öneminden bahseden bir iktidarın aileyi parçalayan bu sosyal yaraya duyarsız kalmasına ne diyeceksiniz? Aile birleşmesi sağlanamadığı için daha kaç ailenin parçalanması lazım ki siz bu konuya duyarlılık gösterebilirsiniz?

Değerli milletvekilleri, şimdi, her gün hükûmetin verdiği sözleri milletvekillerimize hatırlatan vatandaşlarımızın sizlerden beklediği müjdeler var, devletinin adaletini bekleyen milyonlar bunlar. KİT'lerde çalışan işçilere, yüzde 70 kapsamı kriteriyle kiralık araç şoförlerinden yemekhane personeline, HBYS işçilerine, kadro kapsamı dışında kalan çalışanlara, tüm kamu kurumlarındaki taşeron işçilere verilen sözlerin yerine getirilmemesindeki bu direnç nedir arkadaşlar? İş Kanunu'nun haklarından faydalanamayan, firmaların isim değişikliği bahanesiyle kıdem tazminatları ödenmeyen, toplu pazarlıklardan istifade edemeyen bu çalışanlara bir mesajınız olacak mı bugün? 2018 yılında kadro sözü verilen fahri Kur'an kursu öğreticilerinin durumunu da hatırlatmak isterim, Bu grubun kadro konusu 657'yle alakalı olduğu için Diyanet İşleri ve Hazine Bakanlığı inisiyatifinde ama mevcut çalışma şartları, özlük hakları sizin inisiyatifinizde Sayın Bakan. Ayda sadece sekiz dokuz gün yatırılan sigorta primleri, asgari ücretin altında ücret gelirleriyle öğretmenlik vazifesi ifa eden bu insanların on yıllardır devam eden problemine daha ne kadar kayıtsız kalacaksınız?

Bir diğer konu, Sayın Bakan, Bakanımız 2022 yılında ülkemizin nüfus projeksiyonunu gözeterek yaşlı bakım sektörünün 3 milyon gence istihdam sağlayabilecek potansiyele sahip olduğunu söylemişti. Bu bağlamda sağlık ve sosyal hizmet sektörüne bakım ihtiyacının karşılanması amacıyla Bakanlık tarafından bir adım atılıyor mu, öğrenmek isteriz. Yaşlı bakımı demişken bu konuda önemli bir önerimi tekrar yinelemek istiyorum: Nüfusumuzun yaşlanma sorunu yakın geleceğimizin en büyük problemlerinden. Bu sorun beraberinde yaşlanan fertlerin bakım sorununu getiriyor. Bizim sosyal yardım niteliği taşıyan bakım ödeneklerinden ziyade yoksulluktan bağımsız olarak bakım ihtiyacı duyan her bir vatandaşımız adına bir hak olarak bakım güvence hizmetlerinin yürütümü için bir modele ihtiyacımız var. Nedir bu model? Primli ödemeler sistemine dâhil edilmiş bir bakım sigortasının ihdas edilmesi. Bu teklifimin karşılık bulmaması hâlinde ilerleyen yıllarda bakım sorunlarının getireceği mali yükü bu ülkenin ekonomisinin taşıması mümkün olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde çalışma hayatının karşı karşıya olduğu ama çok fazla gündemimize almadığımız bir sorun var arkadaşlar, büyük harflerle söylüyorum: Va-sıf-sız-laş-ma. Bu sorunun emarelerini nerede görüyoruz? Çalışma hayatımız hızla vasıfsızlaşma eğiliminde. Genç işsizliği kronik bir sorun ama daha acısı, gençlerin eğitimleri arttıkça işsizlik oranları artıyor. Bu sorunu nerede görüyoruz? İstihdam sanayide gerilerken hizmetler ve tarım sektöründe artıyor yani katma değeri düşük bir istihdam piyasası oluşuyor. Bu sorunu nerede görüyoruz? Yükseköğretim mezunlarının ücret gelirleri, ortaöğretim mezunlarının ücret gelirlerine kıyasla daha az artıyor yani eğitim seviyeniz arttıkça ücret artışınız azalıyor. Meslek kavramından uzaklaştıkça, beşeri sermayemiz erozyona uğradıkça bu mesele ülkemize dinamizmini kaybettirip büyük bedeller ödettirecek bir mesele.

Değerli milletvekilleri, son söz olarak Türkiye, dünyaya adalet, demokrasi, özgürlük, refah toplumu diye adlandırılabilecek bir model teklif etme vizyonundan gün geçtikçe uzaklaşıyor maalesef. Elindeki en büyük gücü, tek gelişmiş kası yetişmiş insan potansiyeli. Dünyaya eğer "Türkiye Yüzyılı" mottosuyla bir teklifte bulunmak istiyorsanız teklifiniz nitelikli insanımız olsun.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, hükûmetinden sivil toplumuna, sokaktaki vatandaşına kadar on üç yıldır Suriye iç savaşında dünyaya büyük bir insanlık ve erdem dersi vererek örnek oldu. Zalim bir rejimin varil bombalarından, kimyasal silahlarından kaçan Halep'in, Hama'nın çocukları Anadolu'nun şefkatli kucağında kendilerine sığınacak bir sine buldular. Birtakım yerli Hitlerciklerin, Mossad eğitimli siyasetçi kisveli provokatörlerin ihanet dolu tertiplerine rağmen milletimiz sabır ve metanetini her daim muhafaza etti, zor ekonomik koşullarına rağmen ekmeğini mazlumlarla bölüşmekten imtina etmedi. Bugün evlerine dönme hazırlığı yapan Suriyelilerin ülkemize dair ettikleri samimi teşekkürler, tarihsel kardeşliğimizin gelecekte kurulacak kutlu birlikteliklere de ışık olacağının habercisidir. Tam da bu noktada Suriye politikamıza dair nice haksız eleştirilere göğsünü siper eden, insanlık onuru adına durduğu yerden asla taviz vermeyen iki isme, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a ve Sayın Genel Başkanımız Ahmet Davutoğlu'na tüm siyasi mülahazalardan azade bir hissiyatla şükranlarımı sunuyorum. Suriyeliler'in kendi ülkelerine dönüş hazırlığı yaptığı şu günlerde nihayet reel sektörün çeşitli isimleri bu nüfusun iş gücüne sağladıkları katkılar hakkında konuşmaya başladılar. "Nihayet" diyorum, zira yıllarca hizmet, tekstil ve inşaat sektörü olmak üzere çok çeşitli sektörlerde bu iş gücüne ihtiyacımız olduğu bir hakikat olarak ortada dururken, bu konulardan siyasi rant devşirmeye çalışanların provokasyon girişimleri yaşanırken kafalarını kuma gömmeyi tercih edenler artık konuşmakta bir beis görmemeye başladılar.

Değerli arkadaşlar, Hükûmet acil olarak reel sektör temsilcileriyle bir araya gelmeli ve Suriyeli iş gücüne ülkemizin duyduğu ihtiyacı doğru tanımlayıp bu çerçevede ülkemizin iş gücüne katkısını sürdürmek isteyen Suriyeliler'in resmî statülerini değiştirerek ülkemizde çalışmaları için yasal zemini oluşturmalıdır.

Göçün ilk anından itibaren yapılan plansız uygulamaların bu saatten sonra yapılmamasını ümit ediyor, bu konuda en planlı şekilde iş gücümüzün düzenlenmesini Sayın Bakana arz ediyorum.

Teşekkürler Sayın Başkan. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)