| Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 14.12.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2025 yılı bütçesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum ve bütçenizin hayırlı, bereketli, uğurlu olmasını diliyorum.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın üstlendiği misyon, çalışma hayatının ve sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliğini sağlamak olduğu kadar, vatandaşlarımızın sosyal refahını da artırmaktır. Bu bağlamda, üzerine konuştuğumuz bütçenin etkin ve adil kullanılması özellikle önemlidir. Konuşmama sigortalı olarak çalışma hayatına başlamadan önce çocuk sahibi olan kadınların, bu süreleri emekliliklerine dâhil edebilmeleri için gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiğini vurgulayarak başlamak istiyorum. Yirmi yıldır doğum oranlarını artırmaya çalışan, en az 3 çocuk sahibi olmayı teşvik etmekle övünen iktidar, maalesef doğum yapan kadınları âdeta cezalandırıyor. Anneler sözde teşvik ediliyor ancak uygulamada annelere yeterli haklar verilemiyor. Mevcut mevzuata göre, doğum borçlanmasından yararlanabilmek için doğumun sigortalı çalışmaya başladıktan sonra gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Bu durum, sigorta öncesi doğum yapan kadınların önemli bir bölümünü mağdur etmektedir. Kadınlarımızın annelik gibi kutsal bir görevi yerine getirirken çalışma hayatından uzak kaldıkları dönemlerin emeklilik primine dâhil edilmemesi sosyal adalet ve eşitlik ilkeleriyle de pek uyuşmamaktadır. Bu düzenleme konusunda erkeklerin askerlik borçlanması uygulaması örnek alınabilir. Erkekler askerlik borçlanması yaparken sigorta başlangıcı şartı aranmaksızın askerlik sürelerini borçlanabilmektedirler. Askerlik nasıl ki erkeklerin çalışma hayatından zorunlu olarak ayrılmalarına neden oluyorsa, doğum süreci de kadınların çalışma hayatından ayrılmalarına sebep olmaktadır. Bu bağlamda, sigorta başlangıcından önce çocuk sahibi olan kadınların da doğum borçlanmasından yararlanabilmesi için gereken düzenlemelerin yapılmasını sizden önemle arz ediyoruz. Bu hem kadınların emeklilik haklarını iyileştirecek hem de ailevi ve ekonomik sorumluluklarını daha dengeli bir şekilde yerine getirmelerine katkı sağlayacaktır. Ayrıca, Anayasa'mızın 10'uncu maddesi kadın ve erkekler arasında eşit hakların sağlanmasını güvence altına almıştır. Devletin bu eşitliği sağlayacak düzenlemeleri yapma yükümlülüğü çerçevesinde Bakanlığınızın bu konuda adım atmasını beklediğimizi buradan da bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Diğer bir konu da sigortasız tarım işçiliği; ülkemizin bir diğer sosyal ve ekonomik sorunudur. Benim seçim bölgem Adana'da da bu problem önemli bir boyutta hissedilmektedir. Tarım sektöründe çalışan kadınların çoğu sigortasız, düşük ücretlerle ve zor çalışma koşulları altında istihdam edilmektedir. Bildiğiniz üzere, ziraat odalarımıza kayıtlı her çiftçi, 5510 sayılı Kanun gereği Tarım BAĞ-KUR'lu olmak zorundadır. Ancak gelir seviyesi düşük olan çiftçilerimiz, bilhassa kadın çiftçilerimiz Tarım BAĞ-KUR primlerini ödeyememekte ve bu nedenle muafiyet belgesi alarak sistemden çıkmaktadır. Tarımda kadınlarımız iş gücünün önemli bir kısmını oluşturmasına rağmen büyük bir kısmı sosyal güvenceden yoksundur. Sigortasız çalışan kadınlar yaşlılıklarında emeklilik maaşı alamamakta, hastalık durumlarında sağlık hizmetlerine erişimde de zorluk çekmektedir. Bu, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren, yoksulluk döngüsünü de sürdüren bir durumdur. Bunun için çözüm önerileri olarak da öncelikle kayıt dışılığı azaltacak düzenlemeler yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Tarım sektöründe çalışan kadınların sigortalı olmalarını teşvik etmek için kayıt dışı istihdamı azaltmaya yönelik etkin denetimlerin artırılması gerekmektedir. SGK ve Çalışma Bakanlığının, tarımda denetimleri sıkılaştıracak sigortasız çalıştırmanın önüne geçmesi de çok önemlidir. Mevsimlik işçiler için sosyal güvenlik programları geliştirilmelidir. Daha esnek prim ödeme koşulları ve devlet katkılarıyla kadınların sigorta primlerini ödemeleri de sağlanmalı, kadın tarım işçilerini sigortalı olarak çalıştıran işletmelere özel teşvikler verilmeli, kadın tarım işçilerine yönelik sosyal güvenlik hakları ve sigortanın önemi hakkında eğitim kampanyaları düzenlenmelidir.
Sayın Bakanım, önemli gördüğümüz bir diğer nokta da İŞKUR ve faaliyetleri. Türkiye İş Kurumu, iş gücü piyasasında devletimizin en önemli araçlarından biri konumundadır. Ancak bu kritik rolü layıkıyla yerine getirmediğini görüyoruz. Gerekli altyapı ve kaynaklardan yoksun olduğunu da üzülerek söylemek istiyorum. Teknik altyapıdaki yetersizlikler, personel eksiklikleri, müdürlüklerde siyasi saiklerle taraflı kararların alınması ve sunulan hizmetlerin sınırlı etkinliği İŞKUR'un bir istihdam motoru olmasının önünde ciddi engeller oluşturmaktadır. Özellikle genç işsizliğiyle mücadelede, kadınların ve engelli bireylerin iş gücüne katılımı gibi öncelikli alanlarda İŞKUR'un daha somut adımlar atması gerekmektedir. Bu politikalar bölgesel özellikler göz önüne alınarak yeniden düzenlenmeli ve Adana gibi desteğe ihtiyaç duyan şehirler için özel stratejiler geliştirilmelidir. Günümüzün dinamik iş gücü piyasasında yalnızca işsizliği önlemeye yönelik değil aynı zamanda istihdam yaratmaya odaklanan politikaların hayata geçirilmesi de artık bir zorunluluktur. Ayrıca İŞKUR'un uluslararası kuruluşlarla iş birliklerini güçlendirerek ulusal ve yerel iş gücü dinamiklerini daha etkili bir şekilde yönetmesi de gerekmektedir. Bu bağlamda, kurumun yönetim bilgi sistemini geliştirmek ve etkin kılmak, kamu-özel sektör iş birliklerini artırmak yalnızca istihdam değil aynı zamanda ekonomik büyüme için de hayati bir öneme sahiptir.
Bir diğer herkesin bahsettiği, Erhan Usta'nın da üzerinde durduğu ama benim de bir daha üzerinden geçmek istediğim konu asgari ücret. Bildiğiniz gibi, yalnızca iş gücünün karşılığı olan bir rakam belirleme olarak görülmemelidir; Türkiye'de toplumun en geniş kesiminin, yaklaşık yüzde 60'ının yaşam standartlarını doğrudan şekillendiren, bir anlamda toplumsal adaletin de en somut ifadesidir. Asgari ücret, çalışanımızın emeğinin karşılığı olduğu kadar, devletin onun emeğini nasıl değerlendirdiğinin ve topluma nasıl bir refah düzeyi sunduğunun da bir göstergesidir. Enflasyonun reel ücretleri gerileten etkisini ortadan kaldıracak bir asgari ücret uygulamasının hayata geçirilmesi de kesinlikle kaçınılmazdır.
Devletin kaşıkla verdiğini kepçeyle alamayacağı, emeğin verimliliği ile reel ücretlerin belirlenmesi arasındaki ilişkinin doğru kurulacağı bir sistemin geliştirilmesi şarttır. Çalışanların emeğinin karşılığını sürdürebilir bir biçimde alabildiği bir sistemin temelleri hemen atılmalıdır. Asgari ücretin sadece nominal olarak artırılması, maalesef, vatandaşlarımızın yaşam kalitesini iyileştirmede tabii ki yetersiz kalmaktadır. Artan hayat pahalılığı maaşlardaki artışlardan çok daha hızlı bir şekilde vatandaşlarımızın alım gücünü erozyona uğratmaktadır. Bu noktada, asgari ücretin belirlenmesinde sadece tek bir parametreye odaklanmak eksik bir yaklaşım olacaktır, önemli olan asgari ücretin alım gücünü artırmaktır. Aksi takdirde asgari ücreti ne kadar artırırsanız artırın enflasyon oranı yüzde 50'ye yakınken bunun hiçbir anlamı olmayacaktır, üstelik vatandaşlarımızın hissettiği hayat pahalılığı TÜİK'in verilerine kıyasla çok daha ağır ve yıpratıcıdır. Maalesef, Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu kötü durum, asgari ücret için hangi rakamı konuşsak da çalışan için düşük, işveren içinse yüksek kalmaktadır. Her yıl olduğu gibi bu yıl da İYİ Parti olarak net asgari ücret beklentimizi 2025 yılının Temmuz ayında da arttırılması koşuluyla en az 28 bin lira olarak kamuoyuyla paylaştık, paylaşıyoruz. En azından temmuza kadar 28 bin TL'nin altında herhangi bir asgari ücretin kabul edilemez olduğunu buradan bir kez daha vurgulamak istiyorum. Türkiye'de asgari ücretin açlık sınırının dahi altında olduğu bir düzende, emekçilerimize insanca bir yaşam sunmak hâlâ hayal olarak görülmektedir.
Emeklilerimiz ise başka bir dram yaşamaktadır. Aileleriyle birlikte en az 30 milyona ulaşmış emeklilerimizin yaşadığı sıkıntılara göz yumulamaz, dertleri de unutturulamaz. Ülkemizin iş gücü, toplumun belkemiği, çalışanlar ve emeklilerimiz. Bugün açlık sınırının 20 bin lira, yoksulluk sınırının ise 66 bin lira olduğu bir ortamda en düşük emekli maaşının 12.500 lira olması sosyal güvencenin ve adil gelir dağılımının ne kadar geride kaldığının bir göstergesidir. Yıllarca ülkeye hizmet etmiş bireyler, yoksulluk sınırının altında maaşlarla hayata tutunmaya çalışmaktadır. Bu da bizim tarafımızdan kabul edilemez bir gerçektir.
Sonuç olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi sadece mali bir planlama değil aynı zamanda toplumun her kesimi için adil ve insanca yaşam koşulları oluşturma yükümlülüğünü taşıyan bir bütçedir. Bizler, çalışanlar ve emekliler için hak temelli, adil ve kapsayıcı politikalar üretmeye, vatandaşın derdiyle dertlenmeye devam ediyoruz.
Teşekkür ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)