| Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 32 |
| Tarih: | 12.12.2024 |
ÖZNUR BARTİN (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve kıymetli halklarımız; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Kürt sorunu sadece bölgesel bir mesele olmanın ötesinde evrensel boyutlarıyla da şekillenecek bir sorundur. Şimdi, sizlerle bu konuşmamda Sayın Abdullah Öcalan'ın ifadeleriyle hem toplumsal barışı hem de ulus devlet ve demokratik ulus paradigmasını kısmen de olsa paylaşmak istiyorum. Toplumsal barışı önleyen, savaşlara gerekçe yaratan, tarihte her zaman ideolojilerin gerçek dışı savlarıdır. Bu da sürekli karşı ideolojilere, beraberinde karşı yapılanmalara yol açarak toplumu gergin ve çatışmalı hâlde tutmaktadır. Dünya, bölge, Türkiye ve Kürdistan'daki tüm gelişmeler barışı ve demokratik çözümü dayatmaktadır. Devlet, iktidar ve savaş... Dolayısıyla barış meselesiyle uğraşanlar toplum kavramını mutlaka yetkin ve yeterli kılmaya öncelik vermelidirler. Kapitalist modernite ve ulus devletin yarattığı toplumsal sorunlar sadece bireysel yaşamlarımız değil toplumsal dokuyu ve insanlığın ortak geleceğini tehdit etmektedir. Bu tehdit kapitalizmin ve ulus devletin yarattığı eşitsizlikler, sömürü ilişkileri ve şiddet döngüsüyle sürekli olarak yeniden üretilmektedir. Tarihsel olarak bakıldığında ulus devlet homojen bir yapı oluşturma amacı güderek toplumların içindeki farklılıkları bir arada tutmayı değil yok saymayı tercih etmiştir. Ulus devletler çoğunluğun kimliğini ve ideolojisini benimsemiş, farklılıkları dışlamış ve halkları birbirine karşı kışkırtan bir yapıya bürünmüştür. Ulus devletin kendini eşitlik ve adalet söylemleriyle meşrulaştırmaya çalıştığı bir dönemde aslında ekonomik ve toplumsal güç ilişkilerini kutsal hâle getirmesi bu yapıyı, toplumların özgürlüklerini sınırlayan bir düzen hâline getirmiştir ancak burada demokratik ulus anlayışı devreye girmektedir. Demokratik ulus, sadece bir ulus değil adaletin, eşitliğin ve özgürlüğün egemen olduğu bir toplumun yapısının temellerini atmayı hedefler. Bu anlayış, toplumsal farklılıkları bir zenginlik olarak görür. Bu farklılıkları birleştirerek toplumsal barışı kurmayı amaçlar. Herkesin kimliğine, diline, inancına saygı gösterir. Aynı zamanda toplumların nasıl daha eşit, özgür ve barışçıl yaşayabileceklerine dair bir yol haritasıdır.
Değerli milletvekilleri, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu 2025 yılı bütçesinde savaşa yani güvenlikçi politikalara 1 trilyon 608 milyar lira ayırırken, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına sadece 407 milyar lira bütçe öngörmüştür. Savaş bütçesinin bir önceki yıla göre yüzde 65 arttırılması, Hükûmetin kaynakları barış ve refah yerine savaşa harcadığını gözler önüne sermektedir. Kuzey ve Doğu Suriye'de Kürtler, Araplar, Ermeniler, Türkmenler ve Süryanilerin öncülüğünde kurulan Suriye Demokratik Güçleri halkların bir arada yaşayabileceği demokratik bir model geliştirmiştir. Ancak bu model Türkiye ve IŞİD artığı gruplar tarafından sürekli olarak hedef alınmaktadır. Türkiye bu yanlıştan bir an önce vazgeçmeli, bölgedeki halklarla barışçıl bir diyalog geliştirmeli, savaş ve çatışma yerine halkların özgürlüğünü savunmalıdır. Kürt sorununda da barışçıl bir çözüm ve savaş harcamalarının sınırlandırılması ülke ekonomisini rahatlatacak ve yurttaşlarımızın temel ihtiyaçlarını karşılayacak bir bütçeyi mümkün kılacaktır. Toplumsal dayanışmayı güçlendirmek ve demokratik mücadeleyi büyütmek savaş ve yoksulluk döngüsünü kırmanın tek yoludur. Orta Doğu’nun yeniden dizayn edildiği, savaş çemberinin yanı başımızda olduğu, masumların ve mazlumların faşizmi kurumsallaştıranlar yüzünden hayatını kaybettiği bu süreçlerde en kutsal görev ve sorumluluk barıştır. "Baldıran zehri içerim." diyenlerin pratikte somut adımları atmasının zamanı gelmedi mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın lütfen, bitirelim.
ÖZNUR BARTİN (Devamla) - Daha kaç bin insanın ölmesini bekliyorsunuz? Faşizmi kurumsallaştırmak, otoriterleşmek kendi sonunu getirmek değil midir? Orta Doğu'daki dikta rejimlerinin bir bir devrildiği bu yüzyılda devlet de devlet aklı da barıştan yana somut, cesur adımlar atmalıdır, Kürt olgusu demokratikleşmenin temel olgusu olarak kabul edilmelidir. Ülkemizde ve coğrafyamızda kalıcı ve onurlu bir barışın inşa edilmesi için, barışın toplumsallaşması için buradan iktidara çağrıda bulunuyoruz: Uygulanan tecridin derhâl sonlandırılıp diyalog zemininin ve şartlarının bir an önce oluşturulması hayati önem taşımaktadır. Barışa daha fazla geç kalmayalım.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)