| Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 4'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 13.12.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanlar; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bugün Türk ordusuna asla tasvip etmeyeceğimiz ithamlarda bulunuldu. Ben Türk ordusunun ne anlama geldiğini burada anlatmaya çalışacağım.
Biz bin yıllardır devlet kuran büyük bir medeniyetin mensuplarıyız. Tarih bizi "Asker bir millet" olarak bilir. Dolayısıyla asker bir milletin mensupları için ordu çok önemlidir. Türk ordusu bizim göz bebeğimizdir. İlk düzenli orduyu kuran Mete Han'dan bugüne kadar Türk ordusu vatan topraklarımızın en önemli güçlerinden biri olmuştur.
Tarihin sıfır noktası olan bu topraklar değerli milletvekilleri, nice büyük devletler gördü ancak hiçbir devlet, hiçbir medeniyet bu topraklarda tutunamadı. Kimler geldi geçti bu topraklardan; parayı bulan Lidyalılar geldi geçti, dünyanın ilk büyük imparatorluğu Roma İmparatorluğu bu coğrafyada tutunamadı gitti. Bu topraklarda ayakta kalmayı başaran tek devlet biziz.
Ötüken'den, Semerkant'tan cihan hâkimiyeti ülküsüyle yola çıkan, sonrasında yolda İslam sancaktarlığıyla şereflenen bu şanlı ordu ve kadim devlet aklı Altaylar'dan Tuna'ya büyük bir coğrafyaya hükmetmiştir. 1071'de Malazgirt'te Anadolu'yu bize vatan yapan ordudur bu ordu. 1389'da Kosova'ya ayak basan, Rumeli'yi gönül coğrafyamız yapan ordudur bu ordu. 1453'te İstanbul'u bize hediye eden ordudur bu ordu. Mısır'dan Mohaç'a üç kıtada nam salan, Çanakkale'de yedi düvele meydan okuyan ordudur bu ordu. Kaybettiğinde dahi sancağını teslim etmeyen şanlı ve muzaffer ordudur bu ordu. Sevr Antlaşması'nı dayatarak bizi Anadolu topraklarından Orta Asya içlerine geri göndermek isteyenlere karşı Kurtuluş Savaşı'yla, Millî Mücadele'yle tarihî bir ders veren ve "Bu topraklar ilelebet bizimdir." mesajı veren ordudur bu ordu. Sadece bizim değil tüm soydaşlarımızın, akraba toplulukların ve mazlum milletlerin de şafakta beklediği ordudur bu ordu. Onun için, Türk ordusu her zaman beklenen, her zaman yolu gözlenen olmuştur. Kore'de, Kıbrıs'ta, Bosna'da, Kosova'da, Somali'de, Lübnan'da, Afganistan'da, Suriye'de hem ülkemizin hem de bölge insanlarının güvenliğinin teminatı olan ordudur bu ordu.
Onun için, Anadolu'da her ocakta Yahya Kemal'in şu dizeleri yankılanır değerli milletvekilleri:
"Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi.
Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi.
Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın,
Galip et çünkü bu son ordusudur İslam'ın."
Evet, bu vesileyle bugüne kadar şehit düşen bütün kahraman askerlerimizi rahmetle, saygıyla anıyorum; gazilerimize şükranlarımı sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyamız bugün büyük sınamalarla karşı karşıyadır. Özellikle son dönemde uluslararası arenada artan tansiyonun yalnızca bölgesel çatışmaları değil, küresel ölçekte bir krizi de tetikleme potansiyeline sahip olduğunu dikkatle izliyoruz. Büyük güçler arasındaki ekonomik ve askerî rekabet, enerji kaynakları üzerindeki mücadeleler, sınır anlaşmazlıkları, etnik ve ideolojik farklılıklar uluslararası ilişkilerdeki tansiyonu her geçen gün daha da yükseltmektedir. ABD merkezli tek kutuplu dünya düzeninin çok kutuplu bir yapıya dönüşme sancıları her geçen gün daha fazla hissedilmektedir. Özellikle Orta Doğu, Balkanlar, Doğu Avrupa, Asya-Pasifik ve Afrika gibi bölgelerdeki yüksek çatışma potansiyeli, küresel barış ve istikrarı tehdit eden unsurlar arasında yer almaktadır.
Ülkemiz stratejik, jeopolitik konumunun bir gereği olarak, geçmişte olduğu gibi bugün de bütün olası krizlerin her zaman merkezinde yer almaktadır. Bu önemli konum ve tarihimiz bizlere zayıf olma şansı tanımamaktadır. Evet, biz bu coğrafyada güçlü olmak zorundayız. Atalarımızın kanıyla miras olarak bıraktığı bu toprakları torunlarımıza sulh içinde miras bırakmak istiyorsak mutlaka ve mutlaka her daim hazır olmalıyız. Caydırıcı ve disiplinli bir ordu olmazsa olmazımız olmalıdır. Unutulmamalıdır ki caydırıcılık yalnızca cephede değil, barış zamanında da milletimizin en büyük güvencesi olacaktır. Güçlü bir ordu, düşmanların planlarını daha başlamadan bozar, tehditleri daha ortaya çıkmadan bertaraf eder. Bu nedenle, ordumuzun her bir mensubu sadece bir asker değil aynı zamanda barışın teminatı olarak da görülmelidir. En önemlisi, güçlü bir ordu yalnızca fiziksel gücüyle değil aynı zamanda teknolojik üstünlüğüyle de güçlüdür. Bugün savunma sanayimizdeki ilerlemelerle, yerli ve millî teknolojilerimizle ordumuzun gücüne güç katmaya devam etmeliyiz. Millî Piyade Tüfeği'miz, yeni nesil uçağımız KAAN, İHA'larımız, SİHA'larımız, TAYFUN ve SİPER füze sistemlerimiz, Çelik Kubbe Hava Savunma Sistemi'miz, TCG ANADOLU uçak gemilerimiz elbette göğsümüzü kabartmaktadır. Bunun yanında, millî tankımız ALTAY, HÜRKUŞ, KIZILELMA'nın da ordumuzun bir caydırıcılık unsuru olması için seri üretime geçerek envanterde yerini alması da bir gerekliliktir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir diğer önemli konu da F-35 meselesidir. Ege Denizi ve çevresinde askerî güç dengesi her geçen gün daha kritik bir hâle gelmektedir. Bu bölgede hava üstünlüğü sağlamak sadece bir savunma meselesi değil aynı zamanda millî güvenliğimizi ve bölgesel çıkarlarımızı korumanın temelini de oluşturmaktadır. İşte bu noktada F-35 savaş taarruz uçağı gibi 5'inci nesil savaş uçakları stratejik bir gereklilik hâline gelmiştir. Yunanistan'ın son yıllarda Hava Kuvvetlerini güçlendirme çabaları ve özellikle F-35 ve Rafale uçaklarını envanterine katması dikkatle takip edilmelidir. Her ne kadar F-35'lerin yerine ikame edildiği ifade edilmiş olsa da bir hava savunma sistemi olan S-400'ler yeterli kalmayacaktır. Bu durumda, Türkiye de bir an önce aynı zamanda üreticisi ve proje ortağı olduğu F-35 sürecini tamamlamalı ve envanterine katmalıdır. Ayrıca, F-16 filomuzun modernizasyonunda Eurofighter Typhoon jetleri de değerlendirilmelidir. "İstikbal göklerdedir." sözünü bir an dahi akıldan çıkarmadan, Ege'de veya çevremizdeki herhangi bir coğrafyada hava üstünlüğü dengesinin bizim aleyhimize bozulmasına asla müsaade edilmemelidir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, tarih boyunca barışın ve istikrarın teminatı olmuş bir ülkedir; Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkanlar ve Orta Doğu'dan çekilmesinden sonra yaşanan bütün gelişmeler bu tezimizi doğrulamaktadır. Ancak, barış ve istikrarı korumak için zaman zaman kararlı adımlar atmamız da kaçınılmazdır. Terör örgütlerinin ülkemize yönelik tehditlerini direkt kaynaklarında bertaraf etmek ve bu örgütlerin sınırlarımızda güç kazanmalarını önlemek güvenlik doktrinimizin ayrılmaz bir parçası olmalıdır. Bu hâliyle, en uzun kara sınırı paylaştığımız, tarihî bağlarımız olan Suriye'de yaşananları uzaktan izlememiz mümkün değildir. İnsanlık düşmanı Baas rejimi altmış bir yıl sonra çökmüştür. Suriyeli kardeşlerimizin sonuna kadar hak edilmiş bu zaferi bizi elbette memnun etmiştir. Türkiye, bugüne kadar Suriye konusunda tarihî bir sorumluluk üstlenmiştir ve yeni tarihî sorumluluklar da omuzlarımızdadır. Ülkemiz, yeni dönemde Suriye'nin toprak bütünlüğü, siyasi birliği, refahı, güvenliği ve istikrarı için üzerine düşeni yapmaya devam etmelidir. DEAŞ, PKK ve uzantıları olan terör örgütlerinin herhangi bir oldubitti üzerinden millî güvenliğimizi tehdit edecek adımlarına da asla müsaade edilmemelidir. Aynı kararlılık bir diğer sınır komşumuz Irak'ın kuzey bölgesi için de gösterilmeli, bölücü örgütün terör yuvalarına yaşam alanı tanınmamalı, bu noktada bölgesel yönetimlerle iş birliği de devam etmelidir.
Değerli milletvekilleri, millî davamız Kıbrıs konusunda görüşümüz çok nettir. Bu kürsüden birkaç kez jeopolitik bir deyimi kullandım "Bizim Yörük yurdu Toroslar Akdeniz'de başlar, Beşparmak Dağları'nda biter." diye. Bizim için Anadolu savunması da Beşparmak Dağları'ndan başlar; Kıbrıs, vatan savunmamız için hayati bir önemdedir. Dolayısıyla ulusal güvenlik ve millî çıkarlarımıza aksi, zorlama tezleri ve davranışları kabul etmemiz mümkün olmayacaktır.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin son dönemdeki silahlanma harcamalarındaki artışı, Demir Kubbe Hava Sistemi sevkiyatını da dikkatle takip ettiğimizi belirtmek istiyorum. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin bu askerî hareketliliğiyle bağlantılı olarak Yunanistan'ın 1947 Paris Barış Anlaşması'na aykırı şekilde Meis Adası ve silahsızlandırılması gereken 23 adadan 16'sını silahlandırması konusu üzerine de kararlılıkla gidilmelidir.
Değerli milletvekilleri, Kafkaslarda uzun yıllar süren işgal ve çatışmaların son bulması, can Azerbaycan'ın vatan toprağı Karabağ'a kavuşması bizleri ziyadesiyle mutlu etmiştir. Bu barış ortamının istikrarla devamı için can Azerbaycan'la bölgede eş güdümümüz devam etmelidir.
Aynı zamanda 2'nci büyük ordusu konumunda olduğumuz NATO'yla ilişkiler de önümüzdeki yıllarda önemini artıracak bir adımdır. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşının NATO üyesi olan Baltık ülkelerine sıçrama ihtimali üzerinde durulmalı, ülkemiz bölgeyi daha büyük bir ateşe atabilecek krizleri engellemek için üzerine düşen her türlü sorumluluğu yerine getirmelidir. Öte yandan, tüm NATO müttefiklerimizi ittifakın ruhuna uygun şekilde hareket etmeye, ortak güvenlik ve savunma hedeflerimize zarar verebilecek tek taraflı adımlardan kaçınmaya, müttefiklik hukukunun gerektirdiği sorumlulukları yerine getirmeye de davet ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; caydırıcılık bir ordu için ne kadar gerekliyse ordu disiplini de bir o kadar önemlidir. Üç yere siyaset girmemeli; camiye, mektebe ve kışlaya. Ordunun siyasete müdahalesini kabul etmediğimiz gibi siyasetin de orduya ölçüsüz müdahalesini doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyorum. Balkan Savaşı bozgununun acı hatıraları bu noktada aklımızdan asla çıkmamalıdır. Ayrıca, dönem 1'incisi teğmenlerimizle ilgili çıkan tartışmanın da ordumuzu daha fazla yıpratmasına müsaade edilmemelidir. Genç yaşın heyecanına kapılan bu askerlerimiz elhak hatalı davranmışlardır; elbette ilgili kurum kendi inisiyatifiyle bir karar verecek ama kulağı çekerken koparmamaya da dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, bedelli askerlik uygulamasının Türk toplumunun temel değerleri ve yapısıyla çeliştiğini düşünüyorum. Askerlik, vatanseverliğin ve millî birliğin sembolü olarak her Türk gencinin eşit şartlarda yerine getirmesi gereken bir görevdir ancak bedelli askerlik maddi durumu iyi olanların bu hizmetten muaf tutulmasına olanak tanıyarak adalet duygusunu zedelemekte ve sosyal eşitsizlikleri derinleştirmektedir. Dolayısıyla bedelli askerlik uygulaması tekrar gözden geçirilmelidir. Ordumuz çağın gereklerine uygun olarak profesyonelleşirken ki profesyonelleşmesi doğrudur ama aynı zamanda geleneksel yapısını da tamamen terk etmemelidir, burada bir denge gözetilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; askerî hastaneler konusunda büyük bir kurumsal zafiyet yaşandığını düşünüyorum. Maalesef, askerî hastaneler alınan yanlış bir kararla Sağlık Bakanlığına devredilmiş, sivil hastanelere dönüştürülmüştür. Burada yeniden bir düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada askerî tıp ihtisasının ve askerî tıp konusunun tamamen askeriyeye devredilmesi gerektiğini de özellikle vurgulamak istiyorum.
Son olarak, gazilerimizle ilgili bir konuyu gündeme taşımak isterim: Terörle mücadele sırasında yaralanan ancak maluliyet oranı uygulamasından ötürü gazilik payesiyle onurlandırılmayan kahramanlarımıza da iadeiitibar yapılmalı, gazilik payesi verilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarihî tecrübenin hiç sönmeyen ışığı bize ders alınmadığı takdirde önümüzdeki günlerin acılarla dolu olabileceğini göstermektedir. Kana susamış mahfillerin iştahları kabarmış bir şekilde tetiğe basılmasını beklediği bir ortamda sadece geçmişin ezberlerine sığınamayız. Eski bildiğimiz düzenlerin bir gecede yok olabildiğine şahit oluyoruz; bu hâliyle her duruma hazırlıklı olmak asli görevimizdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
İSA MESİH ŞAHİN (Devamla) - Yeni dünya düzeninde var olmak istiyorsak ana vatanda, mavi vatanda, gök vatanda huzur içinde yaşayabilmek için ordumuzu günlük tartışmaların uzağında tutmalı, Peygamber ocağımıza her daim sahip çıkmalıyız.
Sözlerimi 1 Mart 1922'de tam da bu kürsüde konuşan kurucu Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün şu sözleriyle tamamlamak istiyorum: "Hazır ol cenge eğer istersen sulhüsalah." Bu gerçeğini bir an akıldan çıkarmamak millî davamızın arzuladığı varsayımdır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)